Forumnefer'e hoş geldiniz.

Eğer üye iseniz lütfen giriş yapınız, henüz üye değilseniz ve forumdan tam olarak yararlanmak istiyorsanız bizim topluluğumuza katılabilirsiniz.
iyi Formlar dileriz.
Forumnefer'e hoş geldiniz.

Eğer üye iseniz lütfen giriş yapınız, henüz üye değilseniz ve forumdan tam olarak yararlanmak istiyorsanız bizim topluluğumuza katılabilirsiniz.
iyi Formlar dileriz.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Çocuk hakları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ne-fer
Yönetici
Yönetici
ne-fer



Çocuk hakları Empty
MesajKonu: Çocuk hakları   Çocuk hakları Empty26th Mart 2010, 19:57

Çocuk Hakları "Prof.Dr.Oğuz POLAT"

Çocuk kavramı konusunda tarihsel sürece baktığımızda dünya genelinde büyük değişimlerin yaşandığını görmekteyiz. Eski çağlardan bugüne gelirken en büyük değişimlerden birinin çocukluğun algılanışı olduğu görülmektedir. Çocukluğun tarihsel gelişimine baktığımızda babanın istediği uygulamayı yapmakla serbest olduğu, çocuğun bir eşya gibi babanın mülkiyetinde kabul edildiği bir dönemin başlangıcı oluşturduğu görülmektedir. İlerleyen zamanda çocuklar için özel bir duyarlılığın gerekli olduğu, çocukların özel gereksinimleri olduğu görüşlerinin kabullenildiği bir ara sürecin yaşandığı görülmektedir. Günümüzde ise çocukların yetişkinler gibi medeni, siyasi, toplumsal, kültürel ve ekonomik bütün haklardan yararlanmaları gerektiği ve bunun sağlanması için çalışmaların yapıldığı bir ortama ulaşılmıştır. Bugün en önemli aşama çocukların katılım haklarının artık kabul edildiği ve kendileri ile ilgili her türlü olaya bizzat katılabilmeleri görüşünün kabul edilmesidir.
Bu konudaki en büyük adım da bu konuda devrim sayılabilecek olan çocuk hakları sözleşmesidir. Bugün çocuklar; siyasal, toplumsal, medeni, kültürel ve ekonomik alanlarda yetişkinler gibi haklara sahip olacaklarını gösterir bir Çocuk Haklarına dair Sözleşmeye sahiptirler.
Çocuk haklarına dair sözleşme 2 Eylül 1990 tarihinde uluslararası yasa statüsüne kavuşmasından bugüne kadar dünya üzerinde Amerika, Birleşik Devletleri ve Somali olmak üzere 2 ülke dışında dünyadaki tüm ülkelerce imzalanmış ve tarihteki en yaygın kabul gören ve onaylanan insan hakları belgesi özelliğini kazanmıştır.
Bugün dünya çocuklarının % 96’sı çocuk haklarını korumak için yasal yükümlülük altına giren ülkelerde yaşamaktadır. Sözleşmeyi onaylayan her ülke çocuklarla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmelerinde anne - babalara ve sorumlu olan tüm kuruluşlara yardımcı olacak tüm önlemleri almakla yükümlüdür. İmzacı ülkeler bunu yapacağını onaylamış ve imza ile yükümlülük altına girmiştir.
Ancak gözlemler imzacı ülkeler içerisinde Birleşmiş Milletlere rapor yollayan 43 ülkeden 14’ünün sözleşme ilkelerini kendi anayasalarına uyarladıklarını göstermektedir. Diğer 35 ülke sözleşmeye uyum sağlamak için yeni yasalar çıkartmış ya da mevcut yasalarda değişiklikler yapmışlardır. 13 ülke ise bunları yapmamasına karşın çocukları kendi hakları konusunda bilinçlendirmek için sözleşmeyi okul programlarına ve derslere dahil ederek tanıtım ve eğitim faaliyetlerine girmişlerdir.
Dünya ülkelerinin çocuk haklarıyla ilgili uygulamalarına baktığımızda çarpıcı örneklerle karşılaşmaktayız. Örneğin Togo'da hükümet sözleşmede yer alan maddelerin tümüne yeni anayasasında yer vermiştir. Aynı şekilde Uganda, Angola, Etiyopya ve Namibya'da anayasalarını sözleşmeye göre düzenlemişlerdir. Honduras da sözleşmeyi temel alan yeni bir çocuk hakları yasasını kabul etmiştir. Tunus'ta kabul edilen çocuk koruma yasası sözleşmeyle uyumlu 123 madde içermektedir. Aynı şekilde Nepal'de, yeni çocuk yasası ile sözleşmeye uyumlu kanuna sahip olmuştur. Çin de çocuk hakları konusunda yasama girişimlerinde bulunan diğer ülkeler arasında yer almaktadır. Burkino Faso'da ilköğretim ve ortaöğretim eğitim programlarına çocuk hakları ile ilgili dersler konulmuş ve çocuklarla ilgili davalar çocuk mahkemelerinde görülmeye başlanmıştır.
Türkiye'deki tabloya baktığımızda ise şu tabloyu görmekteyiz; Türkiye Birleşmiş Milletler Genel Merkezinde 29-30 Eylül tarihleri arasında toplanan "Çocuklar için Dünya Zirvesinde" ilk kez imzaya açılan Çocuk Hakları Sözleşmesini toplantıda bulunan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın imzalamasıyla sözleşmeye ilk imza koyan devletler içinde yer almıştır. Ancak yasanın yürürlüğe girmesi için gereken ülkelerin meclisinde onaylanması işlemini ancak 9 Aralık 1994’de gerçekleştirmiştir. Bunu yaparken sözleşmenin 7., 29. ve 30. maddelerini Lozan antlaşması ve T.C. Anayasasının ilgili maddeleri çerçevesinde yorumlama hakkını saklı tutarak onaylamıştır. Çocuk Hakları sözleşmesi 27 Ocak 1995 tarihinde 22184 sayılı resmi gazetede yayınlanarak 4058 sayılı yasa ile iç hukuk kuralına dönüşmüştür.
Anlaşmanın 1. maddesine uygun olarak, kanun ve düzenlemelerde bir çocuğun tanımı ile ilgili konuları içeren bilgi yer almaktadır. Özellikle yeteneklerinin çoğunun elde ettiği yaş ve değişik amaçlar için belirlenmiş minimum yasal yaş konusunda bilgi sağlanması önemlidir. Şu temel problemleri içerir:, Ebeveynin rızası olmadan yasal ve tıbbi danışmanlık, zorunlu eğitimin bitiş yaşı, yarı zamanlı iş sahibi olma, tam zamanlı iş sahibi olma, zararlı işler, cinsel rıza, evlilik, ordu kuvvetlerine gönüllü yazılma, ordu kuvvetlerine zorunlu çağrı, mahkemede gönüllü tanıklık, suç sorumluluğu, haklardan mahrumiyet, hapsedilmek alkol kullanımı bulunmaktadır.
Bundan sonraki bölümlerde genel başlıklar altında ilgili maddelerin nelerle ilgili olduğu anlatılmıştır.
Genel Prensipler:
a) Fark gözetmeme (Madde 2)
b) Çocuğun yüksek yararı (Madde 3)
c) Yaşama, hayatta kalma ve gelişme hakkı (Madde 6)
d) Çocuğun görüşlerine saygı (Madde 12)
Sivil Haklar Ve Özgürlükler:
a) Adı ve milliyeti (Madde 7)
b) Kimliğin korunması (Madde 8)
c) İfade özgürlüğü (Madde 13)
d) Doğru bilgiye ulaşma (Madde 17)
e) Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü (Madde 14)
f) Barışçıl toplantı yapma ve örgütlenme özgürlüğü (Madde15)
g) Gizliliğin (Kişiselliğin) korunması (Madde 16)
h) İşkence veya diğer zulüm, insanlık dışı ve alçaltıcı muamele ve cezalara maruz kalmama hakkı (Madde 37 (a))
Aile Çevresi Ve Alternatif Bakım:
a) Ebeveyn rehberliği (Madde 5)
b) Ebeveynin sorumlulukları (Madde 18, Parag.1-2)
c) Ebeveynden ayırma (Madde 9)
d) Ailenin yeniden birleştirilmesi (Madde 10)
e) Çocuk için nafakanın iyileştirilmesi (Madde 27, Paraf. 4)
f) Çocuğun aile ortamından yoksun bırakılması (Madde 20)
g) Evlatlık edinme (Madde 21)
h) Kanuna aykırı nakletme ve geriye döndürme (Madde 11)
i) Fiziksel ve psikolojik iyileştirme ve sosyal bütünlük bakımından (topluma kazandırma) istismar ve ihmal (Madde 39)
j) Yerleştirilenlerin periyodik kontrolü (Madde 25)
Temel Sağlık Ve Refah:
a) Hayatın devamı ve gelişim (Madde 6, Parag.2)
b) Özürlü çocuklar (Madde 23)
c) Sağlık ve sağlık hizmetleri (Madde 24)
d) Sosyal güvenlik ve çocuk bakım servisleri ile olanakları (Madde. 26 ve 18, parag3)
e) Yaşam standardı (Madde 27, parag.1-3)
Eğitim, Boş Vakti Değerlendirme Ve Kültürel Etkinlikler:
a) Mesleki eğitim ve rehberlik içeren eğitim (Madde 28)
b) Eğitimin amaçları (Madde 29)
c) Boş vakti değerlendirme, eğlence ve kültürel etkinlikler (Madde 31)
Sayfa Başına Dön ^^^
Özel Koruma Önlemleri:
a) Tehlike içindeki çocuklar
i) Mülteci çocuklar (Madde 22)
ii) Fiziksel ve psikolojik iyileştirme ve sosyal bütünleşmede (topluma kazandırma) (Madde39), silahlı çatışma içindeki çocuklar (Madde 38)
b) Kanun ile çatışan çocuklar
i) Çocuk yargılamasının yöntemi (Madde 40)
ii) Özgürlüğünden yoksun bırakılan çocuklar-her türlü tutuklama, hapse atma veya koruma evlerine yerleştirme, (Madde 37 (b), (c), ve (d) )
iii) Gençlerin mahkum edilmesi-özellikle ölüm cezasının yasaklanması ve hapishanede tutulması. (Madde 37 (a) )
iv) Fiziksel ve psikolojik iyileştirme ve sosyal bütünleşme (topluma kazandırma) (Madde 39)
c) İstismar edilme durumundaki çocuklar-fiziksel ve psikolojik iyileştirme ve sosyal bütünleşmeyi (topluma kazandırma) sağlama (Madde 39)
i) Çocuk işçiliğini içeren ekonomik sömürü (Madde 32)
ii) İlaç (uyuşturucu) bağımlılığı (Madde 33)
iii) Cinsel istismar ve kötüye kullanma (Madde 34)
iv) Diğer çeşitli istismarlar (Madde 36)
v) Satışı, trafiği ve kaçırma (Madde 35)
d) Bir azınlık veya bir yerli grup içindeki çocuklar (Madde 30)
Temel iki kavramın altının çizilmesi gerektiği özellikle çocuk hakları sözleşmesinden sonra ortaya çıkmıştır.
1- Çocuğun birey olarak var olduğu ve hakları bulunduğu,
2- Çocuğun yararları ilkesinin temel ilke olarak değerlendirilmesi gerekliliği,
Çocuk haklarını yasal ve manevi haklar olarak iki grupta incelemekte fayda vardır. Yasal bir hak, ülkesinin yasası tarafından verilen ve uygulanan bir hak ve yetkidir. Manevi hak ise, doğrulanabilir bir yetkiyi tanımlamaktadır. Yasal bir hakkın hukukun adli mekanizmasıyla uygulanabilir olması zorunludur, oysa manevi bir hak her zaman uygulanamaz. Ancak manevi hakların, yasal hakların oluşumunda bir etken olabileceği unutulmamalıdır.
Çocuk Haklarını şu alt başlıklarda incelemek mümkündür.
1- Refah hakları: Bu haklar bütün çocukların beslenme, tıbbi hizmet ve barınma ve eğitim gereksinimlerini sağlar.
2- Korumacı haklar: Çocukları yetersiz ilgiden, ev içindeki ihmal, fiziksel ya da duygusal istismardan ya da başka herhangi bir tehlikeden koruyacak haklarla ilgilidir. Korumacı hakların, çocukları yetişkinlere bağımlı kıldığını ve özerkliklerini yok ettiği için eleştiren kimi çocuk hakları savunucuları, korumacı hakların tanımlanması ve uygulanmasında çok hassas olmak gerektiğini ileri sürmektedirler.
3-Yetişkin hakları: Şu anda yetişkinlerin tek başlarına sahip oldukları haklara, çocuklarında sahip olmaları gerektiğini söylemektedir. Bu istek yaşın, ayrıcalık vermek ya da yadsımak için keyfi ve akıl dışı bir denektaşı olduğu görüşüne dayanmaktadır. Bu yetişkin haklarını genç insanlara tanımak, onların bu önemli alanlardaki özerkliklerini ve bağımsızlıklarını arttıracaktır.
Sayfa Başına Dön ^^^
4- Ana-babalara karşı haklar: Çocukların reşitlik yaşına ulaşmadan önce, ana-babaları karşısında daha fazla bağımsızlık sahibi olmaları gerektiğini ifade eder. Yetişkin hakları gibi bu hakların amacı da çocukları korumak değil, kişisel özelliklerini arttırmaktır.
Çocuk hakları konusunda korumacı ve özgürleştirici eğilimler olmak üzere iki temel yaklaşımın olduğu görülmektedir. Ancak, çocukların korunması ve çocuk haklarının korunması zorunlu olarak birbirlerine karşıt değil, birbirlerini tamamlayıcı hedefler olarak değerlendirilmelidir. Korumacı yasalar, özgürleştiricilerin çocuklara genişletmeyi istedikleri yetişkinlerin haklarının yerine geçmemeli, onlara destek olmalıdır.
Türkiye'de çocuk hukuku ile ilgili gelişmelerin başlangıcı 19.yüzyıldır. Bu alandaki önemli gelişmeler gerçek anlamda Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir. Diğer hukuk sistemlerinin aksine Türk Hukuk Sisteminde çocukların korunmasına ait kurallar, esasları bakımından, doğrudan doğruya Kanunlarla da desteklenmiştir. Bu kanunun model alındığı İsviçre kanunlarında da aynı şekilde gözükmektedir.
Modern hukuk sistemlerinde çocukların korunması, çocuğunda bir şahsiyet yani insan olarak sevgiye ve şefkate layık olması ve birlik yani çocuğun, toplumun, milletin, devletin bir parçasını oluşturması ve kamu yararına korunması fikrine dayanır.
Memleketimizde ise uzun yıllar sosyal yardım ve bunun içinde çocuğun korunması dini kurumlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devletinde bu sosyal kurumlar, "Vakıflar" tarafından oluşturulmuştur. Türkiye'de çocuğa önem vermek, onu ve haklarını korumaya yönelik kurumların kurulmaya başlanması 19.yüzyıla rastlar. Mithat Paşa, Tuna Eyaleti Valisi iken "Çocuk Islahhanelerine" ait bir tüzük düzenlemiş ve aynı tüzük uygulanmak üzere Dahiliye Nezaretince 1868 yılında bütün valiliklere tamim edilmiştir. Sokaklarda dilenen çocuklarla, sakat erkek ve kadınların dilenmekten kurtarılmaları için Dar-ül-acezeler kurulması 1890 yılında Halil Rıfat paşanın sadrazamlığı zamanında düşünülmüş ve gerçekleşmesini II. Abdülhamit emretmiştir. Yine 1894 yılında çıkarılan "dilenciliğin meline dair tüzük" o zamanlar için bu sahada küçümsenmeyecek önlemleri içermektedir.
Cumhuriyetle birlikte, Türk Medeni Kanunuyla çocukların haklarına ilişkin hükümler düzenlenmiş ve daha sonraları ise çıkarılan özel kanunlarla medeni kanundaki haklar tamamlanmaya çalışılmıştır. Ülkemizde, çocuğun ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak çıkarılan ilk özel kanun 5387 nolu, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Hakkında Kanun olup, 23 Mayıs l949'da çıkarılmıştır. Daha sonra 1979 yılında "Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un kabulü ile çocuk yargılamasına özel bir statü kazandırılmıştır. Ancak yasa 1 Haziran l982 de yürürlüğe girebilmiş ve yasa da öngörülen çocuk mahkemeleri ise 1988 yılında kurulabilmiştir. 27 Mayıs l983 tarihinde ise "Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu" yürürlüğe girmiş böylelikle de korunmaya muhtaç çocuklar hakkında kanun yürürlükten kaldırılmıştır. 1986 yılında ise çıraklık ve mesleki eğitim kanunu çıkarılmıştır. Son olarak, çocukların korunmasıyla ilgili olarak çıkarılan önemli yasalardan birisi de "özel eğitime muhtaç çocuklar kanunu"dur.
İlkeleri:
1) Hiç bir çocuk ırk, din, dil, politik ve başka inançları, kendisinin ya da ailesinin serveti, mezhebi dolayısıyla ayrı tutulamaz.
2) Her çocuk özel korunma ve ilgi görecek, hür ve haysiyet gözeten şartlar altında çocuklara zihin, vücut yapısı ve moral bakımından gelişmeleri için imkan ve fırsatlar hazırlanacak, kanunla güvence altına alınacaktır. Bu amaç ile hazırlanacak kanunlarda çocuğun çıkarları önemle göz önünde tutulacaktır.
3) Her çocuk doğduğu andan başlayarak ad ve milliyet sahibi olmaya hak kazanacaktır.
4) Her çocuk sosyal sigorta ve gerekli sağlık yardımından faydalanmaya doğumundan başlayarak hak kazanacaktır.
5) Özürlü çocuklar özel bakım ve eğitim göreceklerdir.
6) Her çocuk sevgi ve şefkate muhtaçtır. Toplum ve yönetim organı, ailesi olmayan ya da muhtaç çocuklara özel ilgi göstermekle yükümlüdür.
7) Her çocuk eğitim görmelidir. Eğitim en azından ilköğretim düzeyinde ücretsiz ve zorunlu olmalıdır.
8) Sosyal yardım ve koruma konularında çocuk öncelik almalıdır.
9) Çocuk ihmal, zulüm ve sömürülmekten korunmalıdır.
10) Çocuk ırk, din ve insanlar arasında ayrılık yaratan başka baskılarla karşılaşmaktan uzak tutulmalıdır.

Sözleşmenin Yapısı:
Sözleşme bir başlangıçla, üç bölümden oluşmaktadır. Başlangıç bölümünde, sözleşmenin ele aldığı soruna ilişkin temel ilkeler tespit edilmiştir. Birinci bölüm, usulüne uygun olarak sözleşmeyi onaylayan devletlerin görevlerini düzenleyen, esasa ilişkin kurallardan oluşmaktadır. İkinci ve üçüncü bölümlerde ise, sözleşmeye uyulmasının nasıl sağlanıp, denetleneceğini tanımlayan ve hangi koşullar altında yürürlüğe gireceğini belirleyen uygulama maddeleri bulunmaktadır.
Sözleşmenin "başlangıç" kısmı ele aldığında, sözleşmenin dayandığı esaslar şu şekilde tespit edilmektedir:
*Dünyada özgürlük, barış ve adaletin temeli olan, bütün insanların doğuştan insan haysiyetine sahip olmaları ile eşitliğin ve hakların devredilmez niteliği.
*İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesinin "herkesin hak ve özgürlüklerden, özellikle ırk, renk, cinsiyet, dil ve din, siyasi ya da öteki inançlarla, toplumsal ya da ulusal kökenler, zenginlik veya doğuştan ya da başka bir durumdan kaynaklanan ayrımlar dahil hiç bir ayrım gözetmeksizin yararlanacağına" dair temel ilkesi.
*İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin "bütün çocukların özel bakım ve yardıma hakkı olduğuna" dair ilkesi.
*Çocukların büyümeleri ve esenlikleri için doğal ortam olan ailenin, toplum içindeki işlerini tam olarak yerine getirebilmesi için gerekli yardım ve koruma görmesinin zorunlu olduğu gerçeği.
*Çocuğun, kişiliğinin uyumlu bir biçimde gelişmesi için bir aile ortamında, mutluluk, sevgi ve anlayış havası içinde büyümesi ihtiyacı.
*Çocuğun toplum içinde kişiliğine özgü bir yaşam sürebilmesi için hazırlanması, barış, saygınlık, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma düşüncesi içinde yetiştirilmesi düşüncesi.
*Çocuğa özel bir koruma sağlanması gereksinimini belirten, 1959 tarihinde kabul edilmiş olan çocuk hakları beyannamesi ile diğer uluslararası belgelerde yer alan ilkeler.
Sözleşme, çocuklara yönelik tutum ve davranışlara ilişkin evrensel standartları derleyip, tek bir hukuki metinde toplayan ve bağlayıcı olan ilk belge olma özelliğini taşımaktadır. Yaşam, sağlık ve eğitim alanlarında gözetilecek standartları belirlemenin yanı sıra bu sözleşme, evde ya da iş yerinde, savaş sırasında ya da iç çatışma dönemlerinde, fiziksel ve cinsel nitelikte olanlarda dahil olmak üzere, şiddet ve istismara karşı çocuklara açık bir koruma getirmeyi amaçlamaktadır.
Sözleşmenin Çocuklara Tanıdığı Haklar:
Genel olarak insan hakları ile bağlantılı bütün haklar çocuklara tanınmıştır.
Bu haklar;
1) Hangi yaşta olursa olsun bütün insan varlıklarına tanınan hakları, işkenceye karşı koruma, bir isim ve tabiiyet edinme vb. hakları teyit eder ve bunları yansıtır.
2) Çocuklara ilişkin olarak, genel anlamda bütün insanlara uygulanabilecek standartların yükselmesine yönelmiştir. Örneğin; özel çalışma koşullarının sağlanması gibi
3) Yalnızca çocuklarla veya onlarla ilgili konuları, örneğin, evlat edinme, ilkokul eğitimi, ana-babalarla ilişkileri ele alır.
İkinci bölüm, sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanmasına ilişkin hükümler içermektedir.
Sözleşme, çocukların yaşam ve gelişimleri açısından gerekli temel koşullar üzerinde varılan bir uzlaşmayı yansıtmaktadır.
Çocuk Hakları Sözleşmesinin Önemli Maddeleri İle İlgili Durum Saptaması
Madde 1. Çocuğun Tanımı
Sözleşmenin ilk maddesi çocuğun tanımını yapmaktadır. Çocuğun tanımını ulusal yasalarca daha genç bir yaşta reşit sayılma hariç, 18 yaşın altındaki her insan çocuk sayılır. Ancak bu maddedeki en büyük soru işareti çocukluğun başlangıcını açık bırakışıdır. Başlangıç olarak doğum mu yoksa konsepsiyon yani ilk döllenme mi alınacağı net olarak belirtilmemiştir. Bunun temelinde bunun ülkelerden ülkelere değişim göstermesi nedeniyle ülkelerin daha ilk maddeden sözleşmeye karşı pozisyon almaları tehlikesinin önlenmesidir. O yüzden de kürtaj veya hamileliğin devamı sorununa yer verilmemiştir. Sözleşmeye göre 0-18 yaş arası herkes çocuktur.
Buradan yola çıkılarak Türkiye'deki duruma göz attığımızda kanunen 18 yaşına kadar çocuk olarak kabul ettiğimiz rüşt yaşı yani ergen olma yaşını 18 olarak belirlememiz kanunlarımızın çocuk hakları ile uyumlu olduğunu göstermektedir.
Türk kanunlarına göre çocukluğun başlangıcına göz attığımızda M.K. 27. maddesine göre “kişilik çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlamaktadır. MK md. 27/2 "Çocuk sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan itibaren medeni kanundan istifade eder"demektedir. M.K. md. 11 ise 18 yaşını doldurmamış kişi çocuk sayılır demekte ve evlenme ile kazai rüşt olarak tanımlanan durumların bunun dışında olduğunu söylemektedir. Aynı kanun maddesine göre evlenme kişiyi reşit kılmaktadır. Evlenebilme yaşı olarak ta M.K. erkekler için 17, kız çocukları için 15 yaşını en alt sınır olarak belirlemektedir. Hakim bunu olağanüstü durumlarda bunu erkek için 15 kız için 14 e çekebilmektedir. M. K. 88'de 15 yaşını dolduran erkek ve 14 yaşını dolduran kız çocuklar mahkeme kararıyla evlenerek rüşt olabilmektedirler.
Başka ülkelerin kanunlarına göz attığımızda Arjantin kendi kanunlarına göre çocuk döllenmenin olduğu andan başlayarak çocuk kavramını kabul etmektedir.
İngiltere’de çocuk ancak canlı bir doğumdan sonra çocuk olarak kabul edilir olarak bu maddeyi yorumlamaktadır. Yemen çocuk hakları sözleşmesi birinci maddesindeki 18 yaşına kadar herkes çocuktur kavramının karmaşaya yol açabileceğini belirtmektedir. Ancak yorumunda 1. maddede vurgulanmak istenen konunun 18 yaşına kadar çocuğun korunması gereksinimi olduğu ancak bazı durumlarda çocuk konumundan çıkarak kanunun muhatabı olmak zorunda kalacaklardır demektedir.
Çocuk tanımlamasında Türk hukuku fiili ehliyet kavramının önemini vurgulamıştır. Burada hukuki işlemleri yapabilme, hukuka aykırı fiillerden sorumlu tutulabilme kavramlarını içerir.

MK md 14 e göre kişinin farik ve mümeyyiz ya da başka söyleyişle sezgin ve reşit ile kısıtlı olmaması gerekir. Türk Ceza Kanunu 11-15 yaş arası çocukların yaptıkları olayın ne olduğunu bilip bilmemeleri, sonuçlarından haberdar olup olmamaları açısından bakılarak suçtan sorumlu olup olmadıkları araştırılmıştır. Kanunda Farik ve Mümeyyizliğin araştırılması olarak geçen bu madde ile çocukluk döneminde sorumluluğun sınırlılığı tartışılmaktadır. 15-18 yaş arasında ise işlenen suçlar için azaltılmış ceza uygulaması bulunmaktadır. Yine 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin kuruluşu görev ve yargılama usulleri kanunu ile çocukların işlediği suçlardan dolayı erişkinlerle birlikte değil, çocuk mahkemelerinde yargılanmaları gerektiği vurgulanmaktadır. Ancak pratikte sadece 4 çocuk mahkemesi bulunması, 2 İstanbul, Ankara ve Trabzon dışında bunun uygulanmaması sonucunu da beraber getirmektedir. Ayrıca çocuğun tanımında iş kanunu açısından yaklaşımlarında dikkate alınması gerekir. İş kanunu(İK) 67. maddesine göre 15 yaşından küçük çocukların çalıştırılması yasaktır. Çocukların sağlığı, okul ve meslek eğitimlerine zarar vermeyecek hafif işlerde çalışmaları halinde 13 yaşına kadar düşülmekte ve bu yaştakilere izin verilmektedir.
Umumi hıfzısıhha kanunları
(UHK)173. maddesinde en düşük çalışma yaşı 12 olarak belirlenmiştir. İş kanunu 69. Maddesi 18 yaş altı erkek ile her yaştaki kız çocukların gece çalıştırılması yasaktır. 12-16 yaş arası çocukların gece çalıştırılması yasaktır. Bazı ülkeler çocukluğun bitim yaşı olarak 18 yaşı kabul etmemektedirler. Örneğin Küba 18 yaşın olgunluğa erişme yaşı olmadığını vurgulamakta, Liechtenstein ise 20 yaşında çocukluktan kurtulduğunu söylemektedir. Burkino Faso da 20 yaşı kabul etmektedir. Bolivya ise üst sınır olarak 21 yaşı kabul etmektedir. Çocuk hakları komitesi yaş sınırlaması yaparken çocukluktan erişkinliğe geçişte puberteyi sınır almamıştır. Ancak cinsel rıza, çalışma yaşı ve ceza ehliyeti konularında titizlik gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Tıbbi yardım alma konusunda çocuk durumu anlayabilir yaşa geldikten sonra ebeveyn izninden bağımsız davranabilir denilmektedir. Özellikle ebeveynlerden bağımsız davranma durumu aile-içi cinsel taciz olgularında, aile planlama konularında gündeme gelebilir. Eğer çocuk durumu anlayabilecek, yeterli yaşa ulaşmışsa çocuk koruma mevzuatında psikiyatrik veya tıbbi muayeneyi reddedebileceğini, bu hakka sahip olduğunu vurgulamaktadır. İsveç kanunlarında da ebeveynlerin iznine gereksinim olmadan, haberdar etmeden kürtaj yapılabileceğini ve doğum kontrolü için çocuklara kılavuzluk verilebileceği belirtilmektedir. Norveç kanunlarında da 12 yaş üstü her hastaya doktorun bilgi vermesi, hastalığı sonuçlarıyla anlatması gerektiği söylenmektedir. 12-16 yaş arası çocukların doktordan ebeveynlerine hastalıkla ilgili bilgi vermemeyi talep etme hakları bulunmaktadır. Finlandiya’da 12 yaş ve üstünde psikiyatrik tedaviyi reddedebilir ve herhangi bir tedavi için onayının olup olmadığı dikkate alınır şeklinde hüküm bulunmaktadır.
Zorunlu eğitim ve çalışma yaşı da birbirleriyle bağlantılı ve çocuk haklarıyla ilgili önemli kriterlerdir. Çocuk hakları sözleşmesinde yaş sınırının bulunmasının temelinde bu iki durumun ağırlıklı bir rolü vardır.
Cinsel ilişkiye rıza yaşı da çok önemli bir konudur. Çocuğun cinsel obje olarak kullanılmasının önüne geçebilmek için cinsel olgunluk dönemine kadar korunabilmesi temel kriterdir. Ancak ortak yaş sınırı yerine değişken yaş kriterleri söz konusudur. En iyi çözümün her ülke için geçerli olan evlenebilme yaşının alınmasının yerinde olacağı düşünülmektedir. Ebeveynlerinin rızasıyla 12 yaşa kadar düşen evlilik yaşları Uruguay, Paraguay, Nikaragua, ve Yemen gibi ülkelerde dikkati çekmektedir. Kız ve erkek çocuklarda farklı yaşların olması da sözleşmenin ayrımcılığa karşı çıkma ilkesine aykırı düşmektedir.
Cezai sorumluluk yaşı da ülkeden ülkeye değişmekte ve küçük yaşlarda cezai ehliyetin var olduğu görülmektedir. Beijing kurallarına göre çocuğun duygusal, mental ve entelektüel olgunluğa ulaşması gözönüne alınarak ceza ehliyetinin küçük yaşlara çekilmemesi gerekmektedir.
Kanunlarımız birçok alanda çocukluk yaşını 0-18 arasında değerlendirerek erişkinlerden farklı yaklaşımlara yer vermiş ve bu konuya titizlik göstermesine karşın buna tezat olan en önemli olayın Devlet Güvenlik Mahkemelerinde Anayasanın 143.maddesine göre devlet güvenliği düşünülerek çocukların burada yargılanmalarıdır. Bu durum çocukların hakları açısından en büyük tezatlardan birini oluşturmaktadır.

Madde 3. Çocuğun Yüksek Yararı
Bu madde çocuğun yüksek yararı temel ilkesini vurgulayan bir maddedir. Çocukla ilgili bütün girişimlerde, çocuğun yüksek yararı tam olarak gözetilecektir. Ana-babalar ya da sorumluluk taşıyan diğer kişiler bu sorumluluğu yerine getiremedikleri takdirde Devlet, çocuğa yeterli dikkati ve desteği gösterecektir.
Çocuğu ilgilendiren ve kapsayan her işlemde çocuğun yüksek yararının gözetilmesi temel ilke olup çocuğa önceliğin verildiği, çocuk dostu toplumların oluşturulması temel prensiptir. Özellikle şu durumlarda çocuğun yüksek yararı daha ön plana çıkmaktadır.
*Ebeveynden ayrılma: Çocuk isteği dışında anne-babasından ayrılmamalı, ayrı tutulmamalıdır. Ebeveynleriyle kişisel ilişkide bulunabilmelidir.
*Ebeveyn sorumlulukları: Her iki ebeveynin çocuğun en iyi şekilde yetiştirilmesi sorumlulukları vardır.
*Çocuğun aile ortamından mecbur kalmadıkça, özel koşullar çocuğa zarar verecek durum oluşmadıkça alınmaması, aile ortamında kalması gerekmektedir.
Çocukların korunması için devletin gerekli tedbirleri alacağı söylenmekteyse de bugün Türkiye'nin temel sorunlarından birisi olan Korunmaya Muhtaç Çocukların durumu her geçen gün daha dramatik bir boyuta dönüşmektedir. Öyle ki bugün korunmaya muhtaç çocukların durumu ile ilgili yeterli veri bulunmamakta sadece bölgesel bazı çalışma sonuçları bulunmaktadır. Devletin tahmini hesapları çocuk populasyonu içerisinde % 2’lik oranda muhtaçlık varsayımıyla bunu rakamsal olarak 550.000 olarak somutlaştırmakta ve bunların sadece % 4.1 ine kalitesi tartışılır hizmet götürmektedir. Türkiye için Dünya Sağlık Örgütünün öngördüğü korunmaya muhtaç çocuk rakamı ise yaklaşık 2.5 milyondur.
Sokak çocukları bu grup içerisinde en çok gündemde olan grubu oluştururken bu konuyla ilgili problemin büyüklüğü ve çözüm yolları için herhangi bir somut planlamanın olmadığı görülmektedir.
Özürlü çocuklar için de daha oluşturulmuş veri tabanının bile bulunmadığı ve özürlülere yönelik ancak çok kısıtlı çalışmaların yapıldığı izlenmektedir.
Yasal sorunları olan çocuklar için bugüne değin ancak 4 çocuk mahkemesinin işlerliğe geçirilmesi de çocuğun yüksek yararları ile çelişmektedir.
Çocuğun yüksek yararları içerisindeki en temel konulardan birisi olan eğitim konusunda da çözüm modeli olarak hazırlanan 8 yıllık eğitimde bile sorunların çözülemediği ve eğitime geçilemediği izlenmektedir.
Geleneksel disiplin yöntemi olan dayağın Tedip kanunun olarak isimlendirebileceğimiz T.C. Kanununun 477. maddesiyle meşrulaştırılarak bugünde yaşamımızda olması özellikle eğitim de dayağın günlük yaşamın içerisinde olması sonucunu getirmektedir.
3. fıkrada sözü edilen bakım ve korumadan sorumlu kurumlar 2828 sayılı yasayla Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) denetimindedir. Bugün devlet kendi dışında hiçbir başka kuruluşun varlığını kabul etmezken dünyada bu konuda çözüm oluşturan kurumlar içerisinde ilk sırada olan sivil toplum kuruluşlarının organizasyonlarına izin vermemektedir. Sonuç olarak çok kısıtlı sayıda çocuğa hizmet götürebilmektedir. 1993 verilerine göre 68 çocuk yuvasında 7272 çocuk, 92 yetiştirme yurdunda 11217 çocuk, bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde 613 yatılı 4849 gündüzlü toplam 28.862 çocuk koruma altındadır. 234 çocuk koruyucu ailede,1030 çocuk evlat edinilmiş, 2442 çocuk ise ayni nakdi yardım programıyla desteklenerek aile yanında kalmıştır. 66 korunmaya muhtaç çocuk ücretsiz kreşlerden yararlandırılmıştır. 3772 çocuk ise diğer programlardan yararlandırılmıştır. 1994 verilerine göre hizmet veren personel 7081 kişidir.
Yukarıda verilen rakamsal veriler çok açık bir şekilde devletin çocuğun yüksek yararı ilkesine uygun davranamadığını, yeterli kaynağı oluşturamadığını ve planlamayı yapamadığını ortaya koymaktadır.
Madde 6. Çocuğun Yaşama, Yaşamını Sürdürme Ve Gelişme Hakkı
Her çocuk temel yaşam hakkına sahiptir. Devlet, çocuğun yaşamını ve gelişmesini güvence altına almakla yükümlüdür. Bu madde ayrımcılığın olmaması, çocuğun yüksek yararı, çocuğun görüşlerine yer verilmesini içeren maddelerle birlikte sözleşmenin en önemli maddelerinden birisini oluşturmaktadır. Çocuğun yaşam hakkının korunması, yaşam süresinin uzatılması, bebek ve çocuk ölümlerinin azaltılması, hastalıklarla savaşma ve sağlığın rehabilitasyonu, yeterli besleyici nitelikteki besini ve temiz içme suyunu sağlayarak yaratılabilir. Ayrıca çocuklar için ölüm cezasının kalkması, çocuk satışı için kaçırılmalarının önlenmesi de önemli kriterler içindedir.
Nikaragua’nın da raporunda belirttiği gibi kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmeleri ve doğum yapmaları hem çocuk-annenin hem de bebeğin sağlığını tehlikeye atmaktadır.1995 de Beijing de yapılan 4. Kadın Konferansında da belirtildiği üzere her yıl 15-19 yaş arası 15 milyon kız çocuğu doğum yapmaktadır. Bu denli küçük yaşta yapılan evlilik sonrası doğumlardan sonra ölüm ve hastalık oranı çok yüksek olmaktadır. O yüzden de kürtaja dikkat çekilmekte ancak direkt olarak karşıt bir pozisyon da alınmamaktadır. Ancak bazı ülkeler raporlarında bu duruma yer vermekte, örneğin Romanya raporunda ailelere modern aile planlama yöntemlerinin öğrenilmesi gerektiğini ve kürtaj sayısının azaltılması gerektiğini söylemekte aynı şekilde Nikaragua ülkesindeki genç yaştaki doğumlara ve bunun sonucunda ortaya çıkan ölümlere dikkat çekmekte, çocuk yaşta annelerin yaptığı doğumların tüm doğumların % 24’ü olduğu belirtilip önlem almanın gerekliliği söylenmektedir.

Çocuğun yaşamı sürdürme ve gelişme hakkı ile ilgili en önemli kriterlerden birisi de nüfus planlamasıdır. Burada en önemli boyutlardan birisi doğurganlık hızıdır. Ülkemizde toplam doğurganlık hızı 1978’de kadın başına 3.9 iken, bu sayı 1993’de 2.7’e düşmüştür. Ancak doğumların % 60’ının kayıtlara geçtiği varsayılmaktadır. Kayıt sisteminin de yetersiz ve eksik olduğu görülmektedir.
Yaşam hakkı anne karnında döllenme ile başlamaktadır. Doğum öncesi gözlem altında olması gereken gebelerin sadece % 63’ü sağlık kuruluşunda doğum öncesi izlenmektedir. Gebelerin ancak % 50’si gebeliğin 5. ayından sonra ilk izleme alınmaktadır. Doğumda annenin çok genç ya da yaşlı olması, doğum aralıklarının kısa ve doğum sayısının fazla olması, anne-çocuk ölümleri için risk faktörleridir. Son beş yıldaki doğumların % 44.3’ü bu risk faktörlerinden en az birini taşımaktadır. Son beş yıldaki doğumların % 37’sinde doğum öncesi süreçte hiç bakım alınmamıştır. Kentlerde yaşayanlar doğum öncesinde % 73, kırsal kesimdekilere % 46 daha fazla bakım almaktadır. Son beş yıldaki doğumların 5 59.6’sı bir sağlık kuruluşunda yapılmıştır.
Çocuğun yaşama hakkı güvenceye alınmış olmasına karşın T.C.K. 453. maddesinde yeni doğan çocuğun gayrı meşru olması durumunda annesi tarafından öldürülmesi halinde ceza indiriminin öngörülmesi infantisit olarak isimlendirilen yeni doğan bebeklerin öldürülmesi olgusunun yetersiz cezalandırıldığı göstermektedir.
Çocuklara ve hamile kadınlara ölüm cezasının verilmemesi gerekliliği de söylenmektedir. Silahlanmanın, savaşın özellikle de nükleer silahların çocuklara, bebeklere etkileri vurgulanarak tüm ülkelerin bunlardan arınıp, kullanmamaları için tüm ülkelerin antlaşmaya gitmeleri ve bunu uygulamaları gerektiği komisyon raporunda belirtilmektedir. Çocukların şiddetten, cinayetlerden korunmaları da önemli bir sorunu oluşturmaktadır. Örneğin Peru raporunda binlerce ölümle sonuçlanan, kayıp çocukların olduğu süregelen şiddet olgularından çocukların korunmaları gerektiğini söylemektedir. Guetemela’da ülkesinde bildirilen 84 çocuk öldürülme olayından yola çıkarak bunun önlenmesinin öncelikler arasında olduğunu belirtmiştir. Çocuk Hakları Komitesi 1991’de Pakistan’da camiye resim yaptığı için ölüm cezası verilen çocuğun kurtarılması için girişimde bulunmuştur. Aynı şekilde Endonezya‘da 1991’de Dili şehrinde çocukların yaptığı bir gösteriyi polis dağıtmak amacıyla şiddet kullanmış ve en genci 10 yaşında olmak üzere 43 çocuk ölmüştür. En küçüğü 6 yaşında olan 26 çocukta kaybolmuştur. En küçüğü 10 yaşında olan10 çocukta ciddi biçimde yaralanmıştır. Bunun üzerine girişimde bulunan Çocuk Hakları Komisyonuna Endonezya yetkilileri bu konunun iç işleri olduğunu söyleyerek karışmamaları gerektiği cevabını vermişlerdir.
Çocuk intiharları da dikkati çeken bir konudur. Finlandiya ve Kanada raporlarında ülkelerinde her geçen yıl artan sayıdaki çocuk yaştaki intiharlara dikkat çekmektedirler.
Madde 7. İsim Ve Vatandaşlık Hakkı
Çocuk, doğuştan itibaren bir isim alma hakkına sahiptir. Ayrıca, çocuk vatandaşlık edinme, ana-babasını mümkün olduğu ölçüde tanıyıp bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahiptir.
Çocuk doğar doğmaz resmi hüviyet sahibi olmalı yani nüfus kütüğüne kaydı yapılmalıdır. Bizde Medeni Kanun 39. maddeye göre "her doğum bir ay içinde bildirilir" denilmektedir.Bundan çocuğun veli, vasisi sorumludur. Bu yükümlülüğün yerine getirilmediği durumlarda 20.000 TL para cezası öngörülmektedir. Bu uygulamanın nüfusa kayıtları geciktirme ve sağlıksız bilgilenme gibi sonuçlara yol açtığı görülmektedir.
Nüfus kanunu 4m/2f maddesi ek madde 1'e göre de yetiştirme yurtları, bakım evleri ve benzeri yerlerin sorumluları da burada yaşayan çocukların nüfus kayıtlarından sorumludurlar, İşlemleri tamamlamak zorundadırlar. Ancak bunların da yeterli düzeyde yapılmadığı gözlenmektedir.
Kayıtların doğum anında yapılması en iyi çözüm olarak gözükmekte bunlarla ilgili tedbirlerin bir an önce Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı ile birlikte alınmalıdır.
Çocuğun ismini Medeni Kanunun 264.maddesi 3. fıkrasına göre anne-baba birlikte karar vererek koymalarına karşın anlaşmazlık durumunda babanın oyu anneye göre üstün kabul edilmektedir. Bu da önemli bir çelişki olarak gözükmektedir.
Çocuğun isim konulması konusundaki temel ölçü çocuğun kişisel ve toplumsal ilişkilerinde onurunun korunmasıdır, bunun dışındaki sınırlamalara yer verilmemelidir.
Çocuğun doğar doğmaz nüfusa kaydedilmesinin çocukların varlığının resmen kabulü ve istatistiklere girerek çocuk politikalarının oluşturulmasında bilimsel dayanağa sahip olunması için gerekliliği Madagaskar, Filipinler ve Nepal’in raporlarında belirtilmektedir. Ayrıca Peru raporunda nüfusa kaydedilmeyen bebeklerin ölümünün de bilinemeyeceğini vurgulamaktadır.


En son ne-fer tarafından 26th Mart 2010, 20:32 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ne-fer
Yönetici
Yönetici
ne-fer



Çocuk hakları Empty
MesajKonu: Geri: Çocuk hakları   Çocuk hakları Empty26th Mart 2010, 19:59

Kayıtların tutulması aynı şekilde çocuklarla ilgili resmi politikaların saptanmasında önemli rol oynayan verilerin sağlıklı oluşmasını da engeller. Bebek ölüm hızları gibi önemli verilerin bilinebilmesi ancak çocuğun resmi kayıtlara bildirilmesi ile mümkün olacaktır. Nikaragua , Senegal ve Etiopya raporlarında bunun önemine değinmektedir. Sözleşmeye göre çocuklar doğumdan hemen sonra nüfusa kaydedilmelidir. Nepal, Nikaragua ve Moğolistan raporlarında bunu kolaylaştırıcı mobil, gezici kayıt bürolarının oluşturulması ve okullarda bürolar açılmasını önermektedirler. Kayıtta çocuğun doğumdaki adı, cinsiyeti, doğum tarihi, doğum yeri, ebeveynlerinin adı ve adresi, ebeveynlerinin milliyeti ve işi, kardeşleri varsa yazılması önemli olabilir.
Kosta Rika doğumların % 97’sinin hastanede olduğunu bu açıdan her hastanede bir nüfus kayıt bürosu açtığını, ayrıca çocuğun parmak izinin de alındığını raporunda belirtmektedir.
Andorra, Kuveyt, Liechtenstein, Maldiv adaları, Monako, Singapur, Tayland, Tunus ve İngiltere bu maddeye çekince koymuşlardır.
Madde 8. Kimliğin Korunması
Bu maddede çocuğun kimliğinin korunmasından bahsedilmektedir. Devlet çocuğun kimliğini korumakla, eğer gerekiyorsa bu kimliğin temel öğelerini yeniden oluşturmakla yükümlüdür.
Bu madde özellikle Arjantin’de 1970-80’lerde yaşanan Cunta döneminde çok sayıda bebeğin, çocuğun kaybolması üzerine ortaya çıkmıştır. Birçok çocuğun çocuksuz ailelerce evlat edinilip yok olması üzerine bir çalışma başlamış, gerçek kimlikleri saptanmaya çalışılmıştır.
Burada kimlik hakkının korunmasında nüfus memurlarının ana-babanın isteğini yerine getirmemeleri, din konusunda nüfus kağıdında yazılacak kısımları kısıtlamalar getirmeleri önemli sorunlar olarak gözükmektedir.
Cinsiyet yazılımında kadınların nüfus kağıdının ilgili bölümüne kız, bakire, kadın, dul gibi kavramların yazılması da önemli bir sorun olarak gündeme gelmektedir. Ayrımcılığa giren bu tutumun düzeltilmesi gerekmektedir.
Kimlik sadece nüfus cüzdanını kapsamamaktadır. Çocuk kültürel, sosyal ve cinsel kimliği ile bütün olarak değerlendirilerek kimliğin korunması gerekmektedir.
Çocukların kimliksiz kalmaması için gayrı meşru çocukların annelerin velayet haklarının doğuştan anneye ait olmasına dair medeni kanunda ilgili değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra terk edilen çocukların kimliklendirilmesinde gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ülkemizde sık rastlanan bir durumda imim nikahlı eşlerin çocuklarının resmi nikahlı eşin çocuğu olarak kaydedilmesi durumunda çocuğun doğal kimliği ile resmi kimliği farklı olmaktadır. Bu durumdaki çocukların gerçek kimliklerinin bulunması için devletin çalışmalar yapması gerekmektedir.
Çocuğun milliyetini ve ismini koruması önemlidir. Özellikle çocuk satışları yeni doğan bebeğin kanundışı evlat edinilmesi konusunda duyarlılık göstermek önemlidir. Kolombiya’da 18.000 çocuğun ailesiyle birlikte olamadığı saptanmıştır. Çocuğun ebeveynleriyle yaşaması orijinini aldığı kültürü öğrenmesi, ailesini bilmesi çok önemli kavramlardır.
Madde 9. Anne-Babadan Ayrılma
Bu madde hem çocukların ebeveynlerinden hem de ebeveynlerin çocuktan ayrılma olgusundan bahsetmektedir. Özellikle ayrılmış ebeveynlerde çocuğun kimin yanında kalacağının tespitinde seçim çocuğu bazen mutsuz edebilir.
Bu maddede çocuğun rızası olmadıkça aile yanından ayrılmaması gerekliliğini ancak çocuğun yüksek yararı için çocuğa zarar veren bazı durumlarda çocuğun aile yanından alınabileceğini belirtmektedir. Bu durumlar genel olarak Ana-babanın çocuğu bakamadıkları veya çocuğa kötü davrandıkları durumlardır. Kanunlarımızda velayetin alınması olarak isimlendirilen bu girişim ile ilgili olarak M.K. 273. maddesinde çocuğun ana-babadan alınması tedbiri düzenlenmiştir. Kanun çocuğun ancak bedenen, fikren ve ahlaken tehlikeye düşmesi veya çocuğun manen terkedilmiş olması durumunda velayet hakkının kaldırılabileceğini söylemektedir. Ancak bunun gerçekleştirilmesi aşamasında yeterli araştırmanın yapılabildiğinin kuşkulu olduğunu belirtmek gerekir.
Çocuğun yüksek yararına aykırılığı belirlenmediği sürece çocuk, kendi ana-babasıyla birlikte yaşama hakkına sahiptir. Ayrıca çocuk anasından ve babasından veya bunların herhangi birinden ayrılmışsa ayrıldığı kişilerle temas çocuğun hakkıdır.

Ailenin yetersizliği durumlarında devletin işlevsel olamadığı gözlenmektedir. Yapılması öncelikli olanlar gerek okul öncesi eğitimde gerekse 8 yıllık eğitimde ve sonraki yönlendirilmesinde özellikle rehberlik servislerinin yardımıyla kurum ve kuruluşlar yoluyla aileye yardımcı olunmasıdır.
Bununla ilgili düzenlemeler Medeni kanun 273. ve 274. maddelerinde belirtmekte, velayetle ilgili hem çocuğun velayeti hem de bu velayetin anne ve babadan alınması koşulları açıkça belirtilmektedir. Ancak bunu uygulamak için gerekli ara kurumların bulunmaması pratikte büyük sorunlara yol açmaktadır.
Kanunda bunun yürütülmesiyle ilgili madde olmasına karşın en büyük sorunlardan birisi pratikte burada yaşanmaktadır. Özellikle aralarında sorun olan çiftlerde çocukların yanında kaldığı ebeveynin dışında diğer ebeveynle görüşmesinde sorunlar çıkmakta ve daha da kötü olan ise görüşmeye çocuğun bazen icra memuru ile götürülmesi gibi çocuğa eşya muamelesi yapılması dikkati çekmektedir. 4. fıkra her zaman uygulanamayan bir maddedir. CMUK 107. maddesine uygun olarak çalışılmaktadır.
Çocuğun ebeveyni göremediği durumlarda bu madde kapsamına girmektedir. Çocuğun ebeveyni göremediği başlıca durumlar bakım evinde kalma, sokakta yaşama ve evden kaçtığında söz konusudur. Özellikle güç koşullardaki çocuklardan sokak çocuklarına yönelik olarak yapılan çalışmalarda bu çocukların ailelerinin bulunulmasına çalışılması taraf devletlerin başlıca görevlerinden birisidir.
Hastanede yatan çocuklarda da ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte kalabilmesi çocukların iyileşmesinde temel etkenler arasındadır. Kosta Rika’da Sağlık Bakanlığı yeni doğan bebeğin hemen annesiyle birlikte olmasının sağlanmasını koşul olarak getirmiştir.
Annesi hapishanede olan çocuk için de durum bir çıkmaz olarak gözükmektedir. Anne ilgisi gereken küçük yaşlardaki çocuklarda anneleriyle birlikte ceza çekmektedirler. Ülkemizde de yakın zamanda bu durumdaki çocuklara yönelik “Uçurtmayı Vurmasınlar“ isimli bir proje SHÇEK ve Adalet Bakanlığı işbirliğinde yaşama geçirilmiştir. Fransa’da yapılan bir çalışmada 140.000 çocuğun ebeveynleri hapishanede olduğu için ailelerinden ayrı olduğunu göstermektedir. 18 aylıktan küçük 50 çocuğun bugün hapishanede annesiyle yaşadığı görülmektedir. Çocuk suçlular da cezalarını çekmek amacıyla kurumlara alındığında ailelerinden kopmaktadırlar.
Ancak en kötü durum göç eden ailelerde görülmektedir. Özellikle ebeveyn farklı ülkedeyse büyük problemler ortaya çıkmaktadır. Savaşlarda da çocuğun ebeveyninden ayrılığı çok sık gözlenen bir durumdur.
Çocuğun aileden ayrılmasının çocuğun yararı için en iyisi olacağının düşünüldüğü durumlarda bunun mutlaka hukuksal dayanağı olmalı , bu durumun mahkeme kararı ile kesinleşmesi gerekmektedir. Bazı Doğu Avrupa Ülkeleri buna çekince koyarak çocuğu aileden ayırma yetkisinin sosyal hizmet uzmanlarında olduğunu söylemekte, mahkeme kararına gerek olmadığını söylemektedirler. Yugoslavya buna örnek olarak verilebilir. İzlanda’da aynı durum söz konusudur.
Mahkemenin çocuğun aileden ayrılması kararını verirken mutlaka ilgili tüm tarafları da dinlemesi gerekmektedir. Her iki ebeveyn, geniş aileyse ailenin diğer bireyleri, çocuk hepsi dinlenerek en fazla bilgiye ulaşılması hedeflenmelidir.
Madde 11. Çocukların Yasadışı Yollarla Ülkeden Çıkarılması Ve Geri Döndürülmemesi
Bu madde çocukların yasadışı yollardan ülke dışına çıkarılıp geri döndürülmesi halleriyle mücadele etmesini düzenlemektedir. Devlet, çocukların ana-babadan herhangi biri tarafından ya da üçüncü bir taraf eliyle ülke dışına kaçırılıp burada alıkonmasını önlemek ve vuku bulan bu tür olayların çözümü için yol bulmakla yükümlüdür.
Burada ülke dışına kaçırma söz konusu olduğundan iki ülke arasında problemler olduğunda ülkeler arası sözleşmeler geçerlidir. Bunlardan La Haye sözleşmesi özel hukuka ilişkin çerçeveleri düzenlemekte özellikle velayet kendine bırakılmayan tarafın çocukla kişisel ilişki kurma hakkını ve çocuğu kendi yaşadığı ülkeye götürmesini düzenlemektedir. Bu sözleşmeyi Türkiye imzalamamıştır. Bu önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır.
Madde 13. İfade Özgürlüğü
Sözleşmenin bu maddesine göre çocuk, ülke sınırlarına bağlı olmaksızın görüşlerini ifade etme, bilgi edinme, sahip olduğu görüşleri ve edindiği bilgileri başkalarına aktarma hakkına sahiptir.
Çocuk kendisini ilgilendiren her konuda söz ve karar sahibi olmalı, karar süreçlerine katılım hakkı olmalıdır. Çocuk fikrini her aşamada ve her yaşta söyleyebilmelidir. Katılmak veya aynen kabul mümkün olmasa dahi fikrini almak gerekir. Çocuğa iyi-kötü ayrımı yapmadan, sınırlama olmadan özgür iradesine yer veren eğitim yapılmalıdır. Çocuğun ifade hakkı yetişkinlerin ifade farkından farklı ve ayrı olmamalıdır. Çocuğun ifade hakkı aileden başlayarak, çocukla ilgili tüm kişi ve kuruluşların davranışlarında olmalıdır.

Anayasanın 25. maddesi herkesin düşünce ve görüşlerini açıklayabileceğini söylemektedir. Ancak terörle mücadele kanununda (TMK) 8. maddesinde yaş ayrımı gözetmeksizin çocuklarda büyüklerle birlikte bu yasa kapsamında olup çocukların ifade özgürlüğüne bir takım kısıtlamalar getirmiştir.
Çocukların görüşünün alınması ile ilgili uygulamalarda Almanya raporunda bu konuda bilinçlendirme kampanyalarının gerekliliğini vurgulamıştır. Uruguay’da 400 çocuk üzerinde yapılan bir çalışmada çocukların % 75’i taşınma, ev işleri, TV programları gibi konuları tartıştıklarını, giyimleri, arkadaşları, dersleri ile ilgili görüşlerine de % 85 oranında çocuk değer verildiğini belirtmiş, sadece % 2’si görüşlerinin önemsenmediğini belirtmiştir. Rusya’da raporunda çocukların yönettiği, tüm yazıları çocukların yazdığı YUNPRES ismini verdikleri bir basın ajansını anlatmaktadır. Böylelikle çocuklar görüşlerini anlatabilecekleri bir kanala kavuşmuş olmaktadırlar.
Bu maddeye Avusturya ve Belçika benzer sebeplerle çekince koymuşlar ve yapılacak yayınların kanunlarla çelişmemesi gerektiğini söylemişlerdir.
Madde 16. Özel Yaşamın Dokunulmazlığı
Bu maddede çocukların özel, aile ve ev içi yaşamları ile kurdukları iletişime yönelik dış müdahalelerden, iftira ve haksız suçlamalardan korunma hakları olduğu anlatılmaktadır.
Buradaki en önemli problem çocukların izinsiz olarak her türlü durumda kamuoyuna afişe olmaları ve kimliklerinin açıklanmasıdır. 2253 sayılı yasanın 40.maddesi çocukların özellikle suç işlemiş küçüklerin suçları ve yargılanmaları ile ilgili yayın yapılmasını yasaklanmasına karşın medyada sürekli çocukların afişe olduğu izlenmektedir. Yine aynı yasanın 34.maddesinde adli sicilde çocukla ilgili kayda geçen bilginin kimseye verilmemesi gerekirken pratikte herkesin bu bilgilere kolaylıkla ulaşabildiği görülmektedir.
Çok önemli bir başka konu da kız çocuklarına yönelik uygulanan bekaret kontrolüdür. Kızlık muayenesi polis, öğretmen, okul müdürü gibi kişilerin takibiyle yapılmakta ve asıl yapılabileceği tek durum olan cinsel saldırılar göz önüne alınmaksızın keyfi olarak uygulanmaktadır. Bunun önüne geçilmelidir.
Basın konusunda çocuklarla ilgili haber ve yorumlarda özellikle çocukların yargılanmalarında çocukların teşhirini önleyen yasal düzenlemeler bulunmasına karşın medyada sürekli olarak özellikle kurban, mağdur durumdaki çocuklara yer verildiği gözlenmektedir. Özellikle televizyon programlarında bu durumun sürekli tekrarlandığı görülmektedir. Bu durum teorik olarak basın yasasında yer almasına karşın pratikte günlük yaşamda yer aldığı gözlenmektedir. Bu durum çocuk hakları yasasıyla çelişen bir durum olarak dikkati çekmektedir.
Bu maddenin temelinde ailede özellikle okullarda ve yurtlarda özel yaşamın korunması yer almaktadır. Disiplin yönetmeliklerinde örneğin; okullarda ani baskınlar, bekaret kontrolü, mektupların okunması gibi aykırı uygulamalar düzeltilmelidir.
Norveç bu maddeyle ilgili olarak raporunda zorunlu din dersine girme ya da ebeveyn kararı ile din dersine girme kararının çocuğun özel yaşamına karışma olduğunu,devletlerin buna dikkat etmeleri gerektiğini söylemektedir. Finlandiya raporunda ebeveynlerin çocukların mektuplarını açma ya da telefonlarını dinleme hakları olmadığını belirtmektedir. Belçika belli meslek gruplarında meslek sırrı kavramı olduğunu, Sosyal hizmet uzmanlarının da buna dahil olduğunu ancak çocuklarla ilgili olan bilgileri saklamadığını çünkü taraf olarak çocuğu değil ebeveynleri gördüklerini söylemekte, bir ikileme dikkat çekmektedirler.
Çocuk Hakları Komisyonu suça itilmiş çocuklarda özel yaşama dikkat kuralının çiğnendiğini belirtmekte, çocuğun isminin saklanması gerektiği ve fotoğrafının çekilmemesi gerektiğini söylemektedir. Aynı şekilde istismara uğramış çocuğun da afişe edilmemesi gerekmektedir. Kanada ‘da 14 yaşından büyük çocukların sağlık ve sosyal dosyalarının ebeveynlere gösterilmemesini isteme hakkı vardır.
Madde 17. Doğru Bilinçlenme Hakkı
Bu madde çocukların doğru bilinçlenmesi, gerekli bilgilere ulaşması ile ilgilidir. Devlet değişik kaynaklardan bilgilerin ve yayınların çocuklara ulaşmasını sağlayacak, kitle iletişim araçlarının çocuklar açısından sosyal ve kültürel yarar sağlayacak bilgiler yaymasını teşvik edecek, buna karşılık çocukları zararlı yayınlardan koruyacaktır.
1117 sayılı küçükleri muzur neşriyattan koruma kanununda 18 yaşından küçüklerin maneviyatı üzerinde muzur etki yapacak süreli ve süreli olmayan eserlere sınırlamalar getirilir.

Radyo ve televizyonların kuruluş ve yayınları hakkında 3984 sayılı kanunun yayın ilkelerini kapsayan 2.bölümündeki 4m bendi çocukların fiziksel, zihinsel, ruhsal ve ahlaki gelişimini olumsuz yönde etkileyecek yayın yapılmaması esasını içerir.
Sinema, video ve müzik eserlerinin denetlenmesi ile ilgili yönetmelikte küçükleri korumaya yönelik 12.maddede komisyonlar ve kurumlarca çocukların ruh ve beden sağlığını, yetişmelerini olumsuz yönde etkileyebileceği tespit edilen film, video ve müzik eserlerinin 16 yaşından küçüklere gösterilmesine izin verilmez.
Radyo ve televizyon kuruluşları reklam ve yayın ilkeleri ve şekilleri ile reklam gelirlerine ait paylarının ödenmesi hakkındaki yönetmeliğin 579 maddesi çocuklara kendilerinin doğrudan kullanılmayacakları veya yararlanmayacakları ürün ve hizmetlerin reklamlarında, reklam mesajı iletme görevi verilemez, onların fiziksel ve ruhsal gelişimlerine zarar verecek hususlar bulunamaz.
Reklamlarda çocuklar yetişkin dil, davranış, giysilerle makyaj ve görüntülerle yer alamazlar. Aynı yönetmelikte çocuklara yönelik reklamlar 10. maddede düzenlenmiştir. Buna göre 13 yaş ve daha küçük yaştaki kişilere yönelik ve bu kişilerin tüketebileceği ürün ve hizmetleri kapsayan reklamlar, çocuklara yönelik reklamdır. Çocuklara yönelik veya içinde çocukların kullanıldığı reklamlarda onların fiziksel, duygusal zihinsel, toplumsal gelişme özelliklerini olumsuz etkileyebilecek unsurlar bulunmaz. Aynı yönetmeliğin reklam yayın esaslarını düzenleyen 187c maddesinde; "Haber bültenleri, güncel programlar ve çocuk programları 30 dakikadan kısa oldukları takdirde reklamla kesilemez. 18/d maddesinde ise "Çocuklara yönelik programlarda reklama ayrılan süre bir saatlik yayın süresinde 6 dakikayı geçemez.
Haber bültenleri, güncel programlar ve çocuk programları alt yazı, logo ve çerçeveler kullanmak suretiyle reklam yerleştirilemez ifadesi yer almaktadır.
Türkiye ayrıca sınır ötesi televizyon sözleşmesini 4.11.93 de onaylamıştır. Bu sözleşmenin ilkeler doğrultusunca radyo ve televizyonların kuruluş ve yayınları hakkında kanun çocukları korumak açısından önemli düzenlemeler getirmiştir.
Çocuk haklarının medyada yer alması ile ilgili olarak Portekiz özellikle kırsal kesimlerdeki çocukların medyadaki bilgilerden yeterli olarak yararlanamadığını raporunda belirtmektedir. Medyanın çocuğa yönelik haberlerinde temel prensibin çocuğun kişiliğinin geliştiği, fiziksel ve mental kapasitesinin geliştiği, insan haklarına saygılı bir kişi yetiştirmek olduğunu vurgulamaktadır. Yugoslavya raporunda medyanın çocukları AIDS gibi hastalıklar ve cinsel istismar gibi olgularda uyarıcı görev görmesi gerektiğini belirtmektedirler. Aynı şekilde medyadaki şiddet içerikli programlardan çocukları koruması gerektiği de sürekli vurgulanan bir boyuttur. Kanada; Panama; Jamaika raporlarında mutlaka çocukların bu şiddet dolu programlardan etkilenmelerinin ortadan kaldırılması gerektiğini savunmaktadır.
Madde 19. İstismar Ve İhmal
Bu madde çocuk istismarı, ihmali ve önlenmesi ile ilgilidir. Devlet çocuğu, ana-babanın ya da çocuğun bakımından sorumlu başka kişilerin her türlü kötü muamelesinden koruyacak, çocuk istismarını önleyecek ve bu tür davranışlara maruz kalan çocukların tedavisini amaçlayan sosyal programlar hazırlayacaktır.
Çocuk istismarı ile ilgili ülke genelinde hiçbir verinin bulunmaması devletin bu konuya verdiği önemi göstermesi açısından önemli bir saptama olarak gözükmektedir. Çocuğa yönelik şiddet ve diğer istismarların gerek ev gerekse okul ve toplumsal düzeyde var olduğu günlük yaşamdaki gözlemler ve medya kanalıyla bilinmesine karşın devletin bu konuya ilişkin hiçbir çalışmasının bulunmaması istismara bakış açısı açısından belirleyici bir boyuttadır.
Özellikle geleneksel disiplin yöntemi olarak dayağın ülkemizde kabul görmesine bağlı olarak dayak günlük yaşamda sıklıkla çocuğa yönelik olan şiddet olarak vardır. Bunun özellikle okullarda öğretmen - öğrenci ilişkisinde bulunduğu ve kanunlarımızda tedip hakkı olarak geçen ve memurin - muhakemat kanunu gereğince dayak atan öğretmenin suçunun öncelikle disiplin soruşturması yapılarak sonra ceza davası açılabilmesi çoğu olgunun cezasız kalmasına ve birçok çocuğun dayaktan zarar görmesine neden olmaktadır.
Öğretmen ve Müdürlerin disiplin kurulu yerine geçerek çocuğu cezalandırmaları ve bu cezaları da şiddet yöntemleri kullanarak gerçekleştirdikleri görülmektedir. Bu uygulama çocuğu arkadaşlarının karşısında küçük düşmesine neden olmaktadır.

Tüm bunlar velayetin bir hak olmaktan çıkarılması ve İsviçre ve Alman Kanunlarında olduğu gibi bir görev haline dönüştürülmesi. devletlerin sözleşme ile taahhüt ettikleri "çocuklar için yeni bir bakış açısı geliştirme" yükümlülüğünün de bir gereği olarak gerçekleştirilmesi gereken bir uygulamadır.
Çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi çok boyutlu bir olay olarak gözükmektedir. Hem kanunların düzenlenmesi hem toplum eğitimi yapılmasının gerekliliği Kosta Rika’nın raporunda belirtilmektedir. Cinsiyet ayrımcılığının, ebeveynlerin rolünün ailede şiddetin önlenmesinin temel konular olarak işlenmesi gerektiği toplum eğitimindeki temel prensipler olarak belirlenmiştir. Ürdün de raporunda aile şiddetin çocuklara yönelik temel bir sorun olduğunu ve bunun önlenmesi gerektiğini söylemektedir. Sri Lanka ise raporunda istismarın özellikle de cinsel istismarın sayısında çok artış olduğunu, buna maruz kalan çocuklar için bir tedavi merkezi, rehabilitasyon merkezi olmadığını belirtmektedir. Rapora göre okullarda dayak kabul gören bir kavram olup sıklıkla yaşanan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülke kanunlarının çocuk hakları sözleşmesine göre düzenlenmesi gerektiğini de belirtmektedir. Sri Lanka ile birlikte Fas, Moğolistan, Slovenya da aynı görüşleri raporlarında belirtmektedirler. Jamaika raporunda geleneksel görüşlerinde istismarı körükleyici etkileri olduğunu belirtmektedir. Raporda verilen örnekte kırsal kesimde bazı bölgelerde bakire kızla cinsel ilişkinin kişiyi hastalıktan koruduğuna inanıldığından çok küçük yaşta kız çocuklarıyla cinsel ilişki yaşanıldığına, annelerinin de bunu herkesten sakladıkları ve olayların gizli kaldığını belirtmektedir. Burkino Faso raporunda istismar konusunun topluma politik liderler kanalıyla anlatılmasının etkili olacağını söylemektedir. Avusturya, İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkeler çocuklara dayağı hem aile içinde hem de kurumlarda kesin olarak kanunlarıyla yasaklamışken, İspanya gibi ülkelerde belli düzeyde, cezalandırıcı dayağı kabullenen yasalar olduğu görülmektedir.
Çocuk hakları komisyonu görüşünde eşin karısını dövmesi yasak olduğu düşünüldüğünde neden çocuğun dövülmesi kavramında belli düzeye kadar onaylanabilir gibi yaklaşımlar olduğunu sorgulamakta ve dayağın cezalandırma amacıyla da olsa kesinlikle yasaklanması gerektiğini söylemektedir.
Arjantin raporunda ülkelerin kanunlarında aile-içi dayağın kesin önlenmesine yönelik maddelerin yer alması gerektiğini belirtmektedir. Almanya da bu görüşü raporunda dile getirmektedir. Aynı şekilde Zimbabve , Fransa, Polonya, Honduras, Jamaika, Kanada, Belçika, Tunus, Sri Lanka, İtalya, Ukrayna, Senegal, Portekiz, Guetemala, Fas, Bulgaristan, Panama, Birleşik Arap Cumhuriyeti ve Yeni Zelanda da kanunlarla istismar olgusunun net olarak önlenmesinin gerektiği kanunlarda belirtilmiştir.
Uruguay, Romanya, Hong-Kong, Ürdün raporlarında istismarı çocuklara yönelik şiddetin saptanmasında araştırmaların çok önemli olduğunu belirtmekte ve araştırma yapılmasının önemi vurgulanmaktadır. Bu tip olguların araştırılması, rapor edilmesi, tedavi ve takibi konusunda da profesyonellerin görev yaptığı sistemlerin taraf devletlerce desteklenip geliştirilmesi gerekliliği çeşitli ülke raporlarında Filipinler, Arjantin, Lübnan, Pakistan, Çin gibi ülkelerin raporlarında belirtilmektedir. Ayrıca istismarla ilgili konunun çalışanlarına, topluma, ailelere konuyla ilgili duyarlı kılma, bilgilendirme çalışmalarının mutlaka yapılması gerekliliği Pakistan, Şili; Mauritus adaları, Nikaragua ve Nijerya’nın raporlarında özellikle vurgulanmaktadır.
Madde 24. Sağlık Ve Sağlık Hizmetleri
Bu madde çocuğun sağlık hakkı ile ilgilidir. Çocuk, mümkün olan en üst düzeyde sağlık ve tıbbi bakım standardına ulaşma hakkına sahiptir. Devletler, temel ve koruyucu sağlık bakımı, halk sağlığı eğitimi ve bebek ölümlerinin azaltılması konularına önem verecek, bu amaca yönelik uluslararası işbirliğini teşvik edecek ve etkin sağlık hizmetlerinden yoksun tek bir çocuk kalmaması için çaba göstereceklerdir.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her gün dünyada 40.000 çocuk malnutrisyon ve hastalıktan ölmekte, AIDS, temiz su olmayışı, yetersiz hijyen ve madde alımı problemlerine bağlı olarak ölümler görülmektedir. Her yıl doğum sırasında 500.000 anne yaşamını kaybetmektedir.
Çocuğun sağlık hakkı ile ilgili olan bu maddede ülkemiz için dikkati çeken boyut genel olarak ancak nüfusun % 50’sinin sosyal güvence altında olmaları nedeniyle çocukların hasta olmaları durumunda sağlık hizmetinden yararlanabilen kesiminde ancak bu oranda olduklarıdır. Sağlık sektörünün özelleştirme kapsamında değerlendirilmesi de yakın gelecekte bu durumun daha da kötüleşeceğini göstermektedir. Sağlığa ayrılan payın % 10-20 oranlarında olması gerekirken bizde ki durum %2-3 oranlarında olduğu şeklindedir. Bu oranında ulusal gelir içindeki oranının %1olduğunu belirtelim. Bu sağlık bütçesinin de ancak % 15’i temel sağlık hizmetlerinde kullanılmakta ve bu da ancak personelin maaşının ödenmesini sağlamaktadır.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bebek ölümlerinde düşüş görülmekte ama bu oranın kent ve kırsal kesim arasında çok farklı olduğu dikkati çekmektedir. Kentte bu oran yaklaşık olarak binde 44’lerde seyrederken kırsal kesimde binde 65’lere çıkmaktadır. Bebek ölüm hızı batı bölgelerimizde binde 43 doğu bölgelerimizde binde 60 oranındadır. Temel sağlık hizmetleri açısından olayı incelediğimizde 5 yaş altı çocukları da düşük kilolu olma oranının % 10.3 olduğu görülmektedir. Uygun olmayan tuvalet oranı ülke genelinde % 17.2 iken bu doğuda % 35.5, batıda % 8.2 oranındadır. Güvenilir su kullanma oranı genel olarak % 49.4 dür. İstanbul'da su istasyonlarının yaygın kullanımı nedeniyle bu oran çok daha fazla düşmektedir.
Yeşil alanların azalmasına bağlı olarak çocuklarda hava kirliliği ve trafik yoğunluğundan kaynaklanan kurşun zehirlenmesi olguları hızla artış göstermektedir. Anne sütü kullanımının ülkemizde yeterli düzeyde teşvik edilmediği dikkati çekmektedir. Anne sütü yerine hazır mamaların alması çocuk gelişimin uzun dönemde olumsuz etkileyen bir durumdur. İlk 6 ayda anne sütü ile beslenmenin çocuk gelişiminin en temel koşulu olarak tüm dünyada benimsenmişken bizde yapılan bir çalışma 4 aylık bebeklerde sadece anne sütü ile beslenen annelerin oranının sadece % 4 olduğunu göstermektedir.
Aşılanma oranlarına baktığımızda 1 yaşından önce tüm aşılarını tamamlayan çocukların oranı % 60.2’dir. Özellikle Hepatit B aşısı taşıyıcılığın yüksek olmasından dolayı çok önemli olmasına karşın bununla ilgili önlemlerin devlet tarafından alınmadığı görülmektedir.
Panama raporunda istatistiklerin bölgelere göre değiştiğini söylemektedir. Bebek ölümlerinin ulusal bazdaki oranı % 24.4 iken bu San Blo da % 71, Boca del Tor’da % 44, Darren’de % 40 olarak gözükmekte ve kırsal kesime gidildikçe bu aranlar yükselmektedir.
Ülkeler raporlarında sağlık düzeylerinin toplumlardaki bölgeler ve belli kesimlerde örneğin özürlülerde, kız çocuklarında, mültecilerde, kırsal bölgelerde farklılıklar gösterdiklerini İngiltere, Portekiz; Çin Yugoslavya ve Nijerya raporlarında belirtmektedirler.
Dünyada 5 yaş altı ölümlerin 1990’a göre 1/3 azaltılması yani 1000 canlı doğumda 50-70’e indirilmesi, 2015’de 1000’de 35‘e düşürülmesi Dünya sağlık Örgütü tarafından hedeflenmektedir. 1995 verilerine göre bu oranların Nijerya’da 1000’de 320’den Finlandiya ve İsveç’te 1000’de 5’e kadar değiştiği görülmektedir. UNICEF dünya ortalamasını1995’de 1000’de 89 olarak 5 yaş altı ölümler için vermektedir.
Sağlık sisteminin iyileştirilmesi çocuklara yönelik hizmet verilmesi için doktorlar kadar diğer sağlık personeline de eğitim verilmesi gerektiği belirtilmekte, aile planlaması başta olmak üzere aile eğitimi ve diğer konulardaki eğitimin çok belirleyici olduğu Pakistan, Sudan, Honduras, Madagaskar, Jamaika ve Nikaragua’nın raporlarında anlatılmaktadır.
Anne sütü ile beslenmede çok önemli bir kavramdır ve Çin 2000 yılına kadar anne sütü ile beslenmenin % 80’e ulaştırılması hedeflenmiştir. Bunun için çocuk dostu hastaneleri ülke genelinde 947 adet kurulmuş ve bir haftalık programlarla anne sütünün önemi tüm ülkede anlatılmıştır.
Kore’de kazalar çocuklar için ilk ölüm sebebidir. Özellikle trafik kazalarına bağlı ölümlerde artış gözlenmektedir.1992-1996 arasında 5 yıllık kampanya ile % 30 oranında trafik kazalarına bağlı çocuk ölümleri azalmıştır. Okullarda 500 metrelik mesafede çocuk korunma bölgesi ilan edilmiş ve bu alana araç girmesi yasaklanmıştır.
Aile planlaması konusunda çok başarılı çalışmalar yapmış olan Finlandiya raporunda 18 yaş grubunda iki kat, 16 yaş grubunda 3 kat kontraseptif kullanımının arttığını belirtmektedir.1987’den beri 16 yaşındaki kızlara mektup yollanarak AIDS ve bulaşıcı cinsel hastalıklar ve kontrasepsiyon hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca her mektupta içine bir prezervatif konulmaktadır. Genç yaştaki hamileliklerin önlenmesi için korunmaya yönelik programların ve eğitimin verilmesinin önemi İngiltere, Kolombiya, Romanya, Burkino Faso, Jamaika ve Arjantin raporlarında anlatılmaktadır.
Çocuk hakları komisyonu raporunda 28 Afrika ülkesinde kadınların, genç kızların sünnet ismi verilen genital organlarının kesilmesi işleminin yapıldığını anlatmaktadır. Sudan ve Burkino Faso raporlarında bunun önlenmesi için yoğun çalışmaların hem hükümet hem din adamları hem de toplum liderleri tarafından yürütülmesi gerektiğini belirtmektedirler.

Madde 32. Ekonomik İstismara Uğrayan Çocuklar
Bu maddede çocuğun sağlığı, eğitimi ve gelişmesi açısından tehlike teşkil eden işçilere karşı korunma hakkına sahip olduğunu belirtmektedir. Devletin, işe kabul için asgari bir yaş sınırı tespit etmek ve çalışma koşullarını düzenlemek zorunda olduğu belirtilmektedir.
Ekonomik istismara uğrayan çocuklarla ilgili bu madde de çalışan çocuklarla ilgili sorunlar irdelenmektedir. Her yaşın rolünün üstlenilmesi, gelişiminin birinci temel kuralı olduğundan çocuğun oyun ve eğitim çağında çalışması gelişimini engelleyen bir durumdur. Bu durum tamamen engellenemediğinden en azından çalışan çocuklarla ilgili düzenleme yapılması amaçlanmış, koşulların düzeltilmesi de hedefler arasına konmuştur.
Uluslararası çalışma örgütünün araştırmalarına göre 5-14 yaşları arasında en az 120 milyon çalışan çocuk ve 250 milyon kadar da ikinci aktivite olarak çalışan çocuk bulunmaktadır.
Türkiye'de çalışan çocuklarla ilgili hukuksal düzenlemeler Anayasa, 1475 sayılı iş kanunu ve 3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitim kanununda yer almaktadır. Burada çocukların 15 yaşından küçük olmaları halinde çalıştırılmalarının yasak olduğu vurgulanmaktadır. Ancak hafif işlerde 13 yaşını doldurmuş çocukların yer alabileceği söylenmektedir. Ayrıca maden ocakları, kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yeraltı ve sualtında olan işlerde çocukların çalışmasının yasak olduğu ve gece çalıştırılmalarının da yasaklar içinde olduğu vurgulanmaktadır.
Türkiye ILO (Uluslararası Çalışanlar Sözleşmesi) taraf olmakla birlikte 7 maddeyi onaylamış, 19 tanesini ise onaylamamıştır. ILO'nun tavsiye kararları da benimsenmemiştir. Avrupa Sosyal Şartındaki 20312 sayılı Avrupa Sosyal Şartının 3-4-5-6-8 ve 9. fıkraları Türkiye tarafından onaylanmasına karşın çalışan çocuklarla ilgili bazı maddelere de çekince koymuştur.
Pakistan raporunda 10-14 yaş arası çocukların % 12 si sağlıksız koşullardaki işyerlerinde çalışmakta olduğunu bildirmektedir. En az 8 milyon çocuk çalıştığı için ilköğretim alamamaktadır. 1981’de yapılan çalışmalar 10-14 arası 2.01 milyon çocuğun çalıştığını, 3.9 milyon kızın evde ev işlerini yaptığını göstermektedir. 10 yaş altında tarlalarda çalıştırılan çocuklar bu kapsama dahil edilmemiştir.
Nepal raporunda çalışan çocukların % 86 sının tarım ve ev işlerinde çalıştığını, % 6 sının servislerde, % 3 ünün tekstil sektöründe, % 2.4 ünün fabrikalarda, % 0.6 sının tamir ve % 2 sinin diğer sektörlerde çalıştığını belirtmektedir. Özellikle kırsal kesimde çocukların çalıştırıldıklarını belirtmektedir.
Madde 33. Uyuşturucu Kullanımı
Bu madde çocukların uyuşturucu ve psikotrop madde kullanımından; bu tür maddelerin üretimine ve kaçakçılığına alet olmaktan korunma hakları olduğundan bahsetmektedir.
Uyuşturucu kullanımı ile ilgili bu maddede Türkiye'nin durumuna göz attığımızda ilk dikkati çeken boyut her geçen gün artan uyuşturucu kullanımıdır. Ülkenin uyuşturucu aktarımı önemli rol oynayan durumu ve özellikle batı ülkelerine uyuşturucu pazarlamasında Türklerin aktif rol almalarında özellikle adolesan yaştaki çocukların madde kullanımıyla yakından ilişkilidir.
Ayrıca bir başka konu uçucu madde bağımlığıdır. Kamuoyunda uçucu madde bağımlılığı sokak çocukları ile birlikte anılmasına karşın çalışan çocuklar ile okullarda da kullanımının yaygın olduğu yapılan bazı çalışmalar sonucu ortaya konmuştur. Bally ve tiner olarak anılan uçucu maddelerde en yaygın kullanımın lastik ve reçinelerde çözücü olarak kullanılan benzen olduğu görülmektedir. Bu maddelere kolay ulaşırlığın yaygınlığı arttırıcı faktör olduğu göz önüne alındığında bunun için önlemler alınması gerekmektedir.
Bu konuda çalışmalar yapan bazı gruplar çocuğa yönelik uyuşturucu satışının yapılması durumunda cezaların ağırlaştırılması gerektiğini ve af kapsamı dışında bırakılmasının zorunlu caydırıcılığını vurgulamışlardır. İlkokuldan başlayarak konuyla ilgili eğitim programlarının tüm eğitim kurumlarında konulması ve uyuşturucu kullanan çocuklar için rehabilitasyon merkezlerinin kurulması ülkemiz için yapılması gerekli olan işlemlerdir.

Yapılan çalışmalar marijuananın birçok ülkede kullanıldığını, Güney Amerika da kokain ve crack kullanımının yoğun olduğunu, Asyada ise opiumun kullanıldığını göstermektedir. Uçucu madde kullanımı sokak çocuklarıyla birlikte olan bir problemdir. Örneğin Nikaragua başkent Managua’da 2500 çocuğun uçucu madde kullandığının resmen tespit edildiğini göstermektedir. Polonya, Rusya, İngiltere de raporlarında çocuklarda kriminal olayların artışının madde kullanımı, alkol kullanımıyla doğru orantılı olduğunu belirtmektedirler.
Hong Kong da yapılan bir çalışmada madde kullanımına başlama sebebinin bir kere deneme olarak ortaya çıktığını göstermektedir. 1990’da okul çocuklarıyla % 11 olan bu oran 1992‘de % 20’ye çıkmıştır. Madde kullanan çocuklar % 60’ı bu alışkanlıklarını kontrol edebileceklerini düşündüklerini göstermektedir. Jamaika 1988 çalışmasında 13-14 yaşlarında & 16, 15-16 yaşlarında % 19, 17-18 yaşlarında % 25 olarak bu oranları saptadığını göstermektedir. 17-18 yaşlarında marijuana kullanıldığı görülmektedir. Namibya 1991 yılındaki çalışmasında 13 yaş üstünde % 19 oranında madde kullanımını anlatan çocukların olduğunu, % 22’sinin ise arkadaşlarının kullandığını söylemektedirler. Finlandiya da genç yaştaki uyuşturucu kullanımı ile intihar arasındaki ilişkinin araştırılması gerektiğini belirtmektedirler. Ekvator’da 100.000 çocuk sokaklarda çalışmaktadır. Quito ve Guauguil şehirlerinde 5000 çocuk kurumlara alınmış, 5500’ü ise sokaklarda yaşamaktadır. Kurum bakımına alınan çocukların % 90’ının madde kullanma hikayesi bulunmaktadır.
Madde 34. Cinsel İstismar
Bu maddede devlet fuhuş ve pornografi dahil, çocuğu cinsel istismar ve sömürüden koruması konu edilmektedir.
Çocuğun cinsel istismardan korunması çok önemli bir konudur. Diğer konulara göre çok daha gizli bir buzulun görünmeyen yüzü özelliklerini taşıyan cinsel istismarı aile içinde ve dışında olmak üzere 2 ana başlıkta incelemek gerekir.
Konu ile ilgili çalışmaların yetersiz olmasına karşın son yıllarda bununla ilgili çalışmaların ve kamuoyu duyarlılığının arttığı görülmektedir. Ensest ile ilgili yapılan bazı çalışmalardan yaşanan olguların uzun bir dönem geçtikten sonra ancak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. gerek mahkemelere yansıyan gerekse psikiyatriye giden olgularla ilgili yapılan çalışmalar ülkemizde de ciddi boyutlarda sorunlar olduğunu göstermektedir.
T.C.K. 15 yaşından küçük çocuklara yönelik cinsel suçlar için ağırlaştırıcı maddeler öngörmüştür. Ancak 15-18 yaş arasındakilerin de bu kapsama alınması gerekmektedir.
Filipinler en önemli sorunlardan birisinin çocukların cinsel kullanımı olduğunu vurgulamaktadır. Yugoslavya bunun sebeplerinin araştırılması ve önleme çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Panama, Danimarka, Ukrayna, Moğolistan, Çin, Fas ve Nijerya da bu durumun önlenmesi ve cinsel istismara maruz kalan çocukların tedavisine ağırlık verilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Bolivya özellikle ekonomik güçlükler içinde olan ailelerin çocuklarının cinsel istismara maruz kaldığını belirtmektedir. Vietnam ve Nikaragua sokak çocuklarının en büyük risk grubu olduğunu söylemektedir. 12 ülkenin birlikte yaptığı çalışmada kadın ve kızların risk altında olduğu, cinsel şiddetin bir tehdit unsuru olarak kullanıldığı belirtilmektedir. İstenmeyen gebelikler ve HIV/AIDS in yaygınlaştırılması gibi sorunları da beraber getirmektedir.
Cinsel ilişkiye onay verme yaşı da önemlidir. Filipin’lerde bu yaşın 12 olduğu görülmektedir. İsveç çocukların pornografik filmlerde kullanılmalarının engellenmesi için yaptırımların uygulanması gerektiğini söylemektedir. Finlandiya raporunda cinsel ilişkiye onay yaşıyla ilgili iki yaşın temel alındığını belirtmektedir. Küçükler arası ilişkide 14, erişkinle küçük arasında ise 16 yaş baz alınmaktadır. Bunun sebebini genç kuşağın eski dönemlere göre daha hızlı olgunlaştığını, diğer birçok Avrupa ülkesinde 15 yaşın limit olduğunu ve yapılan araştırmaların çoğunun Finli çocuğun 15 yaşından önce cinsel ilişkisi olduğunu göstermektedir. Başka ülkelerde de onay yaşının kız ve erkekler için farklı olduğu görülmektedir.
Sri Lanka ulusal ve uluslararası düzeyde seks turizmi nedeniyle erkek ve kız çocukların fuhuş amaçlı kullanıldığını belirtmekte, bunun özellikle AIDS yayılımına neden olduğunu raporunda belirtmektedir.
Sayfa Başına Dön ^^^
Madde 35. Kaçırılma, Satılma Ve Çocuk Ticareti
Bu madde çocuk kaçırılması, satılması ve çocuk ticaretinin önlenmesi ile ilgili bir maddedir. Sözleşme çocukların satışa, kaçırmaya ve fuhuşa konu olmalarını önlemek üzere her tür çabayı devletin göstermek zorunda olduğunu söylemektedir. Türk hukukunda konuyla ilgili maddeler bulunmaktadır. Özellikle Türk Ceza Kanununda ilgili md.179, md.180 ve md.182 bunlarla ilgilidir.
Bazı ülkelerde evlat edinme kisvesi altında çocuk ticaretinin yapıldığı dikkati çekmektedir. Hastanelerden evlat edindirmek veya yurt dışına satmak amacıyla yeni doğan bebekler, sosyo-ekonomik düzeyi düşük ve çok çocuklu ailelerde doğumdan sonra çocukların satışa çıkarıldığı hem basından hem de mahkemeye yansıyan olaylardan izlenebilmektedir.
Başlık parası geleneği de sonuç olarak kız çocuklarının meta olarak değerlendirilmesi sonucunu getirmektedir. Ayrıca da başlık parası bulunulmadığından kız kaçırma eylemleri ortaya çıkmakta, bazıları birbirini seven çiftlerin anlaşarak kaçması bazıları ise erkeğin kızı kaçırması şeklinde gerçekleşmektedir.
Ülke genelinde verileri toplanmamış olmasına karşın çocukların dinlendirilmesi ve para kazanmak amacıyla kullanılması da yaygın olarak görülen işlemler arasındadır. Bunlar kendi aileleri içinde veya kaçırılarak olmaktadır. Özellikle özürlü çocukların kaçırılarak bu iş için kullanılmaları söz konusudur. Ayrıca organ ticareti için de kullanılmaları söz konusudur.
Çok önemli ama veri bulunmayan bir başka konu fuhuşa teşvik konusudur. Türk Ceza Kanununda bununla ilgili maddeler bulunmaktaysa da konu ile ilgili küçük çocukların fuhuşta kullanıldığına dair basın haberleri ve bazı emniyet kayıtları dışında veri bulunmamaktadır.
Çocukların kullanılma amacıyla kaçırılmaları özellikle Pakistan’ın raporunda belirtilmektedir. Nepal’de raporunda kız çocuklarının kaçırılmasıyla ilgili yeterli kanun ve düzenlemelerin olmamasından yakınmaktadır. Özellikle sokak çocuklarının bu tip olaylara maruz kaldığı belirtilmekte ve bunun önlenmesi için duyarlılık kampanyalarına gereksinim olduğu söylenmektedir. Nepal’deki kamaiyas sisteminde çocuklar çalıştırılmak üzere kiralanmakta halı, tekstil, maden ve deve yarışlarında yaklaşık 100.000 ailenin çocuğunu kiraladığı belirtilmektedir. Ukrayna‘da özellikle yeni doğan bebeklerde bu tip satışa dikkat çekilmektedir. Nijerya ve Çin’de bu sorunun ciddi boyutlarda olduğuna dikkat çekmektedirler. Ayrıca küçük çocukların organ naklinde kullanılmaları da önemli bir problem olarak gözükmektedir. Arjantin, Kolombiya, Honduras, Meksika ve Peru’da çocukların kaçırılarak organ nakli amacıyla Yunanistan, İtalya ve Arnavutluk’a kaçırıldığı komisyon raporunda dile getirilmektedir.
Madde 36. Diğer Sömürü Türlerine Maruz Kalan Çocuklar
Çocuk esenliğiyle ilgili olan bu maddede 32’den başlayıp 35. maddeye kadar bu maddelerde yer alan hususlara zarar verecek her tür kullanımdan korunma hakkına sahiptir. Bu maddede özellikle medyanın istismarı ile çocukların araştırmalarda kullanılmaları sorununa değinilmektedir.
Çocukların sömürüden korunmasıyla ilgili olan bu madde cinsel sömürü dışındaki sömürüleri kapsar. Burada en önemli konulardan birisi erişkinlerin disiplin, çocuğu yetiştirme kapsamında istedikleri gibi davranmaları ve özellikle çocuğun vücudu üzerinde iz bırakacak dayağa başvurmasıdır. Halbuki her çocuk kendi bedenine istemediği işi yaptırmama hakkına sahiptir. Ancak Türk hukukunda TCK. 477-478 ile Medeni Kanun 267. maddesindeki anne ve babaya çocuklarını eğitme, yetiştirme ve terbiye (tedip) hakkının verilmesi ancak bunun sınırlarının net konulmamış olması sonucu ebeveyn ve erişkinlerin çocuk üzerinde uyguladıkları şiddete varan davranışları sıklıkla görülmekte ve en sık, güncel istismarı oluşturmaktadır.
Başka önemli bir konu da evlilik dışı doğan çocukların durumudur. Bu durumdaki çocuğun velayeti net olmayıp ancak mahkeme kararıyla anneye veya başkasına verilmesi söz konusudur. Bu da büyük bir çarpıklık olarak dikkati çekmektedir. Evlilik dışı doğan çocukların terk edildikleri görülmektedir.
Eğitim kurumlarında da istismar özellikle disiplin yöntemi olarak dayağın kullanılmasına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle öğretmenlerin öğrencilere "seni kendim cezalandırıyorum, disiplin kuruluna vermiyorum" diyerek dövmeleri adil olmayan, keyfi cezalara neden olmaktadır.
Son dönemde şiddet içeren filme ve dizilere TV'lerde yer verilmesi ve bunların çocuklarında izleyebileceği bir saatte yayınlanması bir başka sömürüyü oluşturmaktadır. Din eğitimi konusunda da çocuklara yönelik büyük bir sömürünün olduğu gözlenmektedir.

Madde 37. Kanunla Çatışma İçinde Olan Çocuklar
Sözleşme bu maddeyi şöyle anlatmaktadır. Hiçbir çocuk işkenceye, zalimce davranışlara ya da cezaya, yasadışı tutuklamaya tabi tutulmayacak ve keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılmayacaktır. 18 yaşından küçük olanlara, idam ya da salıverilme koşulu bulunmayan ömür boyu hapis cezası verilmeyecektir. Özgürlüğünden yoksun bırakılan herhangi bir çocuk, kendi yüksek yararı aksini gerektirmedikçe yetişkinlerden ayrı tutulacaktır. Gözetim altında tutulan çocuğa hukuki ve diğer gerekli yardımlar sağlanacak, çocuk ailesiyle temas edebilecektir.
(A) fıkrasına göre şu durumların sözleşmeye aykırı olduğu görülmektedir. Burada en önemli konulardan birisi çocukların kelepçeli olarak duruşmalara getirildikleri görülmektedir. Bunun hemen sonlandırılması gerekmektedir.
Çocuk mahkemelerinde 15 yaşını bitirmeyen çocukların yargılanması yüzünden 16-18 yaş arasındakiler bu kapsam dışında bırakılarak yetişkinlerin tabi oldukları mahkemelerde yargılanarak haksızlığa maruz kalmaktadırlar. Yine benzer bir haksızlık çocukların Çocuk Mahkemeleri Kanunu 6.maddesi III. fıkrasına göre Devlet Güvenlik Mahkemelerinde (DGM) yargılanmasıdır. Olağanüstü haller, sıkıyönetim ve savaş hali ile askeri mahkemelerin görevlerine giren suçlarda çocuklar DGM de yargılanmaktadır.
Burada en önemli sorunlardan birisi yeterli sayıda çocuk mahkemesinin bulunmamasıdır 1979 da yürürlüğe giren kanun 10 yılda Türkiye'de tüm illerde kurulu denmesine karşın ancak İstanbul 2, Ankara 2, İzmir ve Trabzon'da olmak üzere 6 mahkeme bulunmaktadır. Suça itilen çocukların ilk yakalandıklarında karşılaştıkları polis kuvvetlerinin durumu da dikkat çekicidir. Küçükleri Koruma Şubesi olmasına karşın buradaki görevli polislerin buna yönelik eğitimlerinin olmadığı görülmektedir. Ülke genelinde 19 Küçükleri Koruma Şubesi olmasına karşın işlevsel olamadıkları dikkati çekmektedir.
Yakalanan çocukların mutlaka pedagog ve sosyal hizmet uzmanlarınca incelenmesi ve araştırılma yapılması gerekirken bu yok denecek düzeyde az elemanlarca uygulanabilmektedir.
Kurumlara cezalarını çekmek üzere gönderilen çocukların buradaki personelin tedavi ve iyileştirmeye yatkın olmaması yüzünden eğitimsiz kalmalarına ve bazen de keyfi davranışlara maruz kaldıkları görülmektedir. Bulunan çocuk cezaevlerinde farklı uygulamalar dikkati çekmektedir. En büyük sebeplerden birisi suça göre çocukların ayrılarak farklı yerlere gönderilmesidir. Örneğin TCK 54. maddesine giren suçlarda Ankara Çocuk Islahevi, 55.maddede Sinop Çocuk Cezaevi, Elazığ ve İzmir'de 54.madde hükme bağlanmıştır. Sonuçta Ankara ve Sinop'a yollanan çocuklar eğitim alamamakta 16-18 yaş grubundaki bu çocuklar hiçbir şeyden yararlanamamaktadırlar.
Çocukların yakınları ile görüşebilmesi konusunda da sorunlar yaşandığı gibi tutukluların telefonda konuşmalarının yasaklanması sözleşmeye aykırı bir durum olarak dikkati çekmektedir.
Ülkelerin polis veya asker tarafından çocuklara yönelik şiddet ve kötü muameleye duyarlı olmaları ve özel prosedürler geliştirilmesi gerekliliği Peru, Meksika, Endonezya raporlarında belirtilmiştir. Zimbabve, Pakistan, Etiopya da okulda dayağın çocukların yaşam boyu hapis gibi maruz kaldıkları durumlarda acil önlem alınması gerekliliğini vurgulamaktadırlar. Gözaltı süresinin Bolivya, Belçika Madagaskar, Jamaika, Slovenya da 45 güne kadar uzayabileceği görülürken bu süre İngiltere’de 7 gündür. Hapiste kalma süresinin yaşam boyu olmasının sakıncaları da tartışılan konulardan birisidir. Bolivya, Etiopya, Nijerya ve İngiltere raporlarında hapiste kalma süresi ve koşullarının revizyona gereksinmesi olduğunu belirtmektedirler. Ayrıca çocukların hapishanelerde olan ebeveynler ile iletişim içinde olması hakkı da bulunmaktadır.
Madde 38. Silahlı Çatışmadan Etkilenen Çocuklar
Bu maddede taraf devletlerin 15 yaşından küçük çocukların çatışmalara katılmamalarını sağlamak için mümkün olan her tür önlemi alacaklardır. 15 yaşından küçük hiçbir çocuk askere alınmayacaktır. Devletler, ayrıca silahlı çatışmaların etkilediği çocuklara, ilgili uluslararası yasada belirtilen şekillerde koruma ve bakım sağlayacaklardır denilmektedir.
Savaşlar sonunda çocukların savaştan çok etkilendikleri görülmektedir. Dünya genelinde 2 milyon çocuğun öldüğü, 5 milyon çocuğun sakat kaldığı, 5 milyon çocuğun mülteci, 12 milyon çocuğun ise evsiz kaldığı görülmektedir. Savaşlarda çatışma hallerinde çatışma dışı kalan sivillerin özellikle de çocukların özel olarak korunması gereklidir.

Uluslararası sözleşmelere baktığımızda 1949 yılındaki Cenevre sözleşmesi 15 yaşından küçüklerin doğrudan çatışmalara katılamayacağı, silah altına alınamayacağını belirtmektedir. Çocuk hakları sözleşmesinde ise 15-18 yaş arasındaki çocuklar için bir silah altına alma zorunluluğu varsa önceliğin yaşça büyük olanlara verileceğini söylemektedir. 18 yaşına kadar herkesin çocuk olduğu göz önüne alındığında sözleşmedeki bu çelişkinin giderilerek silahlı çatışmalardan korunma ve silah altına alma ile ilgili yaş sınırı 15’den 18’e çıkarılmalıdır.
Ülkemizde en dikkati çeken boyut olağanüstü hal (OHAL) uygulamalarının sürdüğü bölgedeki çocukların çatışma ve bunların etkilerine bağlı olarak mağdur durumda kalmalarıdır. Hem bu bölgedeki çocuklara hem de bu çatışmalara bağlı olarak göç etmek zorunda kalan çocuklar için acil önlemler alınmalıdır.
Çocuk hakları komisyonu 2. Dünya savaşından sonra 150’yi geçkin savaş ve silahlı çatışmanın yaşandığını ve çok daha sofistike ve gelişmiş, vahşi silahların kullanıldığını ve bunlardan sivillerin özellikle de çocukların etkilendiğini belirtmektedir.
Filipinlerde özel koruma antlaşmasıyla çocuklar barış bölgesi ismi verilen bir korumaya alınmaktadırlar. Buna göre çocuklar çatışma ve savaşlarda hedef olmayacaklar ve askere veya benzeri durumlarda göreve çağrılmayacaklardır. Eğer savaş çıkarsa 24 saat içinde belediye ve sosyal hizmetlere haber verilerek çocuklar o bölgeden boşaltılacak; okul, hastane gibi yapılar kesinlikle savaş hedefi olarak seçilmeyecektir. Savaşlarda çocukların korunmasına öncelik verilecektir. Sudan, Peru, El Salvador savaş sonrası çocukların vahşet ve şiddete tanık olmalarının getirdiği olumsuz koşullardan raporlarında bahsetmişlerdir. Lübnan, Sri Lanka, Kosova, Guetemala bu durumdan çocukların olumsuz etkilenmelerini raporlarında dile getirmişlerdir. Bunların içerisinde özellikle kız çocuklara yönelik yapılan cinsel taciz ve ırza geçme olguları başta gelmektedir.
Bu maddenin özellikle 2. ve 3. Paragrafları yani 15 yaşından başlayarak çocukların askere katılımları ile ilgili bölümlerine Andorra, Arjantin, Avusturya, Kolombiya, Almanya, Hollanda, Polonya, İspanya ve Uruguay çekince koymuşlardır. Honduras ayrıca askerliğin isteğe bağlı olmasının maddeye eklenmesi ve her türlü koşulda 18 yaşını kriter alması gerektiğini belirtmektedir. İtalya çocuk hakları sözleşmesinin özellikle askerlere de anlatılması, tanıtım ve eğitim programlarının düzenlenmesi gerektiğini belirtmektedir.
Mayınların çocuklara zararı konusunda girişimler ilk kez Belçika’nın üretim ve ülkeye sokulmasını yasaklamasıyla başlamıştır. Yapılan bir çalışma en az 68 ülkede 110 milyondan fazla mayın olduğunu göstermektedir. 40 ülke mayınların yasaklanması için ülkelerinde işlemlere başlamışlardır. Aralık 1996 da 156 ülke Birleşmiş Milletler genel kurulunda buna ilişkin bir karara imza atmışlardır.
Madde 39. İstismar Ve İhmal
Sözleşmenin bu maddesi silahlı çatışma mağduru olan çocukların bedensel ve ruhsal sağlığının korunmaları veya buna yeniden kavuşmaları ve toplumla bütünleşebilmelerini sağlamaları için taraf devletlerin uygun önlemler almaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Taraf devletlerin silahlı çatışma, işkence, ihmal, kötü muamele ve sömürü mağduru çocukların sağlıklarına kavuşturulmaları ve toplumla bütünleşmelerini sağlamak amacıyla uygun önlemleri almakla yükümlü oldukları belirtilmektedir. Şiddete maruz kalmış çocuk kurbanların rehabilitasyonu bu maddede irdelenmektedir.
Türkiye'nin ise bu konuda hiçbir girişimi veya önlemi bulunmamaktadır. İç çatışmanın yaşandığı özellikle güneydoğu Anadolu bölgesindeki çocukların korunmasına yönelik herhangi bir işlem bulunmamaktadır. Bugün için devlet SHÇEK kanalıyla hizmet vermektedir. Ancak 2828 sayılı kanunla çalışmalarını yapan SHÇEK’in korunmaya muhtaç çocuklar tanımında savaş mağduru çocuklar yer almadığından bu gruba giren çocuklara hizmet götürülememektedir. Bu açıdan bu tanımın yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Bir başka problem de savaş sırasında yaşanan ve çocukların ölmesi veya sakatlanmasına neden olan toprağa gömülen kara mayınlardır. Bu mayınlar sıcak savaştan sonra da toprak altında kalmakta ve basma sonucu birçok çocuğun ölümü veya sakatlanmasına neden olmaktadır. Bunların kullanımının önlenmesi için taraflar arasında anlaşma sağlanarak kullanılmaması sağlanmalıdır.

Polonya raporunda her tür şiddete maruz kalmış çocuklar için fiziksel, psikolojik ve sosyal uyum programlarının oluşturulması gerektiğini söylemektedir. İngiltere de şiddetin yanı sıra madde bağımlılığı, ihmal olguları içinde merkezler açılması gerektiğini, bunların ulusal ölçekler yanında uluslararası ölçekte de belli standarda bağlı olması gerektiğini belirtmektedirler. Danimarka, Ukrayna, Nijerya, Bulgaristan bu merkezlerin özellikle UNICEF destekli oluşturulması gerektiğini belirtmektedirler. Endonezya önleme çalışmalarının çok önemli olduğunu raporunda vurgulamaktadır. Yeni Zelanda, Rusya, Belarus, İtalya, Nepal, Panama da raporlarında çocuğa kötü davranışın cinsel istismarda dahil olmak üzere istismarın ölçülerinin, tanının net olarak yapılması gerektiğini ve bunun tedavide önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Komisyon çocukların yaşamına ve gizlilik ilkesine saygının da önemli olduğunun altını çizmektedir. Aynı şekilde çocukların çalıştırılmasına bağlı olarak ortaya çıkan istismarın sonuçları açısından rehabilitasyon çalışmalarının önemi büyüktür. Suça itilen çocuklarında durumunun iyi değerlendirilmesi, rehabilitasyon çalışmasının önemi Endonezya ve Peru raporunda belirtilmiştir.
Madde 40 . Çocukların Yargılanmaları
Bu madde de suça itilmiş çocukların topluma kazandırılması ile ilgilidir. Yasalara aykırı iş yapan çocuk, saygınlık ve değer anlayışını geliştiren, yaş durumunu gözeten ve toplumla yeniden bütünleşmesini hedefleyen tarzda muamele görme hakkına sahiptir. Çocuğa temel güvencelerin yanı sıra savunması için hukuki ve diğer her tür yardım sağlanacaktır. Mümkün olan her durumda adli kovuşturmadan ve kurumlara yerleştirme yolundan kaçınılmalıdır.
Burada ilk dikkati çeken boyut cezaevindeki çocuğun eğitimi ve tedavisi için gereken kadroya bugün Adalet Bakanlığının sahip olmamasıdır. Yeterli sayıda psikolog, sosyolog ve sosyal hizmet uzmanının bulunmaması, olanlarında çocuğun topluma kazandırılması için gerekli donanıma sahip bulunmadığı dikkati çekmektedir.
Cezaevindeki cezasını tamamlayan çocukların normal yaşama dönüşlerinde adaptasyona yardımcı olacak kurumların bulunmadığı, sadece bir sivil toplum kuruluşunun kısıtlı alanda çalışmalarının bulunduğu görülmektedir.
Öncelikle çocuklar için farklı bir cezaevi ve uygulamaların olması gerekmektedir. Buradaki temel kriter çocuğun yüksek yararı ilkesine uygun uygulamaların düzenlenmesidir.
Türk hukukunda çocuklar için kabul edilen ceza sistemi yetişkin suçlulara uygulanan ile aynıdır. Tek fark çocuklara uygulanan cezalardaki indirimdir. Halbuki çocuklara yönelik olarak temel girişimin çocuğun topluma kazandırılmasına yönelik bir sistemin oluşturulması olduğu açıktır.
Çocuklara yönelik yasa ve çocuk suçluluğu ile ilgili yönetmeliklerde mutlaka çocuk hakları sözleşmesi standartlarına uyulması gerekliliği Honduras’ın raporunda özellikle altı çizilerek belirtilmektedir. Çocuk mahkemelerindeki hakim ve yargıçların çocuk hakları konusunda eğitilmeleri gerektiği ve çocuk suçlularının hüküm sürelerinin azaltılarak eğitime yönlendirilmeleri gerektiği de belirtilmektedir. Benzer yorumlar Vietnam, Rusya, Mısır, Sudan, Kosta Rika, Namibya, Kolombiya, Romanya, Belarus, Pakistan, Burkino Faso, Ürdün, Şili, Endonezya, Madagaskar, Filipinler, Polonya, Jamaika, Nikaragua, Ukrayna, Senegal, Portekiz, Yemen, Moğolistan, Kore, Guetemala, Fas, Uruguay ve Etiopya tarafından da raporlarında dile getirilmiştir.
Peru raporunda ülkesinde terörist faaliyetlere katılan 15-18 yaşlarındaki çocukların çocuk suçluluğundaki öngörülen koşullardan yararlanamadığını belirtmektedir.
Sri Lanka çocukların görüşlerinin aile, okul ve çocuk suçluluğu konularında hiç dikkate alınmadığını raporunda söylemektedir.
İspanya raporunda medyanın çocukların işlediği suçlara geniş yer ayırmaları nedeniyle toplumda çocuğa yönelik suçlarda büyük artışlar olduğu ve suçların çoğunun çocuklar tarafından işlendiği şeklinde yanlış bir görüşün oluştuğunu, halbuki araştırmalarda 13 yaş altı gasp suçunun yılda 3-4 kez görüldüğünü, o yüzden de suç oranlarının topluma açıklanarak bu yanlış görüşün önüne geçilmesi gerektiğini söylemektedirler. Şili’de aynı şekilde son yıllarda toplumda çocuk suçluluğuna karşı bir tepkinin geliştiğini raporunda belirtmektedir. İngiltere‘de raporunda çocuk suçluluğunun azaltılması ile ilgili önlemleri taraf devlet olarak alınması zorunluluğunu dile getirmektedir. Almanya bu maddenin 2. Şık b fıkrasına özellikle dikkat çekerek çekince koyduğunu belirtmiştir. Aynı maddeye Danimarka’da çekince koymuştur.
Arjantin raporunda bütün bölgelerde çocuk mahkemesi kurulması zorunluluğuna dikkat çekmektedir. Norveç, Bulgaristan ve Bolivya’da raporlarında bunu dile getirmektedirler.
Ürdün raporunda ceza sorumluluğunun 18 yaşında başladığını, 7 yaşından sonra da cezai yaptırımlarla ilgili girişimlerin söz konusu olacağını söylemektedir. Sri Lanka ceza sorumluluğunda yaş faktörünün önemine değinmekte, 8 yaşın başlangıç noktası olduğunu ve 16-18 yaş arasında erişkin mahkemelerinde çocukların yargılandığını belirtmektedir. Yemen, Nijerya, Hong-Kong, Etiopya da ceza sorumluluğunun başlangıç yaşının önemine değinmektedirler.
İsveç’te ise 15 yaş öncesi çocuklar mahkemeler tarafından değil, belediyelere bağlı sosyal hizmet uzmanlarınca değerlendirilmektedir. 12 yaş altında çok ciddi bir durum yoksa bu da yapılmamakta ancak çocuk rehabilitasyon hizmetleri için yetkililere yollanmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Çocuk hakları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Cocuk haklari ve kanunlari
» TÜKETİCİ HAKLARI
» İnsan Hakları Beyannamesi (Konuk: Süleyman Arslan)
» Çocuk kulübü
» Tüketici Hakları (Konuklar: Mahmut Çelik, Ramazan Gönen)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: EĞİTİM - E BOOK -EDEBİYATIMIZ - TÜRK TARİHİ VE KÜLTÜRÜMÜZ - YURDUMUZ :: EĞİTİM :: Çocuk eğitimi-
Buraya geçin: