ne-fer Yönetici
| Konu: ÇOCUKTA RUHSAL SORUNLAR 26th Mart 2010, 20:24 | |
| ÇOCUKTA RUHSAL SORUNLAR UYUMSUZ ÇOCUK KİMDİR?
Uyumsuzluk Belirtileri
Gelişim basamaklarında çocukların karşılaştığı sorunlar çok çeşitlidir.Bunların birçoğu,o döneme özgü olan,ana babanın desteğiyle çözümlenecek nitelikte sorunlardır.Ancak çocuk bu desteği bulamaz yada ana baba desteği yanlış olursa,olan sorunlar büyür. Örneğin oyun çağında oyuna doymamış yada arkadaşlık ilişkisi kurmamış bir çocuk,okul çağında,toplu oyunlara katılamaz,yaşıtlarıyla yarışamaz.Dolayısıyla olgunluk düzeyi yaşıtlarından geri kalır.Onlarla kaynaşarak olgunluk çağını yaşamak yerine,bir önceki dönemin sorunlarıyla başa çıkmaya uğraşır. Çocuklarda ruhsal sorunlar dış etkenlerden de kaynaklanabilir.Başka bir uyumsuzluk şeklide,aile içi etkileşim,yaşantılar veya yanlış yetiştirme sonucu ortaya çıkar. Ruhsal belirtiler tek başlarına çocuğun uyumsuz ve dengesiz olduğunu kanıtlamaz.Belirti,belli bir gelişim döneminde sıklıkla görülen geçici bir durun olabilir. Belirtinin sıklığı ve gücüde başka bir etken olarak kullanılabilir.Belirtinin sürekliliği de önemlidir.Örneğin yeni bir kardeş doğumundan sonra görülen hırçınlıklar,huysuzluklar olağan tepkiler olarak değerlendirilebilir.Ancak çeşitli nedenlerle bu belirtilerin sürüp gitmesi uyumsuzluk olarak saptanabilir. Çocuğu ruhsal sorununu çözümlerken ailesi ve çevresiyle birlikte alıp incelenmesi gerekmektedir.Çünkü her çocuk değişik koşullar ve yaşantılardan geçerek belirtiler oluşturur.
Uyumsuzluk Çeşitleri
a) Davranış Bozuklukları: Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı olarak,iç çatışmalarını davranışa aktarması sonucu çıkar.
b) Duygusal Bozukluklar: Çocuğun kendini tedirgin eden ruhsal belirtilerdir.Korkular,kuruntular,uyku bozuklukları,kekemelik vb
c) Alışkanlık Bozuklukları: Parmak emme,gece işemeleri ve dışkı kaçırma gibi alışkınlıkların düzensizliğidir.
d) Ağır Ruhsal Bozukluklar: İçe kapanıklılık ve psikoz denen ve çocuğun uyumunu her alanda ve sürekli olarak bozan ruhsal rahatsızlıklar.
KORKULAR
Canlı varlıkların,görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri en doğal tepkidir.Genellikle yeni olan ve bilinmeyen her şey ürküntü verir.Örneğin bir bebek için her şey korkutucudur. Ülkemizde ana babalar,nineler,dedeler korkuyu bir disiplin amacı olarak kullanırlar.Uyumayan çocuğa “hav hav geliyor !Uyumazsan öcü gelir alı!” çocuğun sesi soluğu kesilir.Bu yol ana babaya kolay gelir, hem de çocuğu hırpalamadan yapıldığı için sakıncasız bir yöntem olarak düşünülür.Ne yazık ki doğru bir yöntem değildir.
Yaşına göre çok korkak yada korkuları çok süren çocuklarda yapılacaklar;
- Çocuğun korkuları karşısında sert tepkilerden kaçınır. - Çocuğu ayıplayıp utandırmaktan kaçının,korkuyla alay etmeyin,korkunun üstüne gitmeyin. - Korkunun nedenlerini araştırın.Korkuları bastırmaya bir korkuyu başka bir korkuyla yenmeye çalışmayın.
Okul Korkusu
Ana-babaları çok şaşırtan bir korku türü de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne kadar okulunu seven ve derslerinde başarılı olan çocukta isteksizlik görülür.Sabahları karın ve baş ağrılarından yakınmaya başlar. “Bugün okula gitmesem olmaz mı?” Evde kalınca yakınmaları kısa sürede geçer.Hiçbir şey olmamış gibi oynar.Ancak ertesi sabah okula gitme isteksizliği yeniden çıkar.Okula ağlayarak gider.Derslerine girer çıkar.Öğretmen çocukta bir değişiklik sezmez.Çalışkandır evdeki tedirginliğini okulda göstermez.Ancak okul dönüşünde isteksizliği tekrar başlar. Sizce okul korkusu denilen bu durum nasıl açıklana bilir?Çocuk okuldan çok evdeyken korku çektiğine göre bu duruma okul korkusu diyebilir miyiz? Bunu bir örnek hikaye ile açıklayalım; On yaşında ve çok başarılı bir öğrenci olan Fatma ders yılı ortalarında okula gitmek istemediğini söylemiş neden olarakta önceleri başının ağrıdığını,arkadaşlarının onu sevmediğini,aralarına almadıklarını söylemiştir.Ana-baba bu yakınmalara rağmen okula göndermiştir.Ancak bir süre sonra Fatma gitmemekte diretmiştir. Tatlı sözler,korkutmalar ve dayak hiç bir sonuç vermeyince ana-baba Fatma'nın bir süre evde kalmasını kabul etmişlerdir.Evde kaldığı süre içinde annesine yardım etmiş,dersine çalışmış ve herhangi bir tedirginlik belirtisi göstermemiş.Annesi düzeldiğini düşünerek okula gitmesi gerektiğini söyleyince sıkıntıları dahada artmıştır.Bunun üzerine aile Fatma'yı Ruh Sağlığı bölümüne götürmüş. Burada yapılan konuşmalar sonucunda; Fatma'nın okul korkusu çıkmadan bir kaç ay önce anneannesini kaybettiği bir süre sonra annesinin düşerek bacağını kırdığı ve eşini yitiren dedenin de daha yasları bitmeden evlenmeye kalması aile için bir başka üzüntü kaynağı olmuş.Okul açıldıktan bir süre sonra anne rahatsızlanarak hastaneye yatmış ve Fatma eve gelince annesini bulamayınca çok ağlamış.Başta anlatılan sorunlar nedeniyle anne kızıyla fazla ilgilenememiş ve en son anne hastaneye yatırıldığında Fatma'nın onu evde bulamaması anneyi kaybetme korkusunu büsbütün pekiştirmiştir. Annesine bağımlı bir çocuk olan Fatma,bu korkusunu ancak okula gitmeyip evde kalarak bastırıyordu .Bilincine varamadığı asıl korkusunu okula aktarıyor.Evde kalmasının gerekçesi olarak bunu kullanıyordu.Evde kaldığı zaman sıkıntı ve tedirginlikten uzak oluşu da bundan ileri geliyordu.
BAĞIMLILIK
Bağımlı çocuk evde olsun okulda olsun yaşından daha çocuksu davranır.Girişken değildir ve kendine güveni yoktur.Yanında onu kollayacak birilerinin olmasını ister.Evde annesinin okulda öğretmeninin koruyuculuğu altına girer. Kimi zaman sıkılganlık ve çekingenlik o dereceye varır ki çocuk kendi aile üyeleri dışında kimseyle konuşmaz.Yabancılar yanında dilsiz gibi davranır.Hekimlik dilinde “seçmeli dilsizlik “adı verilen çok ağır bir ruhsal bozukluk gösterir. Bağımlılığın başlıca nedeni ana-babanın aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumudur.İstekleri önceden sezilip yerine getirilmiş bir dediği iki edilmemiş,kendi işini kendi görmeye olanak verilmemiş çocuğun deneme yanılma yoluyla öğrenmesi engellenmiş her şeyde hazıra alıştırılmış.Sonuç olarakta çocuk tanımadığı çevreden kendini soyutlamıştır.
KEKEMELİK
Kekemelik 7 yaşından önce ortaya çıkan bir konuşma bozukluğudur.Belli bir yaşa dek düzgün ve akıcı konuşan çocuk,yavaş yavaş ya da birden tutulur.İlk heceleri çıkarmakta güçlük çeker,sözü uzatır .Sıkılır,bunalır,kızarır,el kol veya baş oynatarak konuşmaya uğraşır.Kimi çocuk belli sözlerde,kimi çocuk ilk sözlerde takılır.Kimi çocuk okulda ve büyüklerini yanında kekeler,kimisi yalnız,gergin ve tedirgin olduğu anlarda takılır . Bu çocukların hepsi uyutum (hipnoz) altında çok akıcı konuşturulabilirler.Bütün bu gözlemler kekemeliğin ruhsal durumlarla yakın ilgisi olduğunu göstermeye yeter. Son bir yıl içinde kekelemeye başlayan 75 çocukta yapılan incelemede,kekemeliğin büyük çoğunlukla belirgin bir korkutucu olayı izlediği saptanmıştır.Bu çocukların örseleyici olaydan öncede , korkak çocuklar olması dikkat çekicidir. Kekeme çocukların aileleri incelendiğinde,ana babalarının aşırı titiz ve kuralcı olduğu gözlenmiştir.Bu ana babaların çocuklarından beklentileri çok yüksektir.Çocuktan yaşının üstünde usluluk ve düzen bekler, sık sık eleştirirler.Bu ortamda,hele konuşmayı yeni sökmüş bir çocuk ,neyi söyleyip neyi içinde tutması gerektiğini iyi tartmak zorundadır.Ağzından çıkabilecek yanlış bir söz başına bir iş açabilir.Böyle bir çıkmaza düşen çocuk doğaldır ki çelişkili eğilimler arasında kalıp, duraksayacaktır.Kekemelikte,çocuktaki, bu duraksamanın ve iç çatışmasının dile yansımasından başka bir şey değildir. Ailenin alması gereken önlemler;Çocukların konuşmasına sürekli karışma ve düzeltme yapmamalılardır,bu çocukta hep takılacağı korkusunu yerleştirir.Ana babanın sabırsız ve üzüntülü görünüşleri kekeleyecek diye tetikte beklemeleri çocuğun iç gerginliğini artırabilir.Ana baba konuşma biçimi üzerinde durmadan,çocuğu korkutan,kaygılandıran sebepleri araştırmalıdır.Tedirginliğini azaltıcı önlemler almalıdır.
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI Yalan:
Yalan söylemek herkesçe ayıplanan bir davranıştır.Yalan dolanı bol bir dünyada yaşıyoruz.Bu ortamda çocukları yalandan uzak tutmanın güçlüğü ortadadır.Çocuğa hem açık sözlü olmayı öğretmek,hem de onu yalana kaymayacak şekilde yetiştirmek çetin bir eğitim sorunudur.Çocuk gerçeği değerlendiremediği,görüp duyduğunu çarpıttığı için uydurur.Kimi ana baba çocuğun olmamış şeyleri olmuş gibi anlatmasını yalan sayar.Oysa çocuklar gerçeğe uydurma yoluyla ulaşır. Çocuk çok sık sık yalana başvuruyorsa,bu durumda,çeşitli nedenlere bağlı olarak,ana babayla çocuk arasındaki güven sarsılmış demektir. Daha sakıncalı bir yöntemde gizli polis yöntemiyle “doğru söylersen ceza vermeyeceğim” diye kandırdıktan sonra “biliyordum bunu senden başkasının yapmayacağını! dayak yede aklın başına gelsin!” diyerek çocuğa girişmektir.Gerçeği söylemenin başına iş açacağını gören çocuk yalan söylemenin kendini kurtarmak için en kolay savunma aracı olduğuna kanaat getirir.
ÇALMA:
Çalma,her yerde ve her çağda,yalandan daha çok ayıplanan ve sıklıkla da cezalandırılan bir suçtur. Yinelenen çalmaların en önemli nedenini çocuğun doyumsuzluğunda aranmalıdır.Bunu kısa bir hikayeyle örneklendirelim; Ahmet 11 yaşında bir ilk okul öğrencisi,bir kez babasının cebinden birkaç yüz lira çalıp çarçur etmiş ve babasından dayak yemiş.Bir süre sonra arka arkaya arkadaşlarının cebinden,çantasından para çalmış ve yakalanmış.Dayak yemiş ve okuldan atılmakla korkutulmuş.Ahmet'in ailesinin durumu gayet iyiymiş,babası iş adamıymış,sık sık iş gezilerine gidermiş,çocuklarıyla ilişkileri gayet soğukmuş ve çocukları babasından çok çekinirmiş.Ahmet’in annesiyle ilişkileri gayet sıcak ve annesi ona karşı çok ilgiliymiş. Arkadaşları fazla yokmuş.Evden dışarı fazla çıkmazmış.Bir süre önce annesi yeni doğum yapmış ve Ahmet'e olan ilgisi azalmış,eskisi kadar ona ilgi gösterememiş.Tek sevgi kaynağının da ondan çekilmesiyle çocuk babasının cebinden para çalarak ondan öç aldığını düşünüyor.Fakat bu durum onda suçluluk duygusu uyandırıyor ve çalarken yakalanmaya çalışıyor. Öyle ki son olarak herkesin önünde arkadaşının cebine sarılarak parasını almaya çalışıyor.Aldığı cezalarla ve ayıplamalarla ana-babasına duyduğu kızgınlıkta ileri gelen suçluluk duygusunu yatıştırıyordu. Bu kısa hikayeden de anlaşılacağı gibi çocuğun ailesinin ilgisizliği karşısında ne kadar aşırı tepki göstere bileceği görmüş olduk.Ana ve babaların çalmalar karşısında soğuk kanlı davranmaları nedenli güç olsa da gereklidir.
6-İÇE KAPANIKLIK SAYRILIĞI ÇOCUKLUK PSİKOZLARI:Yaygın anlamıyla delilik olarak bilinen psikozlar çocukluk çağında seyrek rastlanan ağır ruhsal bozukluklardır.İçe kapanma hastalığı olarakta tanımlana bilen psikozların en belirgin özelliği çevreden kopma ya da kendi kabuğuna çekilmedir.Kısacası psikozlu bir çocukta ağır bir uyumsuzluk ve kişilik gelişiminde duraklama söz konusudur.Zihinsel gelişimi ve öğrenimide büyük ölçüde aksar. ERKEN ÇOCUK OTİZMİ:İlk yaşla üçüncü yaş arasında başlayan bir çocukluk psikozu türüdür.En belirgin özelliği çocuğun çevreyle ilişki kurmaması içine kapanık olmasıdır.Çocuk duymuyor,görmüyor gibi davranır,adıyla çağrılınca aldırmaz,sorulara yanıt vermez.Anababasına bile sokulmaz sevilmekten,okşanmaktan hoşlanmaz. Otistik bir çocuk bir oyuncak arabayı durmadan yere sürterek ,kapıyı açıp kapayarak,saatlerce oynaya bilir.Bir oyunu engellenirse çok büyük tepki gösterir.Değişiklikten hoşlanmayan çocuklardır. Konuşması hiç yoktur ya da çok azdır.Ancak otistik çocuğun en şaşırtıcı özelliği cümle kursa bile bunu kendi keyfince yapmasıdır. 7-ÇOCUK RUH HEKİMLİĞİ Çocuk Ruh Hekimliği çocukların ruhsal sorunlarını inceleyen ve çözmeye çalışan bir hekimlik dalıdır. ÇOCUK RUH HEKİMLİĞİ NASIL ÇALIŞIR? Çocuk Ruh Hekimi ilk görüşmeyi anababayla yapar.Çocuğun sorunlarının ne zaman nasıl başladığını ve nasıl geliştiğini öğrenir.Bundan sonra ananbabanın tutumlarını,çocuk yetiştirme anlayış ve yöntemlerini araştırır.Anababanın ayrı ayrı kişilik özelliklerini tanımaya çalışır.Aileyi toptan etkileyen sıkıntılar üzüntüler ve hastalıklar olup olmadığını inceler.Sağaltımın bitişinden bir süre sonra,alınan yolu ve önlemlerin verdiği sonucu konuşmak amacıyla aile yeniden çağrılır. OYUNLA SAĞALTIM:İlkokul çağında ve okul öncesinde ruhsal sağaltım, hem konuşma,hemde oyun aracılığıyla yürütülür.Çocukla en iyi ilişki oyun oynarken kurulur ve yürütülür.Başka bir değişle ,çocuğu tanıma,sorunların nedenini bulup çıkarma işi çocuğun diliyle yani oyun aracılığıyla yapılır
BÖLÜM 8:GENÇLİK ÇAĞI VE SORUNLARI 1-GENÇLİK ÇAĞININ RUHSAL ÖZELLİKLERİ Ortaokul yıllarına dek düşen ilk gençlik yıllarında ruhsal özellikler ve davranışlar kendini gösterir.Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider yerine oldukça tedirgin ve çok çabuk tepki gösteren bir genç gelir. İlk gençlik ve gençlik çağı oldukça fırtınalı bir dönemdir.Bu dönemde çocuk kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir savaş içindedir. Kendi kimliğine kavuşa bilmek için, genç önce anababa etkisinden sıyrılmaya çalışır.Onun gözünde anababası hiç yanılmaz,hep haklı kişiler değillerdir.Onları eleştirici bir gözle yeniden değerlendirmeye girişir.Düşüncelerini eskimiş bulur.Sanki anadan babadan öğreneceği hiç birşey kalmamıştır.Bu gerçeği gülmece yazarı Mark Twain çok iyi dile getirmiş ^^Onbeş yaşındayken babamı çok bilgisiz sanırdım.Yirmibeş yaşıma geldiğimde babamın geçen on yılda ne çok şey öğrendiğini görerek şaştım^^.Kuşkusuz babası tüm bildiklerini on yıl içinde öğrenmedi.Ama genç olgunlaştı duruldu.Daha sağlıklı düşünmeye başladı.
2-KUŞAKLAR ARASI ÇATIŞMALAR Erişkinler,gençleri eskiden beri sorumsuz,saygısız ,büyüklerin öğüdüne kulak asmayan ve kendi doğrultularında giden kişiler olarak tanırlar.^^Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ,ilerde ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum.Çok duyarsızlar beklemesini bilmiyorlar v.s.^^ Gençlerin gözünde erişkinler hep geri kafalı ve tutucu kişilerdir.Gençleri anlamaya yanşmazlar. Eski kuşaklar yeniliklere uymakta güçlük çekince geleneklere ve eski yaşam anlayışına sımsıkı tutundular.Çocuklarınıda kendilerinin uzantısı ve kopyası gibi görme eğiliminde olduklarından gençlerdeki farklılığı yadırgadılar.Oysa yeniliğe açık olan gençler hızlı değişimlere ayak uydurmakta daha başarılı oldular. Kendi kanatlarıyla uçma isteği kendine toplumda bir yer edinme çabası onları aşırı uçlara itti.Erişkinlerinde gençlere tepeden bakmaları kutuplaşmayı hızlandırdı. Bunun sonucu olarakta anababalarla çocuklar arasındaki iletişim koptu.
GENÇLERLE BARIŞ İÇİNDE YAŞANABİLİR Mİ? Evet yaşanabilir ! Bunun olabilmesi için gençleri anlamak zorundayız.Gençler ne kadar yatsısalarda yetişkinlerden öğrenecekleri çok şey vardır.Eski kuşaklarla yeni kuşakların birbirinden kopmaması için iletişim kurmaları şarttır. Peki bu nasıl olur? Herşeyden önce gençlik çağının fırtınalı bir dönem olduğunu göz önünde bulundurmak lazımdır.Genellikle delikanlıya daha geniş bir davranış özgürlüğünü vermek zorunluluğu vardır.Örneğin arkadaşlarıyla birlikte gezmek eve biraz geç gelmek gibi haklar yavaş yavaş attırılmalıdır. Buna karşılık gençten gelen her isteği karşılamak gibi bir kural yoktur.Gençler hem daha çok özgürlük arar hemde belli bir yerde dizginlenmeyi bekler.Gence büyüdüğünü ve daha bağımsız olduğunu belirtecek fırsatlar kaçırılmamalıdır.Yaşına uygun sorumluluklar verilmeli,giyim kuşamı seçmesi ona bırakılmalıdır.
3-GENÇLİK ÇAĞININ RUHSAL SORUNLARI Bu denli fırtınalı bir dönemde ruhsal sorunlarında çok olması beklenir.Bu uyumsuzluk,delikanlılık çağına özgü niteliklerin abartılmış bir biçimde ortaya çıkışıyla olur.Örneğin baş kaldırma ve başına buyruk olma eğilimi ,çeşitli etkenlerle öyle ileri gidebilirki,gençle aile arasındaki bağ kopacak duruma gelebilir. Uyumsuzluk okulda ve evde sürekli, bir sürtüşme,söz dinlememe, kuralları çiğneme,bağırıp çağırma,vurup kırma,kavgacılık, evden kaçma biçiminde dışa vurabilir.Kimi gençler hızlı yaşamaya,çılgınca eğlencelere ve uyşturucu ilaçlara yönelirler. Bu çağda intahar girişimleri önemli ölçüde artar.Ailesi ve toplumla önemli çatışmalara düşen ve kendine çıkış yolu bulayan gençler,özellikle genç kızlar intahara kalkışırlar. Bu çağda kimi genç,topluma karışıp bağımsızlığını kazanacak yerde kendine döner kendini müziğe.bilimsel uğraşlara ,okuyup yazmaya verir.Toplumsal ilişkilerini en aza indirir. Kimi zaman bu içe dönüş halk arasında erken bunama denen içe kapanma hastalığının ( şizofreni) belirtisi olarakta ortaya çıkabilir.Genç ,insanlardan korkar gibi kaçar,huy değiştirir,kuşkulu ve kuruntulu olur.İnsan ilişkileri gittikçe azalarak tümde kopar.
ÇOCUK MAHKEMELERİ: Çocuk mahkemeleri ,suçlu ya da suça eğilimli çocukların ve gençlerin korunup ,eğitilmeleri ve yeniden topluma kazandırılmalarını sağlama amacıyla kurulan özel kurulardır.Öteki mahkemelerden ayrı olarak çocuğu yoldan saptıran,davranışını bozan nedenlerin araştırılıp bulunmasına önem verilir. Çocuk mahkemelerinde bir yargıcın başkanlığında eğitimci,ruh bilimci,ruh hekimi veya toplumsal çalışmadan oluşan yardımcılar görev alır.Bu mahkelerde duruşmalar gizli yapılır.Çocuğun adı ve resmi hiç bir yolla açıklanıp yayınlanmaz.Yargıç çocuğun aile yapısını ve yetiştiği çevreyi ayrıntılı şekilde inceler. Ne yazık ki bugün ülkemizde suçlu çocuklar tutuk evlerinde azılı tutuklularla birlikte barındırılmaktadır.Oniki yaşındaki bir çocuğun Ağır Ceza Mahkemelerinde iki jandarma arasında yargıç karşısına çıkarılması olağan görüntülerdir.Oysa bir çok batı ülkelerinde onbeş yaşından önce yargılama söz konusu değildir. | |
|