|
|
| AFYON-03 | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
maviş Yönetici
| Konu: AFYON-03 11th Mart 2010, 03:52 | |
| AFYON-03
Şehir Merkezi'nin Gece Görünümü
Genel Bilgiler
Yüzölçümü: 13.927 km²
Nüfus: 810.776 (2000)
İl Trafik No: 03
Afyon, Anadolu'da kuzeyi güneye, batıyı da doğuya bağlayan doğal bir düğüm noktası konumundadır. Zengin tarihi geçmişi olan kent bir turizm merkezi olma potansiyeli taşımaktadır.
Tarihçe
İlin Adının Kaynağı
Şehir merkezinde volkanik özellikli dağlar arasında 226 m. yükseklikte, yalçın, yüksek ve konik bir tepe olan ve kale olarak adlandırılan yer, Hititlerden günümüze kadar insanların ilgisini çekmiş ve savunulmaya uygun olmasına karşın aşağı, orta ve yukarı sur olmak üzere üç kat surla çevrelenerek daha da savunulmaya elverişli konuma getirilmiştir.
Bu özelliğinden dolayı Hititler; HAPANUVA, Romalılar ve Bizanslılar AKROİNON, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar KARAHİSAR-Î DEVLE, KARAHİSAR-Î SAHİP adını vermişlerdir.
Şehir merkezinde ve il sınırları içinde M.Ö. II.yüzyıldan günümüze kadar insanların geçim kaynağı olarak yetiştirilen, haşhaş bitkisinden elde edilen özsu anlamında ki OPIUM kelimesinin Afion olarak söylenmesinden dolayı Afyon adını almıştır.
Zamanla her ikisi birleştirilerek şehrimizin adı Afyonkarahisar olmuştur. İlk kez 17.yy.’daki mahkeme kayıtlarında bu adın verildiği bilinmektedir. Bölge Frigya Kültürüyle bilindiği için Frig sonrasında, özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde Frigya sıcak sularından dolayı da FRİGYA SALUTARİS (Şifalı Frigya) olarak adlandırılmıştır.
1-Tarih Öncesinde Afyonkarahisar
Afyonkarahisar topraklarında ilk insan topluluklarına ne zaman rastlandığını bilemiyoruz, ancak çevre illerde yapılan kazılar, Afyonkarahisar’da da tarih öncesi çağlarda yerleşme yerleri bulunacağını göstermektedir.
M.Ö.3000 yıllarından itibaren yoğunlaşan, yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Kusura Höyük’tür., İlk kez madenin işlendiği ve Tunç’un kullanıldığı bu dönem, “Tunç Çağı” dır. Madenle birlikte, kullanıma ve ihtiyaca yönelik; taş, kil, kemik, tunç gibi maddelerden yapılan kap-kacak, kesici, vurucu, delici, perdahlayıcı, ip eğirme ve dokuma araçları; yaşam ve ölümle ilgili eşyalar bulunmuştur. Bu dönemler Kusura, Kaklık ve Karaoğlan kazıları ile oldukça iyi tanınmaktadır.
2-Tarihte Afyonkarahisar
a) Hititler (M.Ö. 1800-1200)
M.Ö. 1800’den sonra Anadolu’da Afyonkarahisar’ın da içinde bulunduğu, Hitit Krallığı kurulmuştur. Hitit Devleti’nin bu ilk dönemi, Hint-Avrupa kaynaklı bir kültürün etkisi altındadır. Bununla birlikte Hatti’lerin din ve kültür özellikleri yok olmamıştır. Bu döneme ait Seydiler kasabası Yanarlar mevkiinde yapılan kazı ile eski Hitit küp mezarlığı ortaya çıkartılmıştır. Hititler, M.Ö. 1380 dolaylarında Arzava üzerine bir sefer düzenleyerek, bu beylikleri denetimi altına almış ve o dönemin en uzun ticaret yolunu (Boğazköy-Apassa[Efes]) Hitit ticaretine açmışlardır. Sonraları “Kral Yolu” adını alacak olan bu yol, Hisarköy, Bolvadin ve Dinar üzerinden Ege’ye ulaşmaktadır.
M.Ö. 2000’li yıllardan M.Ö. 8 yy.la kadar uzanan bu dönemde Anadolu’da Asur Ticaret Koloni Çağı, Eski Hitit , Hitit İmparatorluğu ve Geç Hitit dönemleri vardır. İlimizde de bu dönemlerin varlığı saptanmıştır. Koloni Çağına ait mühürler ve mezarlıklar; Eski Hitit dönemine ait Mezarlıklar, baltalar, kap-kacaklar, İmparatorluk dönemine ait çekiç mühür, bronz heykelcik, Hiyeroglif Stel ile kale surları; Geç Hitit dönemin ait ise kabartmalı stel önemli buluntular arasındadır.
b) Frigler (M.Ö. 1200-546)
M.Ö. 1200 yıllarından itibaren Anadolu’ya yayılmaya başlayan Frigler, M.Ö.IX.yüzyıldan itibaren Kızılırmak kavisi ile Sakarya nehirleri arasında siyasî hâkimiyet kurmuşlar ve Gordion’u siyasî merkez, Pessinus’u da dini merkez yapmışlardır. M.Ö. 660 yılında kuzeydoğudan gelen Kimmerler’in saldırısıyla yıkılan Frig hakimiyeti, Afyonkarahisar, Eskişehir illeri arasında bulunan kayalık ve ormanlık bölge olan Yazılıkaya (Midas’ın Şehri) ve İhsaniye çevresinde yeniden kurulmuş; Altıntaş ve Dinar’a, hatta son yıllarda yapılan kazıların sonuclarına göre Elmalı’ya (Antalya) kadar yayılmıştır. Frig egemenliğinin Pers dönemiyle yok olmasına karşın, bölgede benimsenen Frig din, kültür ve dilinin, Bizanslılar döneminde bile ilimiz sınırları içinde, Frigya bölgesi adıyla varlığını korumuş olduğu bilinmektedir. Özellikle İhsaniye sınırlarında Aslankaya, Kapıkayalar, Göynüş Vadisi, Aslantaş, Yılantaş, Maltaş ve Kumcaboğaz gibi aslan veya kilim desenlerinin çok işlendiği kayaya oyulmuş anıtlar günümüze kadar ulaşmıştır. Başka yerlerde bulunmayan bu kaya anıtları yalnızca ilimiz sınırlarındadır.
c) Lidyalılar (M.Ö. 660-546)
Manisa ilinde bulunan Sart antik kentini merkez edinen Lidyalılar M.Ö. VII.yüzyıldan itibaren görülmeye başlamış olup Kimmerler’in M.Ö.660 yıllarında Frig egemenliğini yıkmasıyla Lidya’nın siyasi hakimiyeti, Dinar, Dazkırı ilçelerimiz ile Burdur iline kadar yayılmıştır. M.Ö.546 yılında Perslerin Anadolu’ya egemen olmasıyla birlikte, Lidya dönemi de tarihten silinmiş oldu. İlimizin güney kesiminde bu dönem izleri görülmektedir.
d) Persler (M.Ö. 546-333)
İran’da “Akamenid” ve “Pers” olarak adlandırılan devlet, Kimmerlerin Anadolu’ya yaptıkları akınların Frig Egemenliğini çökertmesi sonucu M.Ö. 6.yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya girmeye başlamış ve Geleneia (Dinar) kentini Anadolu’nun eyalet merkezi yaparak M.Ö. 546 yılından itibaren de tamamen egemen olmuşlar, hatta imparatorluk sınırlarını Makedonya’ya kadar uzatmışlardır. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’le yapılan savaşta yenilince, bütün imparatorluk sınırlarını Helen hâkimiyetine kaptırmışlardır. Bu döneme ait izler Tatarlı tümülüsü ahşap boyalarında, Altıntaş mezar taşında görülmektedir.
e) Helenistik Dönem (M.Ö. 333-30)
M.Ö. 336’da Makedonya kralı Flip, ordusu ile Anadolu’ya geçtiği zaman Heredot tarafından ortaya atılıp, Sokrat tarafından geliştirilen, “Birleşik bir Yunan milletinin Asya’yı fethetmesi” düşüncesini gerçekleştirmek için ilk adımı atmıştır. Yerine geçen oğlu İskender (Alexandros) önce güneye indi. İssos’da yapılan savaşta (M.Ö. 334) III. Darius komutasındaki Pers ordusunu yendi. Pers hükümdarının tacını giydi. Hayber geçidi yolu ile Hindistan’a ulaştı. Doğu ile batıyı birleştirmek istedi. Perslerin yıllarca süren hakîmiyetine son vererek yeni bir uygarlık anlayışını (HELENİZM) devrini başlatmış oldu.
Büyük İskender M.Ö. 323’te Babil’de öldü. Komutanları, zaptettikleri ülkeleri paylaşmak için birbirleriyle mücadeleye giriştiler. Mısır, Babil, Makedonya’ya sahip olan komutanlar ile Anadolu hâkimi komutan Antigonos ile olan mücadele İpsos-Julia’da (Çay İlçesi) yapıldı (M.Ö.301). Antigonos’a karşı galip gelen komutanlardan Babil hâkimi Selevkos, M.Ö. 282’de Batı Anadolu’nun üzerine yürüdü. Trakya ve Makedonya hâkimiyetleri zamanında, yeni uygarlık anlayışı ile ilgili bir iz bırakmamışlarsa da, ilimiz sınırları içinde kendi adına sikke (para) basabilecek bağımsız 16 kent devleti kurmuştur. Bunlardan önemlileri; Apemeia (Dinar), Synnada (Şuhut), Docimeon (İscehisar), Amorium (Hisarköy) ve Pentapolis (Beş şehir-Sandıklı bölgesi) adlarıyla bilinen kentlerdir. Selevkosların en parlak devirleri Kral II. Antiochos (M.Ö. 233-183) zamanıdır. Çünkü batıda kudretli bir devlet kuran Romalılar’ın Asya işlerine karışmaları bu devirde başlamıştır. Ön Asya’da kuvvetli bir hükümdarın bulunmasını Akdeniz siyaseti ve geleceğine ait emelleri bakımından zararlı ve tehlikeli gören Romalılar, M.Ö. 191 yılında Selevkosları Magnesia (Manisa)’ da savaşa zorlamışlardır. Kazandıkları zaferler ile Anadolu’nun tek kuvvetli devletini tesirsiz hâle getirmişlerdir. Romalılar ve Selevkoslar arasında üç yıl sonra Apameia’da yapılan anlaşma gereğince, Romalılar, Torosların güneyine kadar uzanan topraklara sahip oldular. M.Ö. 120’de Roma senatosu, aldığı kararla Anadolu’da bir Asya eyaleti kurulmasını lüzumlu görmüş, Batı Anadolu’nun tamamı Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. M.Ö. 48’de Spartaküs isyanını sona erdiren Romalı komutan Luculluse, Anadolu’yu Ermenistan’a kadar zaptetmiştir. Böylece Anadolu, Roma hâkimiyetine girmiştir.
f) Romalılar Dönemi(M.Ö.30-M.S.395)
Roma egemenliğinde kent sayıları çoğalmış özellikle barış döneminde 2. ve 3. yy.larda ilimiz, mermer sanayi merkezi konumuna gelmiş ve tüm Roma topraklarına Dokimeion’dan(İscehisar) çıkarılan mermerler başşehir Synnada(Şuhut) olması nedeniyle, Synnada Mermeri adıyla işlenmiş, yarı işlenmiş veya ham blok olarak mermer ticareti yapılmıştır. Bu nedenle tüm kentler mermer kentleri konumuna gelmiştir. Yollar, yapılar hep mermerden yapılmıştır. Antik kent olarak söylediğimiz örenyerlerinde bunları açıkça görmekteyiz. Ayrıca ilimiz Arkeoloji Müzesi’nde mermer sanatının tüm özellikleri sergilenmektedir.
İlimiz sınırları içinde;
Apemia, Synnada, Dokimeion, Amorion’dan başka Pentapolis bölgesinde Eucarpia(Emirhisar), Hieropolis(Koçhisar), Stectorium(Menteş), Bruzes(Karasandıklı), Otreus(Yanıkören); ayrıca Metrepolis(Tatarlı), Prymnessos(Sülün), Kidyessos(Küçükhöyük), Lysias(Arızlı), Julio(Çay), Ococleia(Karacaören), Sanaus(Sarıkavak), adlı 16 kent kurulmuştur. Bunların dışında Akroinon(Karahisar), Sibidunda(Atlıhisar), Diocleia(Ahırhisar) gibi kasaba özelliğinde küçük kentlerin de kurulduğu bilinmektedir.
g)Bizans Dönemi (395-1176)
İmparator Constantinius’un Yunan koloni şehri Byzantionu başşehir yapmış(330), daha sonra Constantionopolis (İstanbul) adıyla ve Nova Roma nın’(Yeni Roma) adını alan şehir, Anadolu’ya hâkim olan yeni siyasî birliğin başkenti olmuştur. Roma İmparatoru Teodosios’un ölümünden sonra (395) İmparatorluk ikiye ayrılmış, Frigya bölgesi büyük oğlu Arkdios’un payına düşmüştür. Batı Roma’nın tamamen ortadan kalkmasından sonra, doğuda hâkimiyetlerini sürdüren Bizanslılar zamanında, Amorium önemli bir şehir olmuştur. Abassam (Bayat ilçesi) Docimeum (İscehisar) ve Ayazin’de geniş bir sahaya yayılmış olan oyma kilise ve manastırlar, dinî yapılara ait mimari kalıntılar M.S. 6.yüzyıldan başlayarak 10.yüzyıla kadar tarihlenmektedir. Buna göre Bizanslılar, bu devirde, buraları dini merkez olarak seçmişlerdir.
9. ve 10. yüzyıl Türklerin Anadolu’ya akın ettiği devirdir. Kapadokyalı komutan Romanos Diogenes, Bizans İmparatoru olduğu zaman bütün kuvvetini doğuda Selçuklularla yapılacak savaş için toplamış, Selçuklu Sultanı Alparslan’a yenilmiş, esir düşmüştür(1071). Malazgirt Savaşından sonra, yeniden toparlanan Bizans Ordusu, Bolvadin’de (1116), Konya’da (1146) ve daha sonra Miryekefalon’da (1176), Selçuklularla savaşmış ve sonunda yenilerek bu bölgeyi Türklere bırakmıştır.
Bizans yönetiminde eyalet sistemi uygulanmış, bunlara “Tema Analitolikan” denilmişti. Özellikle 6. yy’ dan sonra önemi artan Amorium kenti, eyalet merkezlerinden biri olmuş ve Constatinapol’dan sonra ikinci büyük kent konumuna gelmiş, Anadolu askerinin üssü olmuştur. Apameia ve Synnada şehirlerinin özelliği azalmıştır. Bu arada savunmaya yönelik Akroinon ve Kidrea kalelerinin önemi artmış, halk kayalık alanlarda yaşamaya başlamıştır.
3) Afyonkarahisar’da Türk Hâkimiyeti
a) Selçuklu ve Beylikler Dönemi:
Malazgirt Zaferinden sonra yapılan antlaşmayı Bizanslıların tanımaması üzerine, Büyük Türk Sultanı Alparslan, Kutalmışoğlu Süleyman Şah’tan Ege ve Marmara’ya kadar Anadolu’nun fethini istemişti. Süleyman Şah “Başkomutan” olarak Türk ordusu başında Anadolu içlerine girmiş “Artuk, Tutuk, Saltuk, Mengücek, Ebulkasım ve Atsız Bey” gibi büyük komutanlarının idaresindeki akıncılarla birkaç yıl içinde Anadolu’nun fethini tamamlamıştır.
1071-1243 yılları Anadolu Selçuklu Türklerinin siyasî birlik olarak güçlü oldukları devirdir. 1157’de Sultan Sancar’ın ölümü ile Büyük Selçuklular sona ermiş, büyük hakanlık tacı batı’ya, Anadolu Selçuklularına geçmiştir. 1243’te Kösedağ’da Moğollarla yapılan savaşta uğranılan bozgundan sonra dünyanın en güçlü devleti olma özelliğini kaybetmiş, Moğol egemenliği altına girmiş, İlhanlılara tâbi beyliklere ayrılmıştır.
Selçuklulara bağlı olarak Anadolu’da kurulan ilk beyliklerden biri de SAHİBATA OĞULLARI’dır. Bu beyliğin kurucusu Sahibata Fahrettin Ali, yaşamının büyük bir kısmını, mülkü saydığı Afyonkarahisar’da geçirmiştir.
O zamana kadar “Karahisar” denilen şehre onun adına izafeten “Karahisar-ı Sahib” denmiştir. Afyonkarahisar, uzun süre bu beyliğin başkenti olarak kaldı.(1265-1333) Sahibata’nın yerine geçen torunu Şemsettin Ahmet Bey, Germiyanoğlu’nun damadı idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğulları Nusrettin Ahmet ve Muzafferüddin Devlet Beylerden Ahmet Bey, ana tarafından bağlı bulunduğu Germiyan sarayına gitmiştir. Önce bütün Afyonkarahisar çevresine hâkim iken, gittikçe küçülen beylik zamanında (1260-1428) Devlet Beyin oğulları şehirde hüküm sürmüşlerdir. Germiyan Beyi II.Yakup samimî bir Osmanlı dostu idi. 1390’dan 1399’a kadar İpsala’da Osmanlı ülkesinde oturmuştur. Beyliğini vasiyet yolu ile II. Murat’a bırakmış, böylece Germiyan beyliği içinde bulunan Afyonkarahisar’da OSMANLILAR’ın idaresine girmiştir. (1428).
Bu dönemde Sultandağı, Çay, Bolvadin, Sandıklı, Şuhut ve özellikle kaleden dolayı Karahisar’a çok önem verilmiş, kaleler onarılmış veya yeniden yapılmış; camii, medrese, han, kervansaray, türbe, su yolu gibi anıtsal yapılar yapılmıştır. 40 ahşap direkli Ulu Camii, Taş Külliyesi, Sahipata Kervansarayı, Ebheri ve Kureyş Türbeleri bunlar içinde en önemli yapılardır. Esirüddin Ebheri’nin yazdığı mantık kitabı dünyanın her yerinde okutulmuştur.
Beylikler döneminde, zaman zaman Karamanoğulları, Hamitoğulları ve Eşrefoğullarının kısa süreler içinde varlıkları hissedilmiştir. Bolvadin, Sultandağı ve Şuhut’ta eserleri vardır.
b) Osmanlı İdaresinde Afyonkarahisar
Afyonkarahisar, Beyazıt devrinde 1390 yılında Osmanlılara geçmiştir. Ankara Savaşı’nın(1402) ardından Germiyanoğulları tekrar eski topraklarına sahip olmuşlarsa da, son Germiyan Hükümdarı II.Yakup Bey’in 1429’da ölümü üzerine vasiyeti gereği bu topraklar tekrar Osmanlı hakimiyetine alınmıştır. XV.Yüzyıl ortalarına doğru Osmanlıların, Rumelide Haçlılarla uğraştığı bir sırada durumu fırsat bilen Karamanoğulları, Kütahya, Karahisari Sahip, Hamid taraflarına kadar akınlarda bulunarak bu yerleri yakıp yıkmışlardır. Karamanoğulları ile Osmanlılar arasındaki bu gibi mücadelelerden oldukça etkilenen Afyonkarahisar havalisi, II. Mehmet’in Karamanoğullarını ortadan kaldırmasıyla kesin bir şekilde Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
XVII. yüzyılda başlayan Celâlî isyanlarından zaman zaman Afyonkarahisar bölgesi de etkilenmiştir. 1833’te bir süre II.Mahmut ile mücadele hâlinde olan Mısır Valisi İbrahim Paşa’nın eline geçen şehir, beş yüz yılı aşan Osmanlı hâkimiyeti devrinde Anadolu Beylerbeyinin bir sancağı olmuştur. Afyonkarahisar, 1917 yılına kadar Bursa’ya bağlı kalmış, I. Dünya Savaşı sonuna doğru bağımsız mutasarrıflık olmuştur.
XV. yy dan itibaren Osmanlı; kültür, sanat ve yapılaşmalarda damgasını vurmaya başlamıştır. Özellikle Karahisar’da kentleşme oluşmuş, kadılık, muhassıllık ve mutasarrıflık olarak idari merkez konumunu almıştır. Mehmet Semai (Sultan Divani) ile Mevlevilik en üst düzeye ulaşmış ve Karahisar’ın adını tüm dünyaya duyurmuştur. Ayrıca Ahmet Karahisari, Şemsettin Karahisari gibi kültür ve sanat adamları, ilimizin adıyla anılmıştır.
c) Afyonkarahisar’ın Kurtuluş Savaşı’nda ki Yeri
Adımızı bütün dünyaya altın harflerle yazdıran İstiklal Savaşımızın geçtiği ilimiz, coğrafî konumu dolayısıyla her dönem insanların ele geçirmek istediği bir yerdir. Bu sebeple İstiklâl Savaşında Afyonkarahisar’ın önemli ve seçkin bir yeri vardır.
Afyonkarahisar, Kurtuluş Savaşı açısından son derece önemli bir bölgedir. Bunun sebepleri şöylece özetlenebilir: Yunanlıların son durağı olduğundan, istikbâldeki Millî Mücadele bu topraklar üzerinde başlayacaktı. Ayrıca Afyonkarahisar, Ege Bölgesi’ndeki sivil direnişin temel taşlarından biri olan Afyonkarahisar Kongresi’ni gerçekleştirmekle Doğu’da yapılan kongrelerle Batı’da yapılan kongrelerin birleşmesini sağlamış, iki bölge arasında çıkması muhtemel sürtüşmeler bu toplantıyla önlenmiştir. Bu kongreyle bütün müdafaa-i hukuk, redd-i ilhak ve kuvay-ı milliye harekâtı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin denetimi altına alınmıştır. Ayrıca ilimiz, Afyonkarahisar-Eskişehir, Afyonkarahisar-Kütahya, Afyonkarahisar-Uşak demiryollarının odak noktası olması nedeniyle silâh, cephane, erzak naklinde son derece önemli rol oynamış, ordumuzun nakliye ihtiyacı daha çok bu demiryolları ile sağlanmıştır. Ayrıca Afyonkarahisar, İzmir-Afyonkarahisar demiryolu hattıyla İstanbul-Bağdat demiryolu hattı Afyonkarahisar’da birleştiklerinden, bölgeler arası nakliyenin büyük yükünü Afyonkarahisar çekmiştir.
Yunanlılar, İngilizler tarafından Anadolu’yu işgale teşvik edilmişler ve onlardan büyük destek görmüşlerdir. Yunanlılar Ege Bölgesi’ni, dolayısıyla onun son kalesi ve durağı konumunda olan Afyonkarahisar’ıda bu yüzden işgal etmişlerdir. Afyonkarahisar, Yunanlılar tarafından iki defa işgal edilmiştir. Birinci işgal çok uzun sürmemiş ancak ikinci işgal yaklaşık olarak 14 ay sürmüştür. Afyonkarahisar, Yunanlılar açısından son derece stratejik öneme sahip bir bölgedir. Bunun sebebi, Afyonkarahisar’ın yolların birleştiği bir bölgede bulunmasıdır. Afyonkarahisar-İzmir demiryolu hattının başlangıç noktası Afyonkarahisar’dır. Bu demiryolu hattına sahip bir Yunan Ordusu iaşe ve ikmalini emniyetli ve süratli bir şekilde karşılama imkânına sahiptir. Ayrıca muhtemel bir geri çekilme harekatında bu demiryolu canlarının güvencesidir. Ayrıca Milli Mücadele’nin kalbi olan Ankara’nın hemen yakınında bulunması onunla komşu olmasıdır. Afyonkarahisar’ın bu yönü, özellikle Sakarya Muharebesi’nde ortaya çıkmış, düşman Emirdağ (Aziziye) yolu ile Polatlı önlerine kadar geldiğinde önemini göstermiştir. Ayrıca Afyonkarahisar, olası bir Anadolu harekâtının kilit noktasıdır. Yunanlılar, Türklüğü Anadolu’dan silmek sevdasına kapıldıklarından ve Anadolu içlerine yapılacak bir askerî harekâtın başlangıç noktası, Afyonkarahisar’ı gördüklerinden dolayı ordularının cephede yerleşmesi bu duruma göre düzenlenmiştir. Afyonkarahisar’dan kuzeye, Eskişehir’e doğru uzanan ve 300 kilometreyi bulan geniş cephede, daha az kuvvet bırakılmıştı. Afyonkarahisar Bölgesi, Yunanlılar tarafından hem güvenlikleri, hem de muhtemel harekatları açısından son derece önemli bir bölge olarak değerlendirilmiş, kaderleri de bu topraklarda belirlenmiştir.
Mondros Barış Antlaşması’ndan (Aralık-1918) hemen sonra İngiliz, Fransız ve İtalyan birlikleri yer yer Osmanlı topraklarına girdiler. Bu arada, 16 Nisan 1919’da Fransızlar Afyonkarahisar istasyonuna yerleşti. 21 Mayıs 1919’da iki subay ve 262 erden meydana gelen bir İtalyan birliği de Afyonkarahisar’a geldi. Bu birlikler, 17 Mart 1920’de buradan çekilerek yerlerini Yunanlılara bıraktılar.
Çok kısa süren birinci işgalden sonra, 13 Temmuz 1921’de Afyonkarahisar ikinci kez işgal edildi ve tam bir yıl, bir ay, 25 gün Yunan işgali altında kaldı.
İlimiz topraklarına yerleşmiş bulunan Yunan kuvvetleri, önce Sakarya’da, daha sonra da bu yenilgiden kurtulamadan ve güçlenme fırsatı bile bulamadan Kocatepe-Dumlupınar arasında 26-30 Ağustos 1922 günlerinde “Büyük Taarruz Harekâtı”mızla daha büyük bir darbe yiyerek yurdumuzdan kovulmuştur.
Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Yunanlılar Afyonkarahisar’da yayılmak ve temelli yerleşmek istediler. Afyonkarahisar’ın Türk Millî Mücadelesinde şeref duyacağı bir husus da, düşmana ilk kurşunun, bir Afyonkarahisar’lı Komutan olan Ali Çetinkaya tarafından atılmış olmasıdır. (28-29 Mayıs 1919 172.Alay Komutanı Ayvalık).
Afyonkarahisar’ın kurtuluş plânları Akşehir’de yapıldı. Daha sonra Şuhut’a gelindi. Atatürk, İnönü ve Fevzi Paşa’nın gizlice hazırladıkları Büyük Taarruz plânları Afyonkarahisar’da eski Belediye Binasında yapıldı. Millî Mücadelenin kazanılmasında Afyonkarahisar halkının büyük katkısı vardır; çünkü Afyonkarahisar halkı, Atatürk ve millî kuvvetlere manen ve maddeten büyük desteklerde bulundu.
26 Ağustos 1922 günü, saat 05.30 ‘da top ateşiyle aydınlanan Kocatepe’den fırlayan ordumuz, sıra sıra tel örgülü, makinalı tüfek ve top yuvalarıyla pekiştirilmiş Yunan mevzilerine, büyük bir insan üstü güçle atılarak saldırıya geçmiş, makasla, dipçikle hatta elleriyle, bedenleriyle parçaladıkları tel örgüleri aşıp, mevzileri bir bir ele geçirerek Kurtuluş Savaşı destanını yazdırmıştır. Başkomutanımızın önderliğinde, Milletimizin bütün insanlarının büyük çaba ve destekleri ile yurdumuz içinde bir tek düşman eri bırakılmayıncaya dek bu taarruz harekatımız sürdürülmüş ve İzmir’de noktalanmıştır.
İlk gün 1 ve 2 nolu tepeler, Tınaztepe, Kılıçarslan 1. ve 2. noktaları, Belentepe, Erkmentepe, ikinci gün Çiğiltepe ve Afyonkarahisar( 27 Ağustos 1922, saat 17.oo) ele geçirildikten sonra, üçüncü gün Batı Cephesi ve Ordu karargâhları Afyonkarahisar’a getirilip Belediye Binasında (bugünkü Zafer Müzesi) üslendirilmiş ve 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi buradan yönlendirilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, 21 Ekim 1925 günü Afyonkarahisar Türk Ocağında ve Başkomutanlık Savaşının ilk kutlanışında, 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar yakınlarındaki Çataltepe’de öğleden sonra saat 03.30’da söylediği nutkun özetinde:
“Afyonkarahisar, Son Büyük Zaferin Kilidi Oldu, Esası Oldu, Afyonkarahisar’ın Tarihi Savaşımızda Unutulmaz Parlak Bir Sayfası Vardır.” “Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebeleri, Türk Ordusunun, Türk Subay ve Komuta Heyetinin Yüksek Gücünü ve Kahramanlığını Tarihte Bir Daha Tespit Eden Çok Büyük Bir Eserdir. Bu Eser Türk Milletinin Hürriyet ve İstiklâl Fikrinin Ölmez Anıtıdır.” demiştir.
Gazi Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos’ta kesin bir sonuca bağlanan 5 günlük “Başkomutanlık Savaşı” sırasında, 27 Ağustos 1922’de düşmandan temizlenen Afyonkarahisar’a 23 Mart 1923’te gelmiş, Afyonkarahisar halkının sevgi gösterileriyle karşılanmıştır.
Dumlupınar Zaferi’nin 3.yıldönümünde Afyonkarahisar gençlerinin telgrafına Gazi Mustafa Kemal şöyle cevap veriyor:
“Dumlupınar’ın 3.Yıldönümünü kutlarken beni hatırladığınız ve hakkımda gösterdiğiniz samimi duygular için teşekkürlerimi sunarım. Asrın bütün icaplarını tamamıyla anladıklarına inandığım, Sayın Karahisar’lıların askerî zaferimizde olduğu gibi ve sosyal devrimimizin en ön saflarında da kendine yaraşan saygılı yerde yürüyeceklerine eminim. Bu bakımdan bana düşen vazifelerin yerine getirilmesi ve belli edilmesinde bir an bile tereddüt etmeyerek, Milletin güven ve sevgi ile bağışladığı, kuvvet ve yetkiyi iyiye kullanacağımı arz etmekle seviniyorum. Hepinize selâm ve sevgiler.’ | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 03:53 | |
| Bitki Örtüsü ve Doğal Hayat
Afyon ili çevresindesedir ve karaçamın yanı sıra relik türlerinide olduğu çeşitli bitki türlerini bir arada görmek mümkündür. Karaçam ormanları önemli ölçüde tahrip edilmiş ve yerini meşe toplulukları almıştır. Afyon’un florasında 110 familyya ait 1800 tür ve tür altı takson tespit edilmiştir. Bunların içinde Türkiye’de sadece Afyon’da yayılış gösterenleride mevcuttur. Ayrıca ilimizde 234 endemik tür bulunmaktadır. Yerleşim yelerine yakın bölgelerde ise bitki örtüsü daha çok step özellikleri gösterir. Topraklarının % 10’u ormanlıktır. Platolar ve yaylalar daha çok bozkır bitkileri ile kaplıdır.
Afyon il sınırları içinde çeşitli Omurgalı hayvan türleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Kızılgeyik, Kurt, Tilki, Yabani Domuz, Tavşan, Kaya Sansarı, Porsuk, Su Samuru ve Yılkı Atlarıdır. Omurgasız hayvanlardan kelebeklerin 120’nin üzerinde türünü bulmak mümkündür.Dünyada yok olma tehlikesiyle karşı karşı olan Apollo Kelebeği Sultandağlarındadır.
İklim
Afyon Ege bölgesinde olmasına rağmen, Ege iklimiyle bağdaşmaz. İç Anadolu iklimine benzerlik görülür. Daha çok kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kurak bir step iklimi görülür. Daha çok kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kurak bir step iklimi görülür. İlkbahar ve sonbaharda ise yağışlar yağmur biçiminde artar ve step ikliminden biraz farklılık gösterir. En soğuk ay ortalaması 0,2 oC, en yüksek sıcaklık ise 37 oC dir.
Barajlar
1-Seydiler Barajı: Afyon’un Kuzeydoğusunda Gebeceler köyü yakınındaki Seyitler deresinde kurulan Seydiler Barajı merkeze 28 km. uzaklıktadır. Rezervuar 40.000.000 m3 ,faydalı su hacmi ise 32.000.000 m3 dür.
2-Selevir Barajı: Şuhut ilçesinin 35 km. Kuzeydoğusunda Selevir köyü yakınında, Kali çayı üzerinde toprak dolgu olarak inşa edilmiştir. Rezervuar hacmi 80.000.000-m3 , faydalı su hacmi ise 72.000.000.- m3 dür.
Diğer Göletlerimiz : Taş Köprü, Döğer Göleti. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:07 | |
| Göller
1-Karakuyu Gölü:
Karakuyu Dinar ilçesi sınırları içerisinde Büyük Menderes nehri yukarı havzasının membasında yer almakta olup, Ankara-Antalya karayolu güzergahında Dinar yol kavşağından 10 km. sonra yolun hemen sağındadır.
Göl alanının organik maddece (peat) zengin olması ve İç Ege Karasal ikli- minden Akdeniz iklimine geçiş çizgisinde bulunması nedeniyle zengin bitki türüne de sahiptir. Bu gün gölün tamamı olan 1099 hektar saha kamış, hasırotu ve nilüferle kaplı durumdadır. Sahanın bu özelliği kuşların yuva yapma ve saklanmalarına önemli ölçüde katkı sağlamaktadır.
Karakuyu gölünün ve Kocapınar kaynaklarının bir özelliği de, İçbatı Toros kuşağı göller bölgesinde yer alan Burdur, Eğirdir ve Işıklı göllerinin tam ortasında yer alması ve kaynak sularından oluşması nedeniyle “donmaması” sonucu, kış mevsiminde kuşlar için doğal bir ortam oluşturmasıdır.
Karakuyu gölünü ilk keşfedenler 1991 yılının kışında dikkuyruklar olmuştur. O kış çok sayıda dikkuyruk, ördek ve turna Karakuyu’ya gelmiştir. Yaz aylarına doğru leylek ve balıkçıl daha sonraki zaman- larda yalıçapkını, sakarmeke, uzunbacak, sazdelicesi, angıt, söğüt, bülbül, flamingo gibi kuşlar bu bölgede konaklamaya başlamıştır. Güneydeki dağlarda da yer yer kaya kartalları görülmüştür.
Karakuyu Gölü Eylül-1994 tarihinde Orman Bakanlığınca “Yaban Hayatı Koruma Sahası” statüsüne alınmıştır.
4 Kasım 1994 tarihinde de Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 2122 No.lu kararıyla Karakuyu Gölü’nün tamamı “I.Derece Doğal Sit Alanı” ilan edilerek, her türlü fiziki müdahaleye kapatılmış ve 2863-3386 sayılı yasalar gereği tescili yapılmıştır.
2-Eber Gölü:
İlimiz Çay ve Bolvadin ilçesi sınırları içerisinde 150 km2 yüzölçümüne sahip Eber Gölü, Akarçay ve Sultandağlarından gelen kaynak suları ile beslenmektedir. Derinliği 3.98m. denizden yüksekliği ise 966.98 m.dir.
Eber Gölü bir zamanlar kuş cenneti görünümünde ve yüzeyinde su çiçekleriyle bezenmiş bir bahçe iken, bugün yanına yaklaşılmayacak kadar kirletilmiştir. Eber Gölü’nü tehdit eden en büyük unsurlar Afyon şehrinin atıkları, süt endüstrisi, Şeker ve Alkoloid Fabrikalarının atıklarıdır. Diğer bir tehdit unsuru da, atıkların Eber Gölü’nde biriktikten sonra gölün arıtma vazifesi görmesi ve bu nedenle de süzülen temiz suyun Akşehir Gölü’ne akıtılmasıdır. Gölün derinliği bugün 1.70 metreye kadar düşmüştür. Önlem alınmadığı takdirde daha da düşeceği bir gerçektir.
Gölde; ekonomik değeri en yüksek olan kamış üretimi, sazan, turna ve aynalı sazan balığı bulunmaktadır. Ayrıca gölün av turizmi içermesi nedeniyle de İl dışından birçok kişinin av evleri yapmasına neden olmuştur.
Eber Gölü Konya Kültür ve Tabiat Varlıkların Koruma Kurulunun 22.6.1992 gün ve 1359 sayılı kararıyla 1.derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir.
3-Karamık Gölü (Bataklığı):
Çay ilçesi sınırları içinde yer alan Karamık Gölü Dinar-Çay karayolu güzergahındadır. Yüzölçümü 40 km2, en derin noktası 3 m. Ve denizden yüksekliği de 1.001 m. dir.
Bataklıkta; saz ve kamış üretimiyle Sazan ve Turna balığı yetişmektedir. Bir zamanlar kerevit çıktığı halde bataklığın kirletilmesiyle nesli tükenmiş olup, çulluk, karabatak, yaban ördeği gibi kuş türleri bulunmaktadır.
Karamık Gölü, Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 17.6.1993 gün ve 1669 sayılı kararınca 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiştir. 1979 yılında “Dinar-Karakuyu Projesi” adı altında bir proje hazırlanmıştır.
4-Akşehir Gölü:
Afyon-Konya il sınırları içerisinde bulunan Akşehir Gölü’nün 304,4 km2.lik genel yüzölçümünden 211.7 km2.lik bölümü ilimiz Sultandağı ilçesi sınırları içerisinde kalmaktadır. Derinliği 4,5 m. denizden yüksekliği 956,19 m.dir. Göl, Eber Gölü ve Sultandağı akarsularıyla beslenmektedir. Göl içinde turna ve sazan balığı yetişmekte olup, yaban ördeği, yaban kazı, karabatak ve kara meke gibi göçmen kuşlar bulunmaktadır. Gölde kara ve su ürünleri avcılığı fazla miktarda yapılmaktadır.
5-Acı Göl:
Afyon ve Denizli il sınırları içerisinde bulunan gölün genel yüzölçümü 41,5 km2’dir. Bunun 20 km2.si İlimiz Başmakçı ve Dazkırı ilçeleri sınırları içerisinde bulunmaktadır. Derinliği bilinmemekle birlikte, denizden yüksekliği 842 m.dir.
İsminden de anlaşılacağı gibi suyu acı olan gölden ihracaatı da yapılmakta olan sodyum sülfat üretilmektedir.
Gölün doğusunda bulunan dağlarda yırtıcı kuşlar ile turna, yaban ördeği, yaban kazı ve flamingo türleri gibi göçmen kuşlar bulunmaktadır.
6-Emre Gölü :
Afyon il sınırları içerisindeki doğal yolla oluşmuş alanı en küçük olan göldür. Yaklaşık yüzölçümü 5 km²’dir. İhsaniye ilçesi, Döğer kasabası, Bayramaliler köyü arasındadır. Yağış dönemlerine bağlı olarak alanı daralır ve genişler. Derinliği bazı yerlerde 3 m.nin üzerine çıkar. Suları tatlıdır. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:09 | |
| Akarsular
İlimiz akarsuları Sakarya, Büyük Menderes ve göller toplar. İlkbaharda eriyen kar ve yağmur sularıyla bol suya kavuşur, ancak yazları cılızlaşıp kuruyan akarsularımız vardır.
Düzgün rejimli olmayan akarsularımızı şöyle sıralayabiliriz:
1-Akarçay: Ahır dağının kuzey eteklerinden doğarak Eber gölüne dökülür.
2-Kufi Çayı: Büyük Menderes’in kolu olan bu çay, Kumalar eteğinden doğar. Suyu çeşitli sıcak su kaynaklarıyla çoğalarak büyür.
3-Kali Çayı: Kocatepe ve çevresindeki dağlardan doğarak Eber Gölü’ne dökülür.
4-Menderes Çayı: Kufi çayı ile Dinar Suçıkan’ın birleşmesinden doğan bir akarsudur.
5-Sakarya Çayı: Emir ve Beydağlarından gelen sel ve yağmur sularıyla beslenir.
Ayrıca ; Kocaçay, Seyitsuyu, Hamamçayı gibi başlıca akarsuları vardır.
Ovalar
1-Afyon Ovası:
Tamamı kapalı bir havza durumundadır. Akarçayın kuzeybatı-güneydoğu yönünde katettiği geniş düzlükler halindedir. Kuzeyinde Eynihan dağları(Beydağı 1750 m. Şamdağ 1500m. Emirdağları 2066 m.) ve batıda Kalecik tepelerinin yer aldığı Kumalar dağları vardır. Akarçayın sağında ve solunda uzanan ova Eber ve Akşehir göllerine çok az bir eğimle alçalmaktadır.
2-Dinar Ovası:
Dinar’dan doğan (Suçıkan) güneydoğu kuzeybatı yönünde akan Büyük Menderes’in Samsun dağları ile Karadağ arasında geçtiği vadide daralıp, tekrar genişleyerek il sınırlarına kadar devam eder.
3-Dombay Ovası:
Akdağ, Kumalar ve Samsun dağları ile çevrilidir. Bu ova güneye doğru alçalan bir tekne gibidir. Güneyinde Çapalı bataklığına yer veren ova, kuzeyinde Sandıklı Dinar arasındaki arızalı sahayı meydana getirir.
4-Sandıklı Ovası:
Kufi çayının kolları olan Hamam çayı ile Sandıklı’nın içinden geçen (şimdi bu çay üzeri kapalı bir kanalla ilçe merkezinden geçer) Beylik deresinin birleştiği yerde yükselti 1000 m. den aşağı düşmektedir. Ova Kufi çayının akışı yönünde uzanarak Akdağ ile Burgaz dağları arasındaki vadide son bulur.
5-Büyük Sincanlı Ovası:
Kuzeyinde İlbudak dağları (1563m.) güneyindeAhır dağları, batısında Murat dağları (2312 m.) bulunmaktadır. Bu ova doğuya doğru çok hafif bir meyilli uzanarak Afyon ovası ile birleşir.
6-Küçük Sincanlı Ovası:
Büyük Sincanlı ve Sandıklı havzalarının arasında bulunan Küçük Sincanlı Ovası, küçük bir çöküntü ovasıdır. Ortalama yükseltisi 1190 m. olan ovanın etrafı dağlarla çevrilidir. Küçük Sincanlı Ovası, Başağaç Boğazı ile sandıklı Ovası’na, Damlalı Boğazı ile Büyük Sincanlı Ovasına bağlıdır.
7-Şuhut Ovası:
Doğusu bir plato ile sınırlıdır. Batısı derin vadilerle yarılmış dik ve çıplak Kumalar dağlarıyla, güneyi ise Kocakal (1675 m.) ve Kayrak dağı ile çevrilidir.
8-Çöl Ovası, Geneli ve Çamurca Ovaları: Bu küçük ovalar Sultandağlarının kuzey etekleriyle Kumalar dağlarının güney etekleri arasında sıralanır.
9-Emirdağ Ovası: Güneyde Emirdağları (2066 m.) çevirir. Doğu-batı yönünde uzun, kuzey-güney yönünde dardır. Tabanlarında geniş çayırlıklar bulunur.
Dağlar
1-Ahır Dağları: 1940 m. yükseklikte Sincanlı ile Sandıklı ilçeleri arasındadır. Dağın eteklerinde çamlıklar görülür.
2-Akdağ: 2449 m. yüksekliktedir. Sandıklı ve Dinar ilçeleriyle Denizli’nin Çivril ilçeleri arasındadır. Çevresi ormanlıktır.
3-Burgazdağı: 1754 m. yükseklikte Hocalar ile Uşak ilinin Banaz ilçesi arasındadır.
4-Emirdağları: 2307 m yüksekliği olan bu dağlar, Bolvadin ilçesiyle adını verdiği Emirdağ ilçesi arasındadır.
5-Kumalar Dağları: 2447 m. yüksekliği olan bu dağımızın önemi Kurtuluş Savaşı’nın burada başlamış olmasıdır.
6-Paşa ve Bey Dağları: Paşa ve Bey dağları 1750 m. yüksekliktedir. Bolvadin ve Bayat ilçeleri arasında yükselen tepeye Paşa dağı, batı ve kuzey yönünde Eskişehir iline kadar uzanan dağlara da Bey dağları denilir.
7-Maymun Dağları: 1622 m. yükseklikte olan bu dağ batı bölgesindedir.
8-Bozdağ: 1250 m. yüksekliğinde olup, batı bölgesindedir.
9-Söğüt Dağları: 1919 m. yüksekliğindeki bu dağ Dinar ve Dazkırı ilçelerimiz arasındadır.
10-Sultandağları: 2519 m. yüksekliğinde adını taşıdığı ilçeden almıştır. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:11 | |
| İLÇELER
Merkez İlçe
Afyonkarahisar ili Ege Bölgesinin İç Batı Anadolu bölümü sınırları içinde yer alır. Anadolu’nun batı yarısında, doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan kara, hava ve demir yollarının kesiştiği kavşak noktasında doğal bir kilit konumundadır. Afyonkarahisar, doğuda Konya, kuzeyde Eskişehir ve Kütahya, batıda Uşak ve Denizli, güneyde Isparta ve Burdur ili ile çevrilidir. Yüzölçümü 14.295 km²’dir. Toprakları Sultandağları, Burgaz, Eynihan ve Emirdağları arasında yer yer daralan ve genişleyen bir plato görünümündedir. İlimiz sınırları içinde, Merkez’de Akarçay, Sandıklı ve Hocalar’da Kûfi, Dinar’da ise Menderes ırmakları bulunmaktadır. Acıgöl, Akşehir ve Eber gölleri de ilimiz sınırları içindedir. Afyonkarahisar, Ege Bölgesi sınırları içerisinde yer almasına rağmen İç Anadolu iklimine daha yakındır. Kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kurak bir step iklimi görülür. İlkbahar ve sonbaharda ise yağışlar,yağmur şeklindedir.
İlk yerleşim izlerine, Eski Tunç Çağı olarak bilinen, M.Ö. 3000’lerden itibaren yaşanan Maden Çağın’da rastlamaktayız. Daha sonra Hitit, Frig, Lidya, Helen, Roma ve Bizans dönemlerinde de aralıksız yerleşimler olmuştur. 12. yy ortalarından itibaren ise tamamen Türk egemenliği altına girmiştir.
Roma ve Bizans döneminde Asya ve Anadolu eyaletine bağlı bir yerleşim yeri olan ilimizin adı, Akronium (Yüksek tepe)’dur. Hitit döneminden itibaren her dönemde savunma amaçlı yerleşim yeri olmuş kale; yüksek, sarp ve elde edilmesi güç özelliğinde dolayı ‘Yalçın Tepe’ (Hapanuva) olarak tanınmış ve stratejik önemini hep koruyarak, şehre ad olmuştur.
Afyon,(haşhaş) tıpta ilaç yapımında kullanılan haşhaş bitkisinin özsuyudur. Latincede opium denilen özsuyu içeren ve günümüzde haşhaş olarak adlandırılan bitkinin M.Ö. II. yüzyıldan itibaren ekildiğini, üzerinde haşhaş kabartması bulunan Synnada (Şuhut) kentine ait sikkeden anlamaktayız. Opium, zamanla yazılış ve söylenişte değişikliğe uğrayarak Afyon olmuştur.
Afyonkarahisar asıl önemine “Selçuklular döneminde” kavuşmuştur. Sarp kayalar üzerindeki kalesi sağlam ve güvenilir olan Afyonkarahisar’da Selçuklu Devleti’nin hazineleri saklanır olmuş ve adına da “Karahisar-ı Devle” denilmiştir.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1243 Kösedağ Savaşı sonrasında Moğolların egemenliğine girmesiyle Afyonkarahisar’da Sahipata Beyliği kurulmuş, daha sonra sırayla Eşrefoğulları, Germiyanoğulları ve Karamanoğulları Beylikleri egemenliğinde kalmıştır. Şehir, Osmanlı İmparatorluğu döneminde genişleyerek büyümüştür.
Kurtuluş Savaşı’nda Afyonkarahisar’ın, önce Şuhut daha sonra Merkez İlçeleri Başkomutanlık karargah merkezi olmuş, Milli Mücadele’yi zafere ulaştıran Büyük Taarruz Harekatı 26 Ağustos 1922 sabahı Kocatepe’de başlamış, böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada atılmıştır.
Afyonkarahisar ilinin Merkez, Başmakçı, Bayat, Bolvadin, Çay, Çobanlar, Dazkırı, Dinar, Emirdağ, Evciler, Hocalar, İhsaniye, İscehisar, Kızılören, Sandıklı, Sinanpaşa, Şuhut ve Sultandağı olmak üzere 18 ilçesi, 107 beldesi, 392 köyü vardır.
Başmakçı
İl merkezine 129 km karayoluyla bağlı Söğüt dağlarına yaslanmış şirin bir ilçedir. Afyonkarahisar-Burdur karayoluna 23 km uzaklıkta bulunan Başmakçı 1988 yılında ilçe olmuştur. Halen 13 köy ve 1 Beldesi bulunmaktadır. Yüzölçümü 369 Km² ve nüfusu 15084’tür.
Isparta, Kula Ladik, Hereke tipi halı dokumacılığı, gül yetiştiriciliği, kuş cenneti, Acıgöl’ü ve tavuk çiftlikleriyle ünlü Başmakçı, Türkiye yumurta borsasının merkezidir. İlçenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. İlçenin kurulu bulunduğu alanın ova ve yeşil olması sebebiyle sûvarilerin atlarını besledikleri ve arazileri arpalık olarak kullandıkları söylenmektedir. Yörede ayakkabıcılık ileri olduğundan, sûvarilerin çizmelerini burada yaptırdıkları, bu yüzden ilçenin adını ‘ayakkabı ve çizme’ anlamına gelen ‘Başmak’ kelimesinden aldığı rivayet edilmektedir. Toplu bir yerleşim merkezi olarak 1200-1300 yıl önce kurulduğu ve zaman içerisinde Eti, Lidya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı egemenliğinde kalmış olup, bilinen yazılı tarihi Hacı Ahmet Hafız’a ait mezar taşına göre 470 yıllıktır.
İlçenin güney batısında yer alan Acıgöl, başta nesli tükenmekte olan flamingo kuşları olmak üzere, turna, kuğu, pelikan, meke, karabatak, yaban ördeği, kaz ve çeşitli kuş türleriyle görülmeye değer bir kuş cenneti durumundadır.
Bayat
İlçemiz Afyonkarahisar-Ankara karayolu üzerinde il merkezine 46 km uzaklıktadır. 1988 yılında ilçe olmuştur. Bir belediyesi ve 12 köyü bulunmaktadır. İlçenin yüzölçümü 428 m² olup nufüsü 8753’tür. Kilim dokumacılığıyla dikkat çeken ilçede üretilen kök boyalı Bayat kilimleri Amerika, Japonya ve bir çok Avrupa ülkesinden sipariş alacak kadar ün kazanmıştır.
1116 yılında Bizanslılarla Selçuklular arasında cereyan eden bir savaşta, Büyük Sultan ordusunu güneydeki dağın yamacına, Emir Mengücek de ordusunu kuzeydeki dağın yamanacına yerleştirmiş, işte bu durum üzerine sultanın çekildiği dağa Sultandağı, Emir’in çekildiği dağa da Emirdağı denilmiştir. Sultan Mesut bu mücadelelerden sonra zamanını bu yerlerin iskanına ayırmıştır. (1147-1157). Bayat ilçesi Oğuz Türklerinin Bayat boyu tarafından 1147’de bugünkü yerinde, Bayat Çayının kenarında kurulmuştur. Barçınlı ve Han Barçın adlarıyla da anılan Bayat ilçesi İstanbul-Bağdat kervan yolu üzerinde olduğundan Bizans ve Osmanlı dönemlerinde önemli bir konaklama yeri olmuştur.
İlçe eski bir tarihi yerleşim bölgesi olması sebebiyle ilçe yakınlarda Kurtini, İnpazarcık, Asarkale, Elicek ve Yanıkin adlarıyla bilinen Bizans dönemi kaya yerleşim alanları vardır.
Bolvadin
Afyonkarahisar-Konya karayolundan 13 km içeride, il merkezine 61 km uzaklıkta, Antik Kral Yolu üzerinde ve Eber Gölü kenarında kurulmuş, Afyonkarahisar’ın merkez ilçeden sonra en büyük ilçelerindendir.1924 yılında ilçe olmuştur. Tarım, ticaret, giyim ve toprak sanayisi gelişmiştir.
Anadolu’daki en eski yerleşim merkezlerinden biri de Bolvadin’dir. Bolvadin’de Cilalı Taş-Maden devirlerinden, Hitit, Frig, Lidya, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerine ait yerleşim birimleri bulunmaktadır. Bolvadin’de en önemli yerleşim yeri, Üçhöyükler mevkiindeki ‘Kayster Pedion’ şehridir.
Bolvadin, 1107 tarihinde Emir Mengücek Bey’in komutasındaki Türk birlikleri tarafından fethedilmiş olup, kaleye Yazır, Karkın, Çepni, Avşar, ve Oğuz Boyları yerleştirilmiştir. Selçuklu döneminde Haçlı Seferleri içerisinde 1116 yılında Bolvadib savaşları olmuştur. Tarih içinde Selçuklular, Sahipata, Karaman-Beyşehirli oğulları egemenliğinde yer almıştır. Bolvadin, I.Sultan Murat zamanında Osmanlı topraklarına katılmış, 1881 yılında da Sinanpaşa büyük bir külliye yaptırmıştır.
Restorasyonu yapılmış olan Yanık Kışla Bovadin ilçemizde bulunmaktadır.
Bolvadin, il ve ilçelere sanayi mamülleri pazarlamaktadır. Bunlar başta kaymak olmak üzere, emaye ürünleri, işlenmiş kereste, teneke, demir doğrama, sucuk, yumurta, hasır vb. Ayrıca Türkiye’de tek olan ALKOLOİD Fabrikası ilçeye hareketlilik kazandırmıştır. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:13 | |
| Çay
Afyonkarahisar-Konya karayolu üzerinde, il merkezine 48 km uzaklıkta bulunan ilçemiz, 1958 yılında kurulmuştur. Eber Gölü, Karamık sazlığı arasında Sultandağlarına yaslanmış yeşillikler içinde bir ilçemizdir.
İlk kuruluşuna ait bilge ve belgelerine henüz rastlamayan Çay ilçesinin geçmişi milattan önceye dayanmaktadır. Eski Tunç Çağına kadar uzanan tarihi içinde Mısır, Suriye, Trakya krallarının birleşik ordusu ile Gelene kralı Antigon arasındaki İpsos meydan savaşına (M.Ö. 301) ev sahipliği yapmasıyla ünlenmiş, doğu-batı, kuzey-güney doğrultulu antik yolların kavşak noktası olmuştur.
Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu fethi sırasında Bekçioğlu Emir Afşin, Orta Anadolu’da Amerium (Emirdağ) önerilerine kadar gelmiştir. Bölgenin ne şekilde kimler tarafından fethedildiğini bildiren kaynaklar olmamasına rağmen, Emir Ahmet Şah, Emir Sanduk ve Dolathan kuvvetleri tarafından fethedildiği sanılmakadır.Haçlı savaşları sırasında Haçlı ordularınca tahrip edilen şehre, 1155 yıllarında Selçuklu Devleti tarafından Oğuz Türkleri yerleştirilmiş, adı da ‘Çay Değirmeni’ olarak değiştirilmiştir. Selçuklu Sultanı III. Gıyasettin Keyhüsrev öldükten sonra bölge, önce Eşrefoğullarına ve Sahipataoğullarına, daha sonra ise Germiyanoğullarına geçmiştir. Germiyan Beyi I. Yakup samimi bir Osmanlı dostu olup, beyliğini vasiyet yoluyla II. Murat’a bırakmış ve böylece Osmanlıların eline geçmiştir.
2 Nisan 1921 günü Yunan ordusunca işgal edilen Çay ilçemiz, bir gün sonra, 3 Nisan 1921 günü ordumuzca geri alınmıştır. Daha sonra 21 Ağustos 1921 günü Yunan ordusunca ikinci kez işgal edilen ilçemiz, 35 gün sonra şanlı ordumuzca 24 Eylül 1921 günü tekrar kurtarılmıştır.
Çobanlar
Afyonkarahisar’ın 25 km doğusunda düz bir arazi üzerinde yeni kurulmuş ilçelerimizdedir. Afyonkarahisar il merkezine bağlı olarak ilk defa 1956 yılında belediye kurulmuş, 10.09.1991 tarihinde ise ilçe teşkilatı kurulmuştur. Çobanlar İlçesinin Yüzölçümü 422 Km² olup, rakım olarak 1050 metredir. İlçenin toplam nüfusu 12.364’dür. İlçeye bağlı Kocaöz Kasabasının yanı sıra 3 köy vardır. 6’sı İlçe Merkezinde olmak üzere 10 mahalle muhtarlığı bulunmaktadır.
Yöre tarihinin Akarçay kenarında höyüklerle yaşıt olduğu ve Eski Tunç Çağına kadar uzandığı bilinmektedir. Bugünkü Kocaöz (Felelli) köyünde antik Anabura kenti kurulmuştur. Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesinde bulunan Artemis heykeli buradan çıkarılmıştır.
İlçemiz, ilimiz doğusunda düz ve geniş bir arazi üzerinde olup, tipik Osmanlı yapısını andıran avlu evlerden müteşekkildir. İlçenin kuzeyinde Bayat, kuzeydoğusunda ise İscehisar, güneydoğusunda Çay, doğusunda Bolvadin ilçeleri vardır.
Tarım ve hayvancılık ilçenin gelir kaynağını teşkil etmektedir. İlçeye özgü tarımsal iş makinesi olan PAT-PAT imalatçılığı ve Afyonkarahisar Şeker Fabrikasında işçi olarak çalışarak da kısmen gelir sağlanmaktadır.
Dazkırı
Afyonkarahisar-Denizli karayolu üzerinde il merkezine 140 km mesafededir. İlçemiz 1959 yılında ilçe olmuştur. Kök boyalı halı dokuma ve satış reyonlarıyla dünya çapında üne kavuşmuştur.
Dazkırı ilçe merkezinin bugünkü sakinleri, Anadolu Selçukluları zamanında, ‘Tataroğulları ’ adıyla bilinen Kızılırmak boylarından gelenlerin ve daha sonraları Adana havalisinden gelerek yerleşen ‘Farşa ’ aşiretinin mensuplarıdır.
Dazkırı’nın ismi o zamanlar ‘Apa’ olarak adlandırılmıştır. Sonradan, bu isimlerin çokluğu ve ‘Polatlı’ adıyla karıştığı gerekçesiyle ‘Dazkırı’ olarak değiştirilmiştir. İlçede, eski devirlerde Lidyalılar, Hititler, Eski Yunanlılar, Romalılar ve Bizanslılar hakimiyet kurmuşlardır. Bugün meydana çıkan eserlerde bu milletlere ait pek çok tarihi eser bulunmaktadır.
İlçede bulunan çorap fabrikasında günlük ortalama 900.000 çift çorap üretilerek, üretilen çorapların tamamı Fransa’ya ihraç edilmektedir.
Afyonkarahisar-Antalya karayolu üzerinde olup, il merkezine 106 km uzaklıkta bulunan ilçe 1924 yılında kurulmuştur. Tarihin çok eski çağlarında ilk defa müzik festivali Kral Midas’ın başkanlığında kurulan jürinin huzurunda Tanrı Apollon ve Marsiyas arasında bu ilçemizde yapılmıştır. İncirli, Üçlerce, Beloluk ve bilhassa Suçıkan mevkileri, ilçenin dinlenme ve mesire yerleridir.
Dinar’ın bilinen geçmişi M.Ö. 1200 yıllarına kadar uzanmaktadır. Dinar Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerindendir. Dinar Hiti İmparatorluğu döneminde Seha ırmağı (Büyük Menderes) Beyliğine bağlı olduğu tarih kitaplarından da anlaşılmaktadır. ‘Dinar’, tarih boyunca birkaç kez kurulmuş ve batmış şehirlerden (Kelainai-Celainai-Apemeia-Kiboyossimo-Geyikler-dinar) sonra bu adla anılmaya başlamıştır.
Dinar Truva Savaşlarında yenilerek Anadolu içlerine çekilen Ahiya (Akariyon) prenslerinden Geleinos tarafından M.Ö. 1200’lerde ‘Geleneia’ adıyla kurulmuş, daha sonra kent eteklerde genişlemiş ve Helenistik dönemde Apemeia adını almıştır.
Dinar, antik kral yolu üzerinde Ege kıyılarına ve Akdeniz’e açılan karayolu ile demiryolu kavşağında kurulmuştur.
Hititlerden Aka-İyon, Frig, Kimmerler, Persler, Roma, Bizans ve Türklere kadar bir çok Anadolu medeniyetinden izler taşıyan Dinar, eski çağlardan bu yana, sürekli olarak bölgenin başkentliğini yapmıştır.
Danteon (Tanrıların Kulu tapınağı), Artemis Anaitis Tapınağı, Tiyatrosu, Agorası (Pazar Yeri), Stadyumu, Suçıkanı, Karakuyu kuş cenneti, Cerit ve Zenderi yaylası ilçemizin ilgi odağıdır. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:17 | |
| Dinar
Afyonkarahisar-Antalya karayolu üzerinde olup, il merkezine 106 km uzaklıkta bulunan ilçe 1924 yılında kurulmuştur. Tarihin çok eski çağlarında ilk defa müzik festivali Kral Midas’ın başkanlığında kurulan jürinin huzurunda Tanrı Apollon ve Marsiyas arasında bu ilçemizde yapılmıştır. İncirli, Üçlerce, Beloluk ve bilhassa Suçıkan mevkileri, ilçenin dinlenme ve mesire yerleridir.
Dinar’ın bilinen geçmişi M.Ö. 1200 yıllarına kadar uzanmaktadır. Dinar Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerindendir. Dinar Hiti İmparatorluğu döneminde Seha ırmağı (Büyük Menderes) Beyliğine bağlı olduğu tarih kitaplarından da anlaşılmaktadır. ‘Dinar’, tarih boyunca birkaç kez kurulmuş ve batmış şehirlerden (Kelainai-Celainai-Apemeia-Kiboyossimo-Geyikler-dinar) sonra bu adla anılmaya başlamıştır.
Dinar Truva Savaşlarında yenilerek Anadolu içlerine çekilen Ahiya (Akariyon) prenslerinden Geleinos tarafından M.Ö. 1200’lerde ‘Geleneia’ adıyla kurulmuş, daha sonra kent eteklerde genişlemiş ve Helenistik dönemde Apemeia adını almıştır.
Dinar, antik kral yolu üzerinde Ege kıyılarına ve Akdeniz’e açılan karayolu ile demiryolu kavşağında kurulmuştur.
Hititlerden Aka-İyon, Frig, Kimmerler, Persler, Roma, Bizans ve Türklere kadar bir çok Anadolu medeniyetinden izler taşıyan Dinar, eski çağlardan bu yana, sürekli olarak bölgenin başkentliğini yapmıştır.
Danteon (Tanrıların Kulu tapınağı), Artemis Anaitis Tapınağı, Tiyatrosu, Agorası (Pazar Yeri), Stadyumu, Suçıkanı, Karakuyu kuş cenneti, Cerit ve Zenderi yaylası ilçemizin ilgi odağıdır.
Evciler
Afyonkarahisar’a 132 km mesafede düz alanda kurulmuştur. 1991 yılında ilçe olmuştur. Afyonkarahisar-Denizli karayolu üzerindedir.
Çevre höyüklerde bulunan parçalardan tarihinin Lidyalılara kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Bugün ilçemiz Koca höyük ve Küçük höyük diye bilinen iki höyük ile Öküzviran ve Kocaviran isminde iki önemli ören yerine sahiptir.
Evciler ilçesinin, MİRA KUVALYA KRALLIĞI’nın yıkılışından sonra Seha Irmağı Krallığı’na katıldığı ve bu krallığın elinde çok kısa bir süre kaldığı söylemektedir. Yörede , Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar yaşamışlardır.
İlçe ekonomisi tarım, hayvancılık ve dokumacılığa dayanır.
Emirdağ
Afyonkarahisar’a 70 km kuzeydoğusunda kurulmuş en eski ilçelerden bir tanesidir. Adını; bölgeyi Türk iskanına açan Emir Afşin ile yaslandığı Emirdağlarından veya Antik Amorium kent adının Türkçeleşmesi sonucu Emirdağ olarak söylenmesinden aldığı ileri sürülmektedir. İlçe 1870 yılında Aziziye ismiyle ilçe merkezi olmuş, 1937 yılında Aziziye adı değiştirilerek Emirdağ ismini almıştır. İlçemiz 1924 yılında kurulmuştur. Yüzölçümü 221.261 hektardır. İlçenin 70 köyü, 5 kasabası mevcuttur. Kasabalar belediyelik olup, İlçe merkez nüfusu 20.495, belde ve köy nüfusu 26.826’ dır.
Hititlere kadar uzanan tarihi zaman içinde kesintisiz bir yerleşim alanıdır. Aurra (Hisarköy), Yedikapı (Başkonak köyü), kral yolu üzerindedir. Amorium, Roma çağında Anadolu’nun önemli merkezlerinden biri haline gelmiş, adına bronz sikke bastırılmıştır. Bizans döneminde Avrupa’nın üçüncü, Anadolu’nun ikinci büyük kenti olmuştur. Ünlü fabl ustası Ezop (M.Ö. 620) Amorium doğumludur.
Emirdağ yöresinde yerleşim M.Ö. 1437 yılına kadar gitmektedir. Bölge; Hititler, Lidyalılar, Persler, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar egemenliğine girmiş olup bu toplumlara ait izler taşımaktadır.
İlçede, el sanatlarının önemli bir yeri vardır. Yoğun olarak kilim, dantel, oya, ipek halı gibi el sanatları yapılmaktadır.
Hocalar
İlçemiz il merkezine 100 km uzaklıkta olup, 1990 yılında ilçe olmuştur. Sandıklı ve Banaz ilçelerini birleştiren karayolu üzerinde, Sandıklıya 38 km, Uşak Banaz’a 35 km uzaklıktadır.
Anadolu eski çağlardan bu tarafa pek çok medeniyetlerin beşiği olmuştur. Bu topraklar üzerinde kurulmuş olan yerleşim yerlerinden biriside Hocalar ilçesidir. Ahır dağlarında bulunan bronz Hitit heykeli yörenin çok eski dönemlerden beri önemli bir yerleşim merkezi olduğu izlenimi vermektedir.
Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Hocalar’ın 1300’lü yıllarda bir yerleşim merkezi olduğu tahmin edilmektedir. ‘Hocalar’ isminin verilmesiyle ilgili rivayet vardır. O dönemde bu yerleşim yerine ilk olarak üç kardeşin geldiği ve buraya yerleştiği, bunların babaları ‘HOCA’ (ulema) olduğundan, dışarıdan bu merkeze gelenler ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sorulduğunda ‘Hocagil’e gidiyorum’, buradan dışarı gidenlere ‘Hocagilden’ geldiklerini belirttiklerini, zamanla bu yerleşim yerindeki nüfusun çoğalması ve dışarıdan bu yere başkalarının da gelmesi sonucu ‘HOCALAR’ adı ile anıldığı ve bu ismi aldığı rivayet edilir. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:19 | |
| İscehisar
Afyonkarahisar-Ankara karayolu üzerinde olup il merkezine 23 km uzaklıktadır. 1987 yılında ilçe olmuştur.
Zengin mermer yatakları üzerinde olan ilçemiz, tarım, hayvancılık ve mermer sanayi üzerinde gelişmiştir.
İlçenin adı, ilk defa işitenler için oldukça dikkat çekicidir. ‘İscehisar’ ismi ile ilgili olarak, Anadolu’nun Türkler tarafında fethedilmesi yıllarında bakıldığınsa şu bilgilere rastlamaktayız: ‘Çin tarihlerine göre en eski Türk ili (TÜRKİSTAN) Hiyenigne (Koyunlu) devleti beş büyük hanlık şeklinde yönetiliyordu. Kuzeyde KARAHAN, güneyde AKHAN, batıda KIZILHAN, merkezde SARIHAN(İlhan), doğuda GÖKHAN komuta ediyordu ’.
Şu halde Kara, Gök, Kızıl, Ak ve Sarı isimleri renk değil, birer yön ve Türk İli’nin ayrıldığı beş büyük boy adı demektir.
Selçuklu hükümdarı I. Mesut döneminde Afyonkarahisar civarında 300 yerleşim bölgesi tespit edilmiş, yukarıda bahsedilen Türk Boyları buralara iskan edilmiştir. Oturumuna tahsis edilen milletin mensup olduğu boy adına göre bu bölgelerin adları konulmuştur. Bu beş boydan bölünerek Anadolu’ya gelenlerin yerleşim alanları şunlardır: ‘Kar, Karaca, Karasar (Karahisar-Afyon), İscekarahisar(İscehisar), Karacaören(Belkaramık), Karadilli, Karayakuş, Karataş, Karakuyu, Karacalar, Karasandıklı, Karakışla, Karahalilli, Karayatak. ’
Bu bilgiler ışığında düşünüldüğünde, ‘İscehisar’ adı Karahan boyundan gelen Türklerin adıdır. Yaşlıların zaman zaman kullandıkları ‘İscekaraser’ şeklindeki ifadelerden de bu hükme varmak mümkündür.
Mermer: Kalkerlerin metamorfizmaya uğraması sonucu meydana gelen kaya çeşitlerindendir. Ülkemizde ve dünyada ‘Afyon Mermeri’ olarak bilinen ve tanınan mermer İscehisar’da çıkarılıp işlenmektedir. 2000 yıldır mermer ocakları işletilmektedir.
Tarihi oldukça eski olan ilçemizde Hitit, Frig, Roma ve Türk-İslam dönemlerine ait pek çok eser bulunmaktadır. Seydiler Kalesi, peribacaları, Kırkinler, Çatal Kayalar, Menevşeli Kayalar, Kızıl Kayalar, Selimiye Kayalıkları, Ornaş Kayalıkları, Bacakale, Dokimeium Kale Surları, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait yerler görülmeye değer eser ve tabiat harikalarıdır.
İhsaniye
Afyonkarahisar’ın 35 km kuzeyinde tabiat ve tarihin en cömert davrandığı ilçelerimizden birisidir. 1959 yılında ilçe olmuştur. 90.900 hektar alana sahip olan İlçemiz Afyonkarahisar Ovası’ndan kuzeye doğru gidildikçe kademeli olarak yükselen 1250-1500 metre rakımlı bir platonun üzerinde olup karasal bir iklime sahiptir. İdari olarak 8 belde ve 23 köyümüz mevcut olup, genel nüfusumuz 33.220 dir. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. İlçenin Gazlıgöl Beldesinde Kızılay Madensuyu Fabrikası bulunmaktadır. Meşe, çam, ardıç ormanları ve koruluklarla çevrilidir. Gazlıgöl kaplıcası ve içmeleri, Frig Kaya Anıtları, Roma-Bizans kaya yerleşimleri, mezar odaları, peribacaları ve yaylaları ilgi odaklarından bazılarıdır. İlçenin köklü bir mazisi vardır. Eski medeniyetlere beşiklik etmesi onun tarihi çehresini güzelleştirmektedir.
İhsaniye’nin vaktiyle Hitit İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunduğuna dair elde bazı belgeler mevcuttur. Hitit İmparatorluğu’nu ortadan kaldıran Frigyalıların eski yapılarına İhsaniye sınırları içerinde rastlanmaktadır. Ayazini, Kayıhan yerleşim birimleri Kapıkayalar, Aslantaş, Matlaş ve Yılantaş gibi Göynüş Vadisi’ndeki yerler, mezar olduğu sanılan tarihi Frigler dönemine aittir. Ayrıca tabiat harikası kütleler ve peribacalarının süslediği Frig bölgesi diye anılan saha bu yörenin Frigler zamanının önemli bir yerleşim bölgesi olduğunu gösterir. Bölge Pers, Helen, Roma ve Bizanslıların, daha sonra Selçukluların ve Osmanlıların hâkimiyetine girmiştir. Bu medeniyetlerden günümüze kadar yaşayabilen eserlere rastlanmaktadır.
Anadolu’nun 1071 Malazgirt Meydan Savaşı’ndan sonra Türklerin yerleşimine açılması sonucunda bazı Türk boylarına mensup kafilelerin bu bölgeye yerleştikleri bilinmektedir. Döğer’de bulunan Han (Kervansaray) Osmanlıların Anadolu’ya ve bu bölgeye gösterdikleri özeni göstermesi açısından önemlidir.
Kızılören
Afyonkarahisar-Antalya karayoluna 3 km mesafede kurulmuş olan ilçe, il merkezine 87 km uzaklıktadır.1990 yılında ilçe olmuştur. Tarım ve Hayvancılık başlıca geçim kaynaklarıdır.
İlçenin tarihi kuruluşu hakkında elimizde kesin bilgi bulunmamaktadır. Ancak ilçe halkının yaşlıları arasında eskiden beri söylene gelen rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlere göre ilçemiz, Ankara-Antalya karayolu üzerinde bulunan Belediyeye ait akaryakıt istasyonunun bulunduğu Karapınar Mevkiinde bir köy olarak kurulmuştur. Halk meydana gelen bir sel felaketinden sonra şu anda ilçenin bulunduğu alana göç etmiştir.
İlçeye eskiden ‘Kızılviran’ denirdi. Şu andaki adını (Kızılören) daha sonra almıştır.
İlçe merkezinde bulunan Ulu Camii ve korumaya alınan çınar ağacı görülmeye değer yerlerden biridir. Şehir merkezinde tarihi evler de mevcuttur. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:21 | |
| Sandıklı
İl merkezine 60 km uzaklıktadır. Antalya-Denizli karayolu ve İzmir-Ankara-İstanbul demiryolu hattı üzerinde kurulmuş önemli yerleşim merkezlerindendir. Sandıklı 1924 yılında ilçe olmuştur. Antalya-Ankara karayolu üzerinde yer alır. Son nüfus sayımı itibariyle 37.900 gibi bir nüfusa sahiptir. Kaplıcası ve leblebisi ile tanınmaktadır.
İlçenin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, Frigyalılar döneminde kurulduğu, yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Sandıklı bölgesinin en büyük yerleşim yeri Kussar-Kussor idi. Bu şehir, Hititlerin başşehri Hattuşaşla yarışan bir şehirdi. Bu durum Oxford Üniversitesinden Arkeolog Miss. Winifred Lamp tarafından Kussar (Kusura köyü) Höyüğünde yapılan kazılardan anlaşılmıştır. Kusura şehri, tarih itibariyle M.Ö. 5000 yıllarına kadar dayanmaktadır. Buradan çıkan eserler Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesinde olup, Bakır Çağını yansıtmaktadır. Hititlerin M.Ö. 1200 yıllarında yıkılması ile Frig devleti kurulmuştur. Sandıklı da bu dönemde önem kazanmıştır. Tarihte Yanık Frigya olarak bilinen bölge içindeki beş şehri kapsayan Pentapolis’in bir bölümü bugünkü Sandıklı ovasına yayılmış olan Koçhisar (Hierapolis), Karasandıklı (Bruzeus), Menteş (Stekteriom) ve Yanıkören (Otreus) önemli yerleşim merkezleri ve antik kentlerdir.
Sandıklı M.S. 395 yılından sonra 1078 yılına kadar geçen süre içerisinde Bizans yönetiminde kalmıştır. 1071 Malazgirt Savaşından sonra zamanla, Türkler bütün Anadolu’ya gelen Türkmen boylarının başında Kutalmışoğlu Süleyman, Mesut, Dolatan, Emir Alpyoluk, Afşin, Sanduk Beyler bulunuyordu. Afyonkarahisar ve Sandıklı bölgesi Dolatan ve Emir Sanduk kuvvetlerince Akdağ kesimine kadar, tamamen Bizanslıların elinden alınmıştır.
Selçuklular zamanında Germiyanoğulları, Sandıklı’yı çeyiz hediyesi olarak Yıldırım Beyazıt’a vermişlerdir. Böylece Osmanlı hakimiyetine geçmiş, Timur’un Anadolu’yu istilası ile Osmanlı hakimiyetinden çıkan Sandıklı, bir ara Karamanoğulları Beyliğinin elinde kalmış ise de, daha sonra tekrar Osmanlı hakimiyetine geçmiştir. Selçuklu Devletinin yıkılmasıyla Anadolu’ da irili ufaklı beylikler kurulmuştur. Germiyanoğulları bundan yararlanarak Sandıklı bölgesini hakimiyetleri altına almışlardır. Bu dönemde bazı eserler yapılmış ve şehrin tamiri 1325’te tamamlanmıştır. Ulu Camii, yine bu dönemde, 26 Mart 1379’da yapılarak ibadete açılmıştır. Adına ilk altın basılan ilçe olmasından da eski ve önemli bir yerleşim olduğu anlaşılmaktadır.
İstiklal Savaşı yıllarında Sandıklı ve köyleri Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ise de uzun sürmemiştir. İstiklal Savaşı sonucunda Türkiye Cumhuriyeti idaresine geçmiştir.
İlçenin ekonomisi hayvancılık ve tarıma dayanmakla birlikte son yıllarda sanayi ve ticaret gelişmiş ve, Hüdai Kaplıcaları termal turizm potansiyeli yönünden oldukça zengin ve ilçe ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır.
sinanpaşa
Afyonkarahisar-Uşak-İzmir karayolu üzerinde, il merkezine 33 km uzaklıkta bulunmaktadır. 1953 yılında ilçe olmuştur. Sincanlı ovasında doğu-batı ve kuzey-güney uzantılı, günümüzde izleri görünen antik yolların kavşağında, Kydyessus (Küçükhöyük) adıyla kurulmuş, Hitit dönemine kadar uzanan önemli bir merkezdir.
İlçemizin M.Ö. 4000 yıllarından günümüze kadar çeşitli medeniyetlere sahne olan yerleşim yeri olduğu, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır.
Sincanlı ovasının ortasında bulunan Küçükhöyük Kasabasında yapılan yüzey araştırmalarında, M.Ö. 3000 yıllarında buralarda insanların yerleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Zaman içerisinde Hititler, Romalılar, Bizanslılar hakimiyeti altında kalan yöremiz, XII. Yüzyılda Türklerin eline geçmiştir.
Osmanlı döneminde, Fatih Sultan Mehmet, II. Beyazıt ve Yavuz Sulan Selim zamanlarında önemli bir devlet olan Hersekzade Ahmet Paşa şimdi kendi ismi ile anılan Ahmet Paşa Kasabasına 1517 yılında yerleşmiştir. Mezarı Kasaba mezarlığı içerisindedir.
Sinanpaşa ilçe merkezine adını, Akkoyunlu Devleti’nin ileri gelen Beylerinden Mehmet Bey’in küçük oğlu Sinan Paşa’dan almaktadır.
30 Ağustos Başkomutanlık Meydan muharebesiyle perçinleşen Türk zaferiyle birlikte Yunanlıların işgalinden kurtarılmıştır.
Sultandağı
Afyonkarahisar-Konya karayolunun 68 km Sultandağlarının eteğinde kurulmuş Sultandağı, 1958 yılında ilçe olmuştur.
Bakır Devrinde kurulmuş olan Sultandağı çok eski bir maziye sahiptir. Bizanslılar ve Selçuklular zamanına kadar batı ve doğunun yol uğrağıdır. Ayrıca Anadolu-Bağdat İpek Yolu’nun Sultandağı’ndan geçmesi de ticari bir önem kazanmıştır.
Meyve bahçeleriyle ünlü ilçenin sınırları içerisine giren Eber ve Akşehir Gölleri, Taşköprü, Çiğdem Düzü, Asmalı gibi mesire yerleri, Sahipata Kervansarayı ve Hamamı, Laleli Çeşmesi, Buzluk Mağarası, Dort Deresi ve manastır başlıca gezip görülebilecek yerlerdir.
Fındık ormanlarıyla kaplı Balaban, Dumra, Küçük ve Büyük Kirazlı Yaylaları ise yayla turizmine elverişlidir.
Şuhut
İç Ege bölgesinin en doğusunda yer alan Şuhut’un il merkezine uzaklığı 29 km’dir. Şuhut 1946 yılında ilçe olmuştur. Şuhut ‘Keşkek’ yemeği ile ünlüdür. Önemli bir et ve patates merkezidir.
İlçe tarihinin Neolitik çağa kadar uzandığı Şuhut Hisar, Karaadilli, Kepirtepe Höyüğü’nün bu çağa ait eserler olduğu tahmin edilmektedir.
Hitit döneminde ise Afyonkarahisar ve Kütahya illerinde hüküm süren Mira Krallığına bağlı bir Prenslik olan Kuvalya’nın başkentinin Şuhut olduğu bilinmektedir. Şuhut’un netleşmiş biçimdeki tarihi ise, Akamas adlı Frig komutanın Truva Savaşlarına katılan ve mağluplar arasında yer alan birliklerini buraya kadar çekerek M.Ö. 1180 yıllarında ‘Synnada’ kentini kurmasıyla başlamaktadır.
M.Ö. 3500’lere kadar uzanan tarihi içinde Roma döneminde bir başkent ve medeniyet merkezi olmuştur. Türk hakimiyetine girdiğinde (1219) İslam askerleri içinde bulunan Şeyh Şuhudi Ömer Efendi’ye izafeten ‘Şuhut’ adını almıştır.
Türk hakmiyetindeki Şuhut, 1150 yıllarında Orta Asya’nın güneyinde göç eden Akan Boyu Türklerince kurulmuştur.
Kurtuluş Savaşımızda ise Şuhut, kısa süre de olsa Ulu Önder Atatürk’ü, dolayısıyla Başkomutan karargâhını ağırlama şerefine erişmiş bir ilçemizdir. Atatürk’ün konakladığı ev 2004 yılında sayın Valimizce restore ettirilerek ve ziyaretçilere açılmıştır.
İlçede Tazlar köyü orman içi piknik alanı, Başkomutan Milli Parkı, Büyük Taarruz Şehitliği, Çiğiltepe Albay Reşat Anıtı, Yıldırım Kemal Şehitliği, Sinanpaşa ve Kureş Baba(Boyalı) Külliyeleri, Otuziki İnler, Çoban Su Uçtuğu, Kırka Göleti, Serban Göleti gezip görülebilecek yerlerdir. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:22 | |
| YAPMADAN DÖNME*
Afyon Kaplıcalarının şifalı sularına girmeden, * İhsaniye-Ayazin (Metropolis) bölgesi, Sandıklı Akdağ -Tokalı Kanyonu, İscehisar'daki Peri Bacalarını görmeden, * Afyon Arkeoloji Müzesi, Ulu Cami, İmaret Cami, Afyon Kalesini gezmeden, * Kaymaklı ekmek kadayıfı yemeden, * Bayat'ın kök boyalı kilimleri ve Dazkırı'nın ipek halısından almadan, | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:24 | |
| | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:25 | |
| | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:26 | |
| Kültürel Detaylar
Dil
Edebiyat :
Halk Şairleri : Harabi, Turabi, Hicazi, Salih Dehşetî, Aşık Zülali, Kalaycıklı Hakkı, Figri, Yoksul Derviş (Şemsettin Kubat), Aslı Bacı (Münevver Tolun), Fakı Eder gibi ozanlarıyla Afyonkarahisar Halk Edebiyatı çok zengin bir yapıya sahiptir.
Anlatmalar :
Destanlar : Destanların Afyon edebiyatında ayrı bir yeri vardır. Afyonkarahisar Kalesi, tarihe damgasını vurmuş çeşme, kervansaray, köprü gibi tarihi eserleri, tarihte geçirdiği deprem, yangın, kaza gibi doğal afetler, Afyon şehri, Afyon’un kurtuluşu, haşhaşı ve diğer bazı ürünlerin üzerine söylenmiş ve yazılmış bir çok destan vardır. Bunlardan en ünlüsü ise Çizmeci Zade’nin 1318 (1902) yılında Afyonkarahisar’da vuku bulan yangını anlatan yangın destanıdır.
Efsaneler : Afyonkarahisar efsane ve menkıbelerinde işlenen konular ağırlıklı olarak Anadolu, Ay ve Güneş, hayvan, taş kesilme, yalancılık, rüya, gaipten duyulan ses, tükenmeyen yiyecek, ağaç-kuru ağaç, su motiflerinin işlendiği görülür. Afyon efsaneler bakımından çok zengindir. Ancak bunlardan bir kısmı henüz derlenmemiştir. Kadınana efsanesi, Hüdai (Hüzai) efsanesi, Erenler pınarı efsanesi, Karakuyu efsanesi, Şahitler kayası efsanesi derlenen efsanelerin en ünlüleridir.
Masallar : Genelde bütün yörelerimizde anlatılan masallar benzerlik arz etsede anlatıcının yaşadığı çevreden ilave ettiği unsurlar sebebiyle küçük farklılıklar gösterebilir. Bir kısmı derlenmiş ve üzerinde çalışma yapılmış olan Afyonkarahisar masalları, bölgesel özelliklerinin yanı sıra genelde Dede Korkut hikayelerindeki anlatışları ve temaları taşır.
Şiirler : Afyonkarahisar’lı onlarca şairin yüzlerce şiirinde ağırlıklı olarak işlenen temalar, aşk, sevgi, tabiat, vatan, yurt, kahramanlık, zafer, kurtuluştur. Şiirlerde mahalli ifadelerin çok yer alışı da dikkat çeker.
Türküler : Afyonkarahisar’da türküler bakımından çok zengin yörelerimizden biridir. Karahisar kalesi, Al Fadimem, Allı Gelin, Taş Başını Yol Eder, Dam Başına Asagoymuş Galbırı, Hatçem Çıkmış Gül Dalına, Çemberim Dalda Kaldı, Su Gelir Güldür Güldür gibi Afyonkarahisar Türküleri yurdun dört bir yanında söylenmektedir.
Ninniler : Ninnilerin hoş geliyor Koyun ile koç geliyor Sen ağlama gülüm Baban seni çok seviyor ninni...
Ninni deyip bellediğin Al bağında doladığın Seni Hak’tan dilediğim Uyusunda büyüsün ninni...
Maniler :
Kalden iniş m’olur? Ham demir gümüş m’olur? Yar dedim de bir öptüm Sonradan dönüş m’olur?
Maniye maraz derler Güzele kiraz derler Senin gibi kaynanaya Küllükteki horoz derler
Afyon’un çarşısına Gün doğar karşısına Hiç insan aşık mı olur Kapı bir komşusuna
Tekerlemeler :
Allı kiraz Ballı kiraz Bana gel biraz Kiraz vakti geçti Gel beraber oynayalım Eşim seni seçti Kalem kaşlar Kalbur kulak Bitli çanak
Ağıtlar : Anadolu’da çok yaygın olan ağıt geleneği zengin bir kültüre sahip olan Afyonkarahisar’da özellikle Emirdağ Türkmenleri arasında çok yaygındır. Bu ağıtlarda halkın çektiği çileyi, yaşadığı ızdırabı, akıttığı gözyaşını, gönlünün derinliklerindeki ateşi, bütün samimiyetiyle görmek mümkündür.
Kalıplaşmış Sözler :
Deyim ve Atasözü :
Deyim : Afakanı kalkmak, ahı tutmak, burnu kaf dağında olmak, fikir tası delik olmak, hatır yıkmak, hatır yapmak,
Atasözü : İki çıplak bir hamama yakışır, yılanlar öldü kurbağalar bey oldu, zenginin delisi garibin ölüsü bilinmez, kilitleme hırsız olur söyleme arsız olur, ölüye gidince ağla düğüne gidince oyna.
Bilmeceler : Gelir bir bir Gider bir bir Gelen gider Giden gelmez (Doğum-ölüm) | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:28 | |
| Hayatın Dönüm Noktaları
Doğum Gelenekleri
Geçiş dönemlerinin ilki olan doğum geleneklerine ilişki geleneksel uygulamaların çoğunlukla bırakılarak modern tıptaki uygulamaların benimsendiği söylemek mümkündür.Ancak doğum öncesinde,sırasında ve sonrasında bazı geleneklerin,inanış ve uygulamaların devam ettirildiği gözlenmektedir.
Bunlar doğum öncesi çocuğun cinsiyetinin tahminine dönük bazı inanışlarla birlikte doğum hazırlıklarının yapılması şeklindeki uygulamalardır. Genelde çocuğun cinsiyetinin belirlenmesine dönük inanç Türkiye genelindeki gibi tatlı yenmesi ile oğlan, ekşi yenmesi ile kız olacağı inancı Afyonkarahisar’da da yaygındır.
Doğumla ilgili yapılan hazırlıkların da aile içerisinde paylaşılması gelenekselleşmiştir. Babaanne (hastanede giyecek ve hediyeler), doğacak çocuğun doğum sırasındaki kıyafetlerin hazırlanmasını, anneanne de annenin doğum sonrasındaki ihtiyaçların hazırlanması(çocuğun odasının düzenlenmesi vb. gibi) anneanneye verilmiş gibidir. Doğum sırasındaki geleneksel uygulamalar modern tıbbın uygulamaları ile kaybolurken doğum sonrası uygulamalar yine geleneksel bir biçimde devam ettirilmektedir. Loğusaya yaklaşım çocuğun göbek kordonu, yıkanması, ad koyma, kırk basması ve al basmasına dönük adetler bilinen şekillerde Afyonkarahisar’da da görülmektedir.
Bunlar; - Çocuk eve geldikten sonra yıkanması adeti sırasında koltuk altları kokmasın diye tuz sürülür. Bazen de cildin güzel olması için gül suyu sürülür.
- Çocuğun göbek kordonunun düşmesinden sonra, göbek kordonu inanca göre okul bahçesine, ev içinde bir yere, cami avlusuna veya ilerde olması düşünülen bir mekana gömülerek saklanır.
- Doğumun ilk haftasından sonra loğusa ziyaretine gelenler, mutlaka hediye getirirler (havlu, çorap, çocuk çamaşırı, meyve suyu, çiçek, vb. gibi).
- Loğusa ziyaretine gelenlere “loğusa şerbeti ikram edilir”.
- Loğusa kadın ve çocuk asla yalnız bırakılmazlar.
- Loğusa kadını al basmasından korumak için kırmızı bir kurdele veya taç başına takar.
- Loğusa kadınlar ve çocuklar kırkları çıkmadan bir araya getirilmezler ve karşılaştırılmazlar.
- Loğusa ziyaretine gelen yakın akrabalar, yemek takımları getirirler. Yemek takımının içinde; tavuk sulu pirinç çorba, tavuk, muhallebi, mayalı hamurdan yapılan çörek, kaymak ve meyve bulunur.
- Doğumdan sonraki ikinci hafta, ad koyma adeti ve töreni yapılır. Ad koyma töreninde babaanne tarafından yemek verilir, bu yemek takımı içerisinde çorba, parça et veya kebap, dolma, börek, fasulye, bamya, meyve ve eskiden hoşaf bulunurdu. Bu yemekten sonra aile büyüklerinden birisi veya hoca çocuğun kulağına ezan okuyarak istenilen ismi söyler ve “adını ben koydum yaşını Allah versin” diyerek tören bitirilir.
- Annenin ve çocuğun kırklanması töreni de babaanne tarafından gerçekleştirilir, anne ve çocuk kırklandıktan sonra anneanneye “Kırk kovalama”ya yatıya giderler. Birkaç gün sonra da baba anne ve çocuğu almaya gider.
- Çocuk görme ziyaretleri de bundan sonra da devam eder, gelen misafirlere kaymak sürülmüş mayalı çörek ikram edilir.
- Bebeğin ilk dişi çıktıktan sonra da düzenlenen törene ”diş göllesi” adı verilir. Gölle; buğday, nohut, fasulye haşlanıp içine fındık, ceviz, kuru üzüm gibi çerezlerin de konularak yapılan, tuz veya şekerle ikram edilen bir çeşit yiyecektir.
- Diş göllesinde tepsiye konulan makas, ayna, para vb. gibi araç gereçlerden birisinin çocuk tarafından alınması gelecekteki mesleğinin tahminine dönük olarak nitelendirilir.
Sünnet Gelenekleri
Sünnet yaşı kırsal kesimde daha küçükken, kent kesiminde okul çağını bulmaktadır. Geleneksel sünnet törenleri kısmen yerini modern eğlencelere de bırakmıştır. Sünnet yaşına gelen çocuk, büyük çoğunlukla sünnetçi olarak bilinen sıhhiye veya teknisyenlere kısmen de hastane ve kliniklere götürülerek sünnet ettirilir.
Sünnet töreninin bir yanı dini motiflerle ilgilidir. Burada sünnet sırasında veya sonrasında dualar ve mevlüt okutulması, sonrasında da düğün ve eğlence yapılması sözkonusudur. Bu törenlerden önce de çoğunlukla sünnet gezmesi araçlarla dolaştırma şeklinde olur. Eskiden at ve fayton üzerinde gezdirmek daha yaygındı. Geleneksel uygulamada gözlenen yemek verme adeti tüm diğer davetlerde olduğu gibi sünnette de yer alır. Sünnetteki “sıra yemeği”nde pilav üstünde et veya özbek pilavı, hoşaf, börek, tatlı, mevsimine göre meyve ve son olarak da bamya ikram edilir.
Sünnette sünnet olan çocuğa yakın akrabaları ve konu komşunun hediye verme adeti bilindiği şekilde gerçekleşir. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:30 | |
| Evlenme Gelenekleri
Düğün törenleri şehir ve kasabalara göre değişik özellikler taşır. Hatta bu özellikler köylerde dahi farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar söylenen çeşitli türkülerle belli olur. Afyonkarahisar çevresinin "Kına Türküsü" gerek güftesinin gerekse bestesinin özelliği bakımından farklı olup, düğünde kız ve oğlan evinin durumunu açıkça anlattığını ilimiz düğünlerinde göreceksiniz.
Afyonkarahisar'daki evlenme törenleri sırasıyla şöyle oluşmaktadır. Dünür gezme (Görücülük), söz kesilip kahve içme, nişan (yavuklu olma), şerbetinin içilmesi karşılıklı sini (Tepsiyle baş üstünde nişan hediyesi olan şeker, çerez, iç çamaşırı, mendil, çorap vb. hafif eşya) gönderilmesi, sini ardı (nişan tepsilerinin karşılıklı gönderilmesinden sonra kız evince yapılan yemek) ziyafeti, kandillikler (kandil günlerinde gönderilen kına ve kandil helvası,buna karşılık kız evinden oğlan evine bir tepsi ağzı açık, (bir çeşit börek veya lokma) gönderilmesi, Hıdırellez daveti (nişanlılık zamanı hıdırelleze rastlarsa oğlan tarafından "Hıdırellezlik" gönderilir, kuzu kesilen yemekli kır daveti) yapılır. Bayramlık (kız evinden oğlan evine, oğlan evinden kız evine karşılıklı çamaşır), Kurban bayramında ise süslenmiş koç (oğlan evinden kız evine) gönderilir.
Nişandan düğün haftasına kadar bu töre ve gelenekler eksiksiz ailelerin maddi durumuna göre yapılır.
Düğün haftasından önce iki aile, düğün, nikah ve esvap kesimi gününü tespit eder, hazırlıklara başlanır. Gelini oğlan evi tarafı tanınmış bir mağazaya davet eder. Mağazada gelin için alınacak giysi ve gelinlik vb. eşyaya bakılır. Buna "Esvap Kesme" adı verilir.
Esvap kesmeyle beraber, her iki taraf düğün için yakın1arı (eş, dost ve akraba) davet etmek üzere “Okuyucu” adı verilen birer davetçi tutarlar veya davetiye kartı gönderirler. Bu kadın okuyucular düğün sahibinin yakınlarını ev ev dolaşarak düğüne davet ederler. Böylece düğün başlamış olur.
Düğün 3 gün devam eder. Çarşamba günü devam eden düğünde gündüz oğlan evinde yemek davetleri öğleden itibaren başlar.
Akşam yemeğine daha çok gençler (damadın arkadaşları) davet edilir. Aynı gün öğleden sonra "Saç kesme" yapılır. Oğlan evinden kaynananın başkanlığında kalabalık bir kadın grubu kız evine gider. Kız evinde en az iki defçi kadın oğlan evinden gelen kadın grubu ayakta def çalarak ve türkü söyleyerek düğün evinin merdiveni başında veya taşlığında karşılar. Misafirler kız evinden çağrılmış olup, davetlilerle birlikte toplanırlar. Çengiler durmadan türkü söylemeye devam eder. Gelin kız, kaynananın bulunduğu yere gelir, kaynananın ve misafirlerin ellerini öptükten sonra, kaynananın önüne diz çöker. Önce kaynana görümce, teyze, yenge (amca. dayı hanımları) birer ikişer saç telini kesmek suretiyle "Saç Kesme" töresi yerine getirilir. Bu törende kaynana geline ziynet olarak ne takacaksa (Altın, inci, gerdanlık, küpe, bilezik, vb.) sırasıyla takar. Tören bittikten sonra gelişlerinde olduğu gibi giderlerken de çengiler ayakta çalarak uğurlarlar. Saç kesme töreninin akşamı "Kına Gecesi" yapılır.
Oğlan evinde kına gecesi: Oğlan evinde bir miktar kına ile gerekli mumlar hazırlanarak kız evine gönderilir. Bu gecede damadın arkadaşları çoğunluktadır. Kına gecesinde sağdıcın görevi çoktur. Misafirleri sağdıç karşılar, ağırlar.
Kız evinden bir grup oğlan evine hayırlı olsun diye gelir. Bir odada içkili sofra ve saz heyeti kurulur. Vakit yatsıyı geçince kına yakma törenine başlanır. Bir tas içinde karılmış kına önce damadın, sonra sağdıcın sağ elinin üç parmağına (yarım el) yakılır. Kına yakılmaya başlarken baz heyeti ve düğünde bulunan gençler Kına Türküsü söylerler. Kına yakıldıktan sonra damat ile sağdıç babanın ve aile büyüklerinin ellerini öperler.
Kız evinde kına gecesi: Saç kesme töreni gecesi oğlan evinden yine başlarında kaynana kalabalık bir grup kız evine gelir. Karşılama gündüz ki gibidir. Gelin kız ve sağdıç el öperler. Gelin kızın avucuna bir parça kına konularak, bunun üzerine bahşişler verilir.
Kız evinde eğlence oğlan evi gittikten sonra daha çok olur. Kızın arkadaşları etrafını sararlar ve binbir özentiyle ellerine ve ayaklarına kına yakarlar. Kızlar defçinin eşliğinde kına türküsü söyleyerek geç saatlere kadar eğlenirler.
Kız tarafı kına yakanlara haşhaşlı pide, öğme, reçel, peynir, zeytin gibi yiyecekler ikram eder.
Oğlan ve kız evinin ileri gelenlerinden birer grup birbirlerini ziyaret ederek hayırlı olmasını dilerler.
Kına gecesinde söylenen kına türküsü şöyledir:
Kınası karılır tasta Oğlan evi pek havasta Kız anası kara yasda
Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun
Tuz kabını tuzsuz koyan Koca evi ıssız koyan Anasını kızsız koyan
Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun
Ana hamama vardın mı? Yunduğum yeri gördün mü? Şimdi kıymetimi bildin mi?
Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun
Kaya dibi karıncalı Yanı çifte görümceli Hem dayılı hem amcalı
Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun
Kaynanam hamama varsa İki ayağı birden kaysa Hamam taşı bana kalsa
Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun
Atlayıp geçer eşiği Sofrada kalır kaşığı Gelin evlerin ışığı
Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun Kızımız gidiyor Nazımız gidiyor Bugün akşamlık akşamlık Yarın öğlenlik öğlenlik Misafir kaldı Söylemez oldu
Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun
Gelin Alma: Perşembe sabahı her iki tarafta da hareketlidir. Oğlan evinden kız evine bir kamyon gönderilir. Bu kamyona çeyizler yüklenir. Kızın çeyizi sandık, yatak odası takımı, halı, koltuk takımı, battaniye, yatak takımı ve mutfak takımından (tencere, tabak, çatal bıçak takımı, çay takımı, fincan takımı, su takımı, su ve ocak düğümleri, tepsi, vb.) oluşur. Çeyizle beraber kız evinden giden kadınlar çeyizleri asar ve gelin odasını hazırlar.
Gelin hazırlanır, gelin almak üzere oğlan evinin akrabaları ve kaynana kız evine giderler. Gelin kızın babası yakın akrabaları duvak örterler, görümlük para verirler. Bu tören çok hazindir. Duvak örtülünce kaynana gelini arabaya bindirir. Hareket etmeden önce dua okunur. Akrabalar oğlan evine giderler. Oğlan akrabaları ve kayınpeder gelini beklemektedir. Gelin evin önüne gelince arabadan inmeden bir kurban kesilir. Gelini arabadan kayınpederi indirir. Gelin orada bulunanların elini öper. Duvağı örtülüdür. Oğlan evinin akrabaları el öpme sırasında geline görümlük hediyeler verirler. Ziynet eşyası takanlar da olur.
Cuma: Cuma günü öğleden sonra kadın misafirler gelin görmeye gelirler. Kız evi üzüntülü, oğlan evi neşelidir, gülünür, eğlenilir. Böylece düğünün bir kısmı bitmiş olur.
El öpme Daveti: Pazar günü kız evi, oğlan evine bir tepsi baklava (Pazar Baklavası) gönderir. Baklavayı götüren kadın kadınları öğle yemeğine, erkekleri akşam yemeğine davet eder. El öpme daveti pazartesi günü yapılır. Bu yemek çok çeşitlidir. Yemekten sonra kahve içilir, kız evinin yeniden aldığı dürüler dağıtılır.
Çeyiz indirme daveti: El öpme davetinden bir kaç gün sonra oğlan evi kız evinin kadınlarını öğle, erkeklerini akşam yemeğine davet eder. Bu davetin amacı asılı duran çeyizlerin indirilmesi düğünün bittiğini gösterir.
Askerlik –Gurbetlik
Askere gidecek olan gence, kimi yerlerde kına yakma adeti görülmektedir. Bununla birlikte asker yemeği veya asker eğlencesi adı altında “sıra yemeği” ile birlikte bazen içki de sunulur. Bu yemekte genelde pirinç çorbası, bütün et, patlıcan musakka, yalancı dolma ve kaymaklı ekmek kadayıfı, baklava ve en sonunda bamya sunulur. Askere gidecek olan gencin evinde yapılan bu eğlenceye daha çok gençler ve yakın arkadaşları davet edilir. Bir başka davet usulü de askere giden gencin yakın akrabalarından başlamak üzere yemeğe davet edilmesi şeklinde gerçekleşir. Son yıllarda adet olduğu üzere tüm eş ve akrabalarının katılımı ile bazen davul -zurna eşliğinde otogarlardan uğurlanarak askere gönderilir. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:31 | |
| Ölümle İlgili Adet ve İnanışlar
Yaşamın son geçiş dönemlerinden olan ölüm adet ve inanışları, çoğunlukla dinsel motifler içerisinde yapılmaktadır. Cenaze işleminin duyurulması, cenazenin yıkanması ve gömülmesi usul ve adetlerinde dinsel geleneklere uygun olarak yapılır. Mezara gömülmesinden sonraki gelenekler; diğer bölgelerdeki geleneklerden farklı değildir.
-Ölü evinde aş kaynamaz.
-“Ölüyü böreksiz, düğünü beleksiz(hediyesiz) yapma” diye bir söz vardır. Dolayısıyla ölü evine yemek getiremeyen eş-dost şeker, pirinç, yağ gibi ihtiyaçları getirir.
-Ölünün gömüldüğü günün ertesi günü cenaze yakınlarından birisi “sabah ziyareti falanca camiden” diyerek seslenir ve ertesi günü belirlenen camiden sabah namazı sonrasında mezarlığa gidilerek yasin okunur. Bu ziyarete gelenlere de dört başı mamur kahvaltı yaptırılır. Defnedildikten sonraki Perşembe günü “son günü”ne buyrun denilerek yemek verilir. Yemekten sonra kuran, mevlüt okunur.
-Ölünün kırkında ve elli ikisinde yine aynı dualar okunarak pide, bükme veya pişi ikram edilir.
-Ölen kişi genç ise cenaze sahibi düğüne çalgılı çengili yerlere gitmez.
-Genç yaşta ölen bir kadının kocası yeniden evlenmek isterse yakın akrabasından bir erkek evleneceği gün mezarın hece tahtasına boduçu(pişmiş toprak testi) çarparak kırar ve “kulağın duymasın kocan bugün evleniyor” diyerek mezara seslenir. Burada amaç muradını almadan ölen kadının gözünün arkada kalmaması ve yeni aileyi huzursuz bırakmamasıdır.
-“Gelinle cenaze beklemez, vakti gelince uçurulur” düşüncesi ile yaşamın devamını sağlayan her iki olayda adet ve gelenekler çerçevesinde gerçekleştirilir. Ancak düğünde eğlence yapılmaz.
İlimizde ayrıca, “imece, aşure, sıra geceleri (gezekler)” gibi gelenekler de vardır. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:41 | |
| Halk Oyunları
OYUNLARIMIZ:
Afyonkarahisar’da eskiden mahallî halk oyunlarını oynayanlar, kılıç-kalkan ve zeybek oyunlarını sergileyenler, özel giysilerini giyerler ve görünüm itibariyle heybetli, alımlı bir efeler grubunu temsil ederlerdi. Beldemizde oynanan kırık havalar, aşağı yukarı aynı ritimde seyreder. Örnek olarak 9/8’lik aksak usûlünde olan “Hezin Hezin Gir Kapıdan” adlı türkümüzde sazlar çalarken; karşılıklı iki oyuncu, çoğu kez ellerinde şimşir ağacından yapılmış kaşıklarla, sazın melodisine uyarak, kaşık vuruşlarıyla aynı anda ritm tutarak oynarlar.
Kırık Oyun Havaları oynarken kesinlikle ayaklar, dizden arkaya bükülerek veya hoplayıp zıplayarak oynanmaz. Ayrıca göbek de hareket ettirilmez. Gerdan kırma, omuz silkme(oynatma) gibi hareketler kesinlikle yapılmaz.
Oyun oynarken, dizler hafif öne doğru bükülür. Gövde de arkaya doğru dik olarak eğilir. Sol ayak yana açılırken, sağ ayak da onun yanına getirilir. Aynı hareket, sağ ayak açılırken sol ayak da yanına getirilmek suretiyle oyun devam eder.
Bu hareketlerle her iki oyuncu da aynı anda, sazın ritmine uyarak tatlı ve yumuşak hareketlerle yapılır.
Gövde; dizlerin hafif bükülmesi ile sağa ve sola sallanarak oynanır. Kollar ise, dirsekten yukarı ve aşağı hafif hareketlerle bükülür. Oyun aynı figürlerle seyrini devam ettirir. Kırık oyun havalarını erkekler oynadığı gibi, kadınlar da erkek elbisesi giyerek sergilerler.
HAYDİ GÜZELİM
(Kırık Zeybek) Haydi güzelim kundurana tek tek bas Ben seninim ister öldür ister as
Haydi güzelim kundurama kum doldu Bu şişeler senin için dün doldu
Haydi güzelim kunduramın tabanı Ben olayım sürünüzün çobanı HAYDİN GÜZELİM (Zeybek Havası) Haydin güzelim at olur da depmez mi Haydin kibarım bağ da bülbül ötmez mi Haydin güzelim bülbül öttüğü yerde Haydin kibarını gonca güller bitmez mi?
Haydin güzelim ata vurdum bir deynek Haydin kibarım gerdanı benek benek Haydin güzelim yazın beraber idik Haydin kibarım kışın ayırdı felek
DAM BAŞINA ASA KOYMUŞ
Dam başına asa koymuş galbırı Bekârları yatağından galdırı(r ) Bu dert bizi iflâh etmez öldürü (r )
BAĞLANTI - Aman yadlar evleriniz nerd’olur Eller sarar yüreğime derd olur Aman aman ellere demem
Kap(ı) ardına asa koymuş eleği Anasının möhür gözlü meleği Yiğitlerin bir tanecik dileği
Aman yârim evleriniz nerd’olur Eller sarar yüreğime derd olur Aman aman ellere demem
Yeni çıkmış kestanenin daline Beni koymadılar kendi halime Kamalar mı soka(yı)m kendi kalbime
Aman yarim evleriniz nerdolur Eller sarar yüreğime derdolur Aman aman ellere demem
HEZİN HEZİN GİR KAPIDAN
(Fadik Türküsü) Hezin hezin gir kapıdan Sensin gönlümü avudan Yatamadım mis kokudan Aman Fadik, edalı Fadik Gümüşten dökmeli Fadik BAĞLANTI - A yârim aman, ellere demem
Oynayışın, sallanışın del’etti beni Aman aman kül etti beni
Gökyüzünde parlayanlar Ah hele yıldız değil mi Bizi baştan çıkaran da Ah hele o kız değil mi?
A yarim aman, ellere demem Oynayışın, sallanışın del’ettin beni Aman aman kül etti beni
Fadik, Fadik okkalı Fadik Her yanların dökmeli Fadik Ben de şaştım, sen de şaştın Nerelerden öpmeli Fadik A yârim aman, ellere demem Oynayışın, sallanışın del’ettin beni Aman aman kül etti beni
Hezin hezin gel buraya Seni alırlar araya Şeftalisi on paraya
Aman eller, canım eller Mani söyler dudu diller Oynayışın, bulanışın Del(i ) etti beni Kül etti beni, ellere demem | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:46 | |
| Geleneksel Giysi
HALK OYUNLARINDA KULLANILAN GİYSİLER
Mahallî Giyim Kuşam:Yurdumuzda il ve yöresine göre halk oyunlarında günlük Türk giyisilerinin dışında kalan eski giysilerin yer alması bir gelenek olarak sürdürülmektedir. Mahalli giysilerimizde efe, zeybek, kabadayı, kızan, seymen, ağa gibi giysilerinde ki bazı parçaları oyun giysilerimizde de görülmektedir. Yapılan araştırmalara göre yöremizde giysi olarak en çok özellik taşıyanları, Emirdağ ve Dinar yörelerinde bulunmaktadır. Bu yörelerde yaşayan halkın çoğu Türkmen aşiretinden oluşmaktadır.
Kadın Giysileri:
Göynek;Özellikle sarı bürümcük veya şile bezi denilen kumaştan dikilen, bol, yakasız, önden düğmeli bir giysidir. Kalçaları örtecek uzunlukta, yanları ufak işlemelidir. Şalvarın dışında kalır. Halk arasında “kara boyalı göynek” de denir.
Şalvar:Kırmızı desenli kumaştan dikilir. Şalvarın içine bazı yörelerimizde kaput bezinden yapılmış ayrıca bir şalvarın giyildiği de görülür. Her yerde olmasa bile yanlarında işlemeleri vardır. Belden topuğa kadar uzanır.
Zıbın: Bazı yörelerimizde “cepken” de denilmektedir. Bir adı da “kolçaklı zıbın”dır. Bazılarının kol ağızlarında hayvan figürü olduğu görülmektedir. Göğüs altında tek düğmelidir. Kolları ve önü hep işlemelidir.
Birzak: Emzikli kadınlar kullanır. Zıbının üzerinden bele kadar takılır. Boyundan ve sırttan bağlanır. Göğüs üstü sıkı, aşağısı boldur. Kadının rahatça çocuğunu emzirmesini sağlar. İpek, basma veya parça kumaştan dikilir.
Kuşak: Şalvarın üstünde bele arkadan bağlanır. Arkadan üçgen görünümü verir.
Peştamal: Boyuna çizgili ipekli kumaştan yapılmış bel büzgülüdür. Arkadan öne sarılır. Belden 3-4cm. genişlikte kola geçecek kısmı vardır. Dizin altına kadar uzanır. Önde iki katlıdır, büzgüleri bele eşit aralıklı şekilde dağıtılır ve kolun arkasında bağlanır. Kuşak, şalvar ve peştamal, birlikte günlük giysi olarak kullanılmaktadır.
Alaca: Peştemalin başka bir türüdür.Alakoyun yününden kadınlar kendileri dokurlar. Önce koyunun yünü incecik eğrilir, kök boyası ile boyanır ve yumak yapılır. Mısır koçanlarına sarılır ve dövende dokunur. Düz ve baklava şeklindedir.
Çorap: Kadınlar çeşitli motiflerden ördükleri çorapları giyerler. Motifler kadının iç dünyasını yansıtır ve üzerine çarık giyilir.
Baş: Çuhadan yapılmış kırmızı fesin üzerine “çeki” adı verilen işlemeli, oyalı, pullu örtü takılır. Fes üzerine iki sıra altın dizilir. Buna “penez” adı verilir. Fesin tepesinde (tam ortasında) tepelik denilen gümüşten bürgüyü tutacak aksesuarlar vardır. Üzerinde “neil” veya “bürgü” adı verilen örtü bulunur. Bazı yörelerde arkasına pullu çiçek takılır.
Pullu Çiçek: Puldan veya kuru karanfilden yapılır. Karanfiller ıslatılarak ipliğe dizilir, arada ufak boncuklar da bulunur.Pullu çiçeğin dik durması, kadının mutluluğu; zülüfle birlikte sarkması, evlenmek istediği anlamına gelmektedir.
Takı: Gök boncuktan altın veya gümüşten takılar takılır. Her genç kız, gümüş küpe takar, ayrıca kuru karanfil ve çiçeklerle bezenmiş kolyeler takılır.Bunların arasında paralar bulunur. Genç kız ve kadınlarda özenle takılan zülüfler vardır. Ancak yaşlı kadınlarda bırakılan zülüf, pek hoş karşılanmaz, ayıplanır.
Üç etek: Genellikle kına gecelerinde giyilir. Özellikle dikine çizgili kumaştan yapılır. İkisi önde, biri arkada olmak üzere üç adet etekten yapıldığı için bu adı almıştır. Üç eteğe “enteri” de denilmektedir. Yırtmaçları ve öne gelen dilimleri bulunur. Simli ipekle veya kaytanla işlenir.
Erkek Giysileri :
Dinar ve Emirdağ yörelerinde özellikle erkek giysilerinde efe, kızan ve zeybek giysileri görülmektedir. Eski giysilerde Afyonkarahisarlı erkekler, başlarında fes, fesin üzerinde ince koyu renkli sarık, üzerine de yine koyu renkli yazma bağlarlar ve yanda düğümleyerek omuz üzerine düşürürlerdi. Bazılarında yarım kilodan fazla ağırlıklı olan püskül de sallanırdı. Erkeğin tamamen saçları kesilir ve saç gözükmezdi. İçte, içlik(işlik) kullanılır, üzerine kolsuz bir yelek giyilir ve kuşak içine sokulur. Önden ilikli yapılır ve düğmeleri ipliktendir.Yeleğin ilikli kullanılması gerekir. Onun üstüne kolu ve kol uçları geniş bir cepken giyilir, parmakların ikinci boğumuna kadar kol uzar. Cepkenin üzerinde de kolsuz bir camedan bulunur. Alt ta bol kumaşlı, kenarları işli, geniş ve kısa bir şalvar giyilir. Bu şalvar, diz kapağı altına kadar uzanır. İçte bel kuşağı beli sıkı tutmak için kullanılır.
Dışta şalvar ve yelek vardır. Cepken uçlarını içine alacak genişlikte dış kuşak kullanılır. Bunun içine gümüş tabaka (sigaralık), kehribardan sigara ağızlığı, sapları gümüşten işlenmiş kama ve yatağan veya “çift kulaklı” adı verilen kesici silahlar bulunur. Üzerine tek bağla (kayışla) bağlanan “efe silahlığı” takılır. Göbek altından göğüs boşluğuna kadar bir genişlikte olur. Vücudun yan kısımlarına kadar uzanır. Bu iki kısmı, ince arkadan tutturulmuş tek kayış birleştirir. Üzerine yağlık (büyük el mendili) veya dışa yarısı sarkacak biçimde, silâhlık üzerinden kuşağa sokulur.
Ayakta “tozluk” ile “dizlik” kullanılır. Bunlar uzun yün üzerine giyilir. Dizlik, diz kapağı altına kadar gelir ve ön kesiminde dizin yere teması durumunda yerde bulunan çizici ve kırıcı şeylerden korunması için kalkan gibi çıkıntılı yapılır. Ayaklarda uzun konçlu, altı tabanlı kundura veya küçük boy mes gibi çizme kullanılmaktadır.
Bazılarında içdonlar uzun olup, dizler tozluk içine sokularak örtülür. Diğerlerinde ise, dizleri açıkta bırakan ”topdon” giyilmektedir. Bir kısmı da uzun ağızlı çizme kullanarak koncu diz kapaklarına kadar çıkartır. Bu ayakkabı sebebiyle dizlik yada tozluk kullanılmamış olur. Erkek giysileri; mavi, lâcivert, dekani renkte çuha üstüne, kaytan işlenerek yapılmaktadır.
Giyim-Kuşam (geleneksel kıyafet)
İlimizin mahalli özelliklerini taşıyan giyimler, daha çok geleneği sürdüren yerli halkı düğünlerde giyerler. Elbiseler genel olarak aynı olmakla beraber ilçe ve kasabalara göre bazı değişikliklere uğramıştır. Bu farklılık yöresel gelenekler, farklı zevkler, iklim şartları ve tarihi olaylardan dolayı ortaya çıkmıştır. Bazen şehirdeki hanımlar anne ve nine hatırası olarak eski elbiseleri kıymetli diğer eşyalarıyla birlikte sandıkta muhafaza etmektedirler.
Başlar ve başlıklar:
Başlıklar genel olarak ikiye ayrılır; bunlarda birincisi hazır olarak yapıldıktan sonra giyilir, ikincisi ayna karşısında doğrudan başa yapılır. Hazır başlıkların bazıları tas, tepelik, fes, arakçin (rakçinde denir) taç, tozak ve hotozdur.
Başlıklar giyimin en önemli kısmını bölgenin geleneğini ve zevkini belirler. Sağa sola eğmek veya dik kullanılarak kişinin durumu anlatılmaya çalışılır, örneğin bazı yerlerin başlıklarında süs olarak kullanılan altın miktarı evlilik yıllarını gösterir. Bazı yerlerde ise bu durum başa bağlanan yemenilerin sayısı ile belirtilir. Nişanlı gelin, kız, dul evlenmek isteyen veya istemeyen genç kızın başlıklarıyla evli kadın başlıkları farklıdır. Bazı bölgelerde ise genç kızlar evleninceye kadar tek baş örtüsü kullanılır. Bazı başörtülerinin kenarlarında çeşitli renkli oyalar dikilir, bazılarının iç kısımları işlemelerle süslüdür.
Peşli entariler:
Bunların bir kısmı ayakların görünmesine elverişli uzunluktadır. Bazılarının uzunluğu ise bir bucuk boya yakındır. Bu büyük özellikleri etek uçlarının veya münasip yerlerinin kaldırılarak bele sokulması ile kıvrıntılar yapılmasıdır. Genellikle kollar uzundur. Düz ve kadifeden yapılmış olanları el ile işlemelidir. Peşli entarilerin üstüne cepken giyilmek suretiyle takım tamamlanmış olur.
Peşsiz entariler :
Peşli entarilere göre daha sade olan bu entarilerde baştan aşağı kadar ön ve orta tarafların işlemelerle kaplı olmasına önem verilir, çoğu hazır olarak çarşıdan alınır. İlk zamanlarda bir gelin elbisesi olarak kullanılmış ve daha sonra düğünlerde özel günlerde giyilmiştir. Peşsiz entarilere Anadolu'nun bütün bölgelerinde rastlanır. Peşsiz entarilere Bindallı adı da verilir. Çoğunlukla koyu kadifeden yapılan bu entarilerin son zamana ait olanların yaka, kol ve etek kenarları dantellerle çevrilidir.
Telli hare – Pullu hare:
Takım halinde üçüncü tip elbisede eteklik ile bluzdan veya bluz ve şalvardan ibaret iki parçadır. Telli hare, pullu hare adı verilen bu elbiseler çoğunlukla ince kumaşlardan yapılır. Kumaşlar genellikle desenli olur. Düz olanların çoğunda el işlemeleri yapılmıştır. Bluzlarda çeşitlilik çok olmasına karşın etek ve şalvarlar genelde aynıdır.
Şalvarlar:
Afyonkarahisar giyiminde şalvarlar en önemli yeri alır. Şalvarların değişik çeşitlerini biçki bakımından dört tipte toplamak mümkündür. Paçalı, paçasız, yarı açık ve erkek pantolonları gibi tamamıyla açık olmak üzere paçasızlar muhtelif enlerde kumaşların birbirine dikilmesiyle bir torba şeklinde olur. Bunların içinde ayak bileklerinden bir insan omzuna kadar uzun ve iki insan eninde olanlarına rastlanır. Bir uçkurluğu vardır. Bele bağlandığı zaman meydana gelen döküntüler önden veya yanlardan kaldırılarak bele sokulur ve böylelikle meydana gelen şalvara ayrı bir hava verir. Aynı zamanda tam boya göre uydurulmuş olur. İkinci tip şalvarlar belden ayak bileklerine kadardır. Daha az kumaş kullanılır ve bazılarında ayaklar şalvar içinde kalır görünmez.
Cepkenler:
Başlıcaları: Fermana, fermene, salta, hırka, yelektir. Yelekler kolsuz olur ve çoğunlukla entarilerin içinden görünecek şekilde giyilir. Bazı yerler de geniş kollu gömlekler üstüne giyilir. Diğerleri kolludur. Entari veya şalvar üstüne giyilir. Çuha, atlas, mantin, kadife gibi düz ve kalın kumaşlardan dikilir ve üzerleri sırma işleri ile süslenir. Hırkalar bazı bölgelerde şalvarların yapıldığı kumaşlardan yapılarak ikisi bir takım gibi sayılır.
Gerdan - Göğüs ve bel süsleri:
Afyonkarahisar kadınının çok önem verdiği ve düğünlerde, gezilerde, bayramlarda ve aile toplantılarında kendisini belirtecek, değer yargısı yaptığı konuların başında takı adını verdiğimiz ziynet eşyasıyla kendini gösterir diyebiliriz. Boyunlar, inci, altın zincir, top altın, kıymetli taş ve bronz kolyelerle süslenir. Göğüslere “beşibir yerde” ve her tür yüzük çeşidini görmek mümkündür. Oyma ağaç, takıların yanı sıra boncuklarında gençlerde süs eşyası olarak kullanıldığı görülür. __________________ | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 04:49 | |
| Müzik Kültürü
TÜRKÜ
“Karakoyun, Yaşar, Serenler, Karahisar Kalesi” meşhur Afyonkarahisar türküleridir. Hemen hemen bütün türkülerimizin bir hikâyesi vardır.
Karakoyun Türküsü
Bir yörük çobanı, Sandıklı’nın Kumalar Dağı’nda sürüsünü güderken beş hırsız gelerek Çobanın elini, kolunu bağlarlar ve sürüyü toplayıp kaçırmak isterler. Fakat sürüyü bir türlü yürütemezler. Buna sinirlenen hırsızlar Çobanı sıkıştırmaya ve işkenceye başlarlar. Çoban da “Benim sürüm kavalsız kalkmaz. Ellerimizi ve kollarımı çözün, sürüyü yürüteyim.” der. Hırsızlar çobanın bu teklifini kabul ederek elini kolunu çözerler. Çoban, kavalını çalar çalmaz sürü hemen yürümeye başlar. Ta uzaklardaki çadırda kaval sesini duyan yörük beyinin kızı, sürüye hırsız geldi diye telâşla bağırmaya başlar. Yörükler hayret ve telâşla toplanarak kaval sesi gelen yere koşuşurlar. Karşıdan yörüklerin üstlerine doğru geldiğini gören hırsızlar sürüyü bırakarak kaçarlar. Bu olay oba içinde hayret uyandırır. Kızın kaval sesinden çıkardığı anlam, birçok dedikodulara da yol açar. Kızla çobanın seviştikleri sonucuna varılır. Obanın dedikoduları ve kızının adının çekiştirilmesine üzülen Yörük Beyi, birgün çoban, kaval çalarken “Kavalın sesi keskin, kızı bununla mı ayarttın.” der. Çoban da “Ben koyunlarımı bile bununla idare ederim. Susamış sürülerimi suyun başında bekletirim.” deyince; ihtiyar Yörük de, “Ben koyunlara üç gün tuz yedireyim de sen sürüyü suyun başında tut bakalım.” der. Çoban buna razı olur. Fakat bütün sürünün itaatından emin olan çoban, bir tek karakoyundan korkmakta ve şüphelenmektedir. Sürüye üç gün hiç su vermeden tuz yalattıktan sonra, dereden akan suya salıverir. Çoban da kavalını çalmaya başlar. Tam koyunlar suyun başına vardıklarında kavalın ahengi değişir. Bütün sürü olduğu gibi yerinde başları yukarıya doğru beklerler. Yalnız karakoyun aşağıya, suya varır. Suyun sahibi ihtiyar Yörük ve bütün oba halkı onu görünce şaşarlar ve birbirlerinin yüzüne bakarlar.
O sırada Yörük Bey’i çobana “Aşk olsun, fakat karakoyun neden haşarıdır?” diye sorar. Çoban, “Birgün ablama süt sağarken sağdırmak istemedi de elimle onun başına vurmuştum!” deyince, Yörük Beyi “Kızı hakettin ve güveyim oldun.” der.”
Fakat bu olaylar sırasında karokuyunun kuzusu ölmüştür. Çoban, kuzusunun sesini, anasına verilen tuzdan bilir. Bu ölüme sebep olduğu için içine dert, acı çöker. Acısını ve üzüntüsünü ifade etmek için de bu türküyü yakar.
Koyunum seni yaylalara çekeyim Kınalı taşlara tuzlar dökeyim Kuzun öldüyse sana kuzu yakayım Ablam sağsın ben karşıdan bakayım
Karakoyun koyunların benidir Akkuzu ile yüreğim yağıdır Yerimi sorarsan Kumalar Dağı’dır Meleme koyun meleme, vazgeç kuzundan Çok analar ayrı düşer kızından
Koyun seni yaylalarda güdeyim Seni alıp da elimle yedeyim Kuzun öldü ben Allah’a nedeyim Meleme koyun meleme, vazgeç kuzundan Çok analar ayrı düşer kızından
Korkar oldun şu dağların kurdundan Koyun geldi kuzu gelmez ardından Ben de bıktım bu ananın derdinden Ağlama koyun ağlama, vazgeç kuzundan Çok analar ayrı düşer kızından Ben koyunu güttüm güttüm getirdim Ablam sağdı karşısında oturdum Nerde kaldı, nerelerde yitirdim Ağlama koyun ağlama, vazgeç kuzundan Çok analar ayrı düşer kızından
Karakoyun sana çanlar Takayım da ben keyfime bakayım Senin için dağı taşı yıkayım Meleme koyun meleme, vazgeç kuzundan Çok analar ayrı düşer kızından
Koyunum sana üç gün tuzlar yedirdi, m Yedirdim çiğerini ağrılarla bitirdim Seni aldım pınarbaşına getirdim İçme koyun içme dön geri Şimdi sözünü tutmanın yeri
AF(İ)YON’UN ORTASINDA KALESİ
Af(i)yon’un ortasında kalesi Üzerinde vardır “Kızlar Kulesi” Zümrüt gibi yeşillenmiş ovası BAĞLANTI -Ay karanlık gece vurdular beni Yarin yazmasına sardılar beni
Galecikten ayva gelir gar gelir Gümüş yüzük parmağına dar gelir Ben de sandım meyhaneden yar gelir Ay karanlık göremedim yolumu Bilemedim cerrah kesti golumu Bir incecik yol gidiyor Gördes’e Ilgıt Ilgıt kanı aktı mor fese Nasıl kıydın yeşil gözlü Firdes’e Ay karanlık göünmüyor yolumuz Üç kardeştik kurban gitti birimiz Bir incecik yol gidiyor Yemen’e Ilgıt ılgıt kanım aktı çimene Öldüğümü duyurmayın anama Ay karanlık gece vurdular beni Yarin yazmasına sardılar beni
GIZ SENİN ADIN
A gız senin adın, (da) Dudu Men men mendili de Kim taradı, (da) kimler yudu Yakmış kandili de O da güzellerin adı Bulmuş dengini de BAĞLANTI - Oğlan men men men men Oğlan men men men men Neden de sen, yandım ben Neden de sen, yandım ben Ben yanıyorum aman Ben yanıyorum aman
A gız senin adın (da) Nazik A gız senin adın (da) Hava (Havva) Ak kolları (da) tak bilezik Bir öpsen (de) dertlere deva Sen orada da (Aman) bize yazık Bunda darılacak va(r ) BAĞLANTI BAĞLANTI
Halk Müziği Sazları Afyonkarahisar’da geleneksel halk müziğinde kullanılan sazlar davul-zurna, klarnet, kabak kemençe, saz, def ve tahta kaşıktır. Düğünlerde genelde kadın eğlencelerinde bekçi kadınların çaldığı “delbek” adı verilen bir çeşit def kullanılır.
Bu sazların diğer bölgelerdeki sazlardan pek büyük farkı görülmemektedir. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 05:02 | |
| Geleneksel El Sanatları
Keçecilik:
Eskiden insan gücü ile hamamda pişirilerek yapılan keçe, bugün makinalarda pişirilerek yapılmaktadır. Yapılan keçeye, yapan ve yaptıran kişilerin adları yazılmakta, keçelerin üzerine mavi, kırmızı,
yeşil renklerden oluşan motif ve şekiller işlenmektedir. Demiryolu, göbek, yıldız, tavan, ay yıldız Afyon keçelerinin üzerine işlenen motiflerden bazılarıdır. Keçe çeşitlerinin bazıları şunlardır: Kepenek, nakışlı keçe, bebe keçesi, belleme, fes, mevlevi zikkesi, yelek, at keçesi, seccade. Geçim kaynağı keçecilik olan keçelerini eski usül ile yapan keçeci esnafı bu mesleğini “Keçeciler Çarşısı’nda sürdürmektedir.
Koşumculuk:
Afyon’un kökü çok eskilere dayanan el sanatlarından biridir. Atların arabaya koşulması için gerekli olan amut, paldım, dizgin, şeker, ok kayışı, sırım gibi deri ürünlerinin yapımı ile uğraşan bir el sanatı dalıdır. Afyon’daki koşumcular, kasaplardan aldıkları manda(camız) derilerini şapladıktan sonra, kayış haline getirmekte ve daha sonra koşum eşyalarını yapmaktadır. Koşumların üzerine dökümden yapılmış saçak ve püsküller süs için konulmaktadır. Koşumculuğa olan ilgi bugün yok denecek kadar azdır.
At Arabacılığı:
Koşumculuğa paralel olarak gelişmiş el sanatıdır. Şehirdeki çeşitli atölyelerden son derece sağlam ve özenle boyanarak, manzara resimleriyle süslü arabaları yapılmaktadır. Çevre illerde satışı yapılan at arabaları, yaylı tatar arabası, fayton olmak üzere çeşitli biçimlerde üretilmektedir. Yaylı arabalar genellikle tek atlı olarak yapılmakta ve
tekerleklerine lastik kaplanmaktadır. Arabanın önünde ve arkasında sarsıntıyı önlemek amacıyla yaylar bulunmaktadır. Yaylı arabanın üzerine yapan kişinin adının yazılması gelenektir. Tatar arabası çift atlı olarak yapılır. Kasa dingil üzerine oturur ve tekerlekleri demirle kaplıdır. Bu yüzden çok sarsıcıdırlar. Faytonlar ise geçmiş zamanların lüks taşıt araçları olduğundan, alabildiğine süslü, ince, zarif ve hafiftirler. Çift atlıdır. Üzerine körüklü bir kaplama ile dilendiğinde açılabilecek bir şekilde yapılır. Boyadan başka pirinç çakma düğmelerle de süsleme zenginleştirilir.
Demircilik ve Bakırcılık:
Eskiden çok önemli olmalarına rağmen bugün özelliklerini yitirmiş olan el sanatıdır. Endüstrileşme bu iki el sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. Afyon’daki demirciler başlıca gecenez kapı zinciri, toka, fırdöndü, kaşağı, kullap, frank ve törpüsü, gem, hıltar, düğme gibi pek çok eşya yaparlar. Bakırcılarında üzerinde en çok çalıştığı eşyalar güğüm, kazan, tabak, tencere gibi çeşitlidir.
Yemencilik:
Afyon yemenilerinin en büyük özelliği, kısa ve uzun yüzlü olarak dikilmesi, dikilip içinin dışına çevrilmesi ve kıyısından çevrilmesidir. (Dikilmesidir) İyi yapılmış yemen normal koşullarda yaz kış iki yıl giyilebilmektedir.
Kilimcilik: Emirdağ köylerinde kilim ve zilinin yanı sıra çuval, gelin harharı, seccade, terki heybesi, yastık, cicim gibi eşyalar dokunmaktadır. Bu dokumalarda kullanılan motiflere verilen benzetme adlar ve belirli anlatıma dayalı kompozisyonlar adeta kilimlerin dilidir. Gelin parmağı, kız farı, kız yanağı, turna katrı, seher kuşlu, kirli yanışlı, koç boynuzu, aman kız, eli belinde, yıldız, zülüf, yaryare küstü, çapraz Emirdağ kilimlerinde kullanılan bazı motiflerin adlarıdır. Dokunan kilim ve benzeri eşyaların yünleri yine Türkmen kadınlarınca eğrilir ve kök boya ile boyanır. Basit tezgahlarda dokunan Türkmen Kilimleri benzersiz el sanatı ürünleri arasındadır. Son yıllarda kök boya ile üretime başlayan Afyon-Bayat-Dinar-Sincanlı-Hocalar İlçeleri Sosyal Yardımlaşma Kurumları ve Afyon Kocatepe Üniversitesi Emirdağ Meslek Yüksek Okulu Halı-Kilim Bölümü talebi karşılamada zorluk çekmektedir. Bilhassa Bayat ilçesinde dokunan kilimlerin ünü yurt dışına uzanmıştır.
Hasır ve Boyra Örücülüğü:
İlçemiz Yakasinek kasabası ve Taşköprü’de bazı yaşlı kişilerce hasır ve boyra örücülüğü yapılmaktadır.Hasır, daha çok Akşehir ve Eber göllerinde yetişen Kındıra adı verilen bir çeşit su bitkisinin işlenerek basit tezgahlarda dokunması ile halı ve kilim altlarına serilerek kullanılır. Boyra(kamış hasırı) Akşehir ve Eber göllerinde yetişen kamışın işlenmesinden sonra tezgahında örülerek, ahşap evlerin tavan kısımlarında üzerine atılacak talaş ve toprakların içlerine sızmasını önlemek için kullanıldığı gibi çeşitli yerlerde dekorasyon ve kamufle malzemesi olarak da kullanılmaktadır. Ancak, gelişen teknolojik yenilikler yukarıda anlattığımız hasır ve boyraya karşı olan ilginin azalmasına sebep olmuştur.
Mermercilik:
Mermerler klasik billurlardan oluşmuş taşlardır. Bunlar kalkerlerin ve bazende dalomitik sıcaklı ve basınç etkisiyle değişikliğe(metamorfizm) uğraması sonunda meydana gelmişlerdir. Mermerlerin bileşimi kalsiyum karbonat ve pek azda kalsiyum ve magnezyum karbonattır.
Tarihi çok eskilere M.Ö.313 yılına rastlayan mermer ocakları Afyon’a 25 km. uzaklıkta bulunan İscehisar ilçesinde yoğunluk kazanmıştır. Miladi tarihlerde kullanılan bu mermer ocakları hala işletilmektedir. Eskiden ilkel metotlarla parçalanan taşlar, bugün modern araçlarla (elmas tellerle) kesilerek bloklar halinde çıkarılarak zaiyat önlenmiştir.
Antik çağlarda da çıkartılan mermerlerin; karayolu ile Efes antik kentine, oradan da gemiler ile Roma’ya taşındığı; Vatikan ve Roma’da bir çok yapıda kullanıldığı ve bu mermerlerin İscehisar’dan gittiği belgelenmiştir.
Mermercilik son yıllarda farkına varılmaya çalışılan, gelişen ülkemizde kullanım alışkanlığı ve yaygınlığı artan konumdadır.
Türk mermerinin içte ve dışta tanınmasıyla mimaride estetik ve tabi malzeme olarak kıymeti kavranmıştır. Turistik tesislerde çevre tanzimi, şehirlerde peyzaj mimari, anıt ve süslemecilikte kullanımıyla estetik kazandırmaktadır. Mermer yekpare kullanıldığı gibi bakır, alüminyum, metal, ahşap, çini, mozaik ve çelikle kullanımı sonucunda değişik şekilde de kullanıldığı yere otantik görünüş sağlamaktadır. Turizm sanayini etkilemekte ve aynı paralelde gelişmektedir.
Hediyelik eşya ve el sanatlarında ocak, lavabo, mutfak tezgahı, masa ve masa üstü sehpa(yuvarlak, oval, elips, dikdörtgen, kare asimetrik) , süs ve büro malzemesi, satranç takımı, abajur, aplik, avize, saksı, vazo, metalli ve metalsiz sigara küllüğü, şekerlik, fincan, likör takımı, çerçeveler, kurnalar ve daha çok çeşitli eşyalar üstün kabiliyetli ustalar eliyle şaheserler yapılmaktadır.
Afyon mermerinin tane çapları, damarları ve görünüşleri de yer yer değişiktir. Bu farklara göre taşlara beyaz, pamuk beyaz, beyaz sarı, pembe sarı, gri, menekşe, kaplanpostu, güvercin göğsü ve gök mermer gibi adlar verilmiştir. Bunlar arsında en çok işlenen cinsler Afyon kremi, Afyon sarısı, Afyon sumakisi, Afyon dumankiri, Afyon bulgurlusu ve kaplan postu çeşitleridir. Bacasız sanayi olarak adlandırılan mermer işlemeciliği her geçen gün gelişmekte, mermer sanayii dallarına bilinçli bir şekilde yatırım yapılmakta ve artık beyaz altının değeri daha iyi anlaşılmaktadır.
Halıcılık:
Seccade, yastık, heybe, torba, Kur’anlık gibi eşyalar dokunmaktadır. Son yıllarda kooperatifçiler ve Sümerbank aracılığı ile Isparta tipi halı dokumacılığı gelişmiştir. Halkın dokuduğu halılarda kilim motifleri hakimdir. Ticari amaçlı halılar ise halıcıların verdikleri desenle işlenmektedir. Dazkırı, Dinar, Sandıklı ve Şuhut ilçelerinde halıcılık bir aile ekonomisi haline gelmiş, gelir kaynağı olmuştur. Dazkırı bölgesinde özel sektöre ait yapağıdan başlayarak, halı dokunması dahil tüm evleri otantik ortam içinde gösteren halı satış reyonları turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Örgücülük:
İnsanların koyun yününü en ilkel biçimde kullandıkları çalışma alanı olan örgücülük de Afyon’da yaygın el sanatlarından biridir. Koyun yününü kirman, tarak, şiş, iğ gibi basit araçlar kullanılarak çorap, eldiven, kazak, içlik gibi eşyalar haline getirilir. Örülecek erkek çorabı olduğu zaman çoğunlukla düz örgü yada kendinden motifli örgü çeşitleri kullanılır. Çoraplar diz yüksekliğinde örülür. Kadın çorapları ise nakışlı olur. Renk renk motifler ve nakışlar zengin ve güzeldir. Çoraplar beş şişle örülür.
Dantel ve Oyalar:
Kadınların boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları, süslemeye yönelik el sanatı ürünleridir. Danteller beyaz veya krem ip kullanılarak örülür. Motifler halinde tek tek örülüp birleştirilen veya bir bütün olarak örülen danteller, çarşaf, yastık, sandık örtüsü gibi eşyaların kenarlarına geçirildiği gibi, su takımı, oda takımı, sehpa örtüsü, karyola takımı, masa örtüsü olarak da yapılmaktadır. Bamyalar, yelpaze, örümcek, laleler, demiryolu, kaz bacağı, elti eltiye küstü, kaynana yumruğu, dantellerde kullanılan sayısız örneklerden bazılarıdır.
Oyalar; tığ, iğne, mekik, firkete gibi araçlarla örülür. Çok gösterişlidir. Renkli ipliklerle bazıları boncuklar ve pullar kullanılarak yapılan oyalar, tülbent ve yazma kenarlarına geçirilir. Oyalarda kullanılan örneklerden bazılarının adları şöyledir. Sarhoş bacağı, bülüç gözleri, karanfil, bademler, ortancalı, günlük oya, pul oya gibi.
Danteller ve oyalar kızların vazgeçilmez çeyiz eşyalarındandır. Afyon’da kız çocuklarının çeyizleri beşikteyken hazırlanmaya başlanır | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 05:07 | |
| Önemli Gün ve Festivaller
AYAZİN TURİZM ŞENLİĞİ Yeri ve Tarihi :İhsaniye – Haziran ayı içerisinde Düzenleyen Kuruluş: İhsaniye Kaymakamlığı-Ayazin Belediye Başkanlığı Tel : (272) 278 80 46 Faks : 278 80 03
MARSYAS MÜZİK VE SANAT ŞENLİĞİ Yeri ve Tarihi : Dinar- 5-6-7 Mayıs Düzenleyen Kuruluş : Dinar Belediye Başkanlığı Tel : (272) 353 17 71 – 353 60 53 Faks : 353 60 37 – 353 66 22
UÇURTMA ŞENLİĞİ Yeri ve Tarihi : Merkez- 6 Mayıs Düzenleyen Kuruluş : Afyon Belediye Başkanlığı Tel : (272) 214 42 55 Faks : 213 53 86
HAMZA ŞEYH DEDE’Yİ ANMA VE HIDIRELLEZ KÜLTÜR BAYRAMI Yeri ve Tarihi : Şuhut- Mayıs 3.Haftası Pazar Günü Düzenleyen Kuruluş : Kayabelen Köyü Muhtarlığı-Folklor Araştırma Derneği Tel : (272) 738 62 57 – 738 64 20
KARAADİLLİ GELENEKSEL YAĞLI GÜREŞLERİ Yeri ve Tarihi : Şuhut- Mayıs 4.Haftası Düzenleyen Kuruluş : Karaadilli Belediye Başkanlığı Tel : (272)748 76 70 (3 hat) Faks : 748 76 60
KİRAZ FESTİVALİ Yeri ve Tarihi : Sultandağı- Temmuz 1. Haftası Düzenleyen Kuruluş : Sultandağı Belediye Başkanlığı Tel : (272) 656 10 21 Faks : 656 10 16
VİŞNE FESTİVALİ Yeri ve Tarihi : Çay- Temmuz 2.Haftası Düzenleyen Kuruluş : Çay Belediye Başkanlığı Tel : (272) 631 29 51-52-53 Faks : 631 29 54
BOLVADİN GELENEKSEL KAYMAK FESTİVALİ Yeri ve Tarihi : Bolvadin- Ağustos 1.Haftası Düzenleyen Kuruluş : Bolvadin Belediye Başkanlığı Tel : (272) 612 52 34 Faks : 612 48 29
ZAFER BAYRAMI Yeri ve Tarihi : Merkez- 26-30 Ağustos Düzenleyen Kuruluş : Afyon Valiliği-Belediye Başkanlığı Tel : (272) 214 42 55 Faks : 213 53 86
MERFES İSCEHİSAR MERMER MOZAİK MAKİNA ARAÇ EKİPMANLARI FESTİVALİ Yeri ve Tarihi : Iscehisar- Haziran Düzenleyen Kuruluş : İscehisar Belediye Başkanlığı Tel : (272) 341 20 22 Faks : 341 30 96
AŞURE BAYRAMI Yeri ve Tarihi : Merkez- Muharrem Ayı 10. Günü Düzenleyen Kuruluş : Afyon Belediye Başkanlığı Tel : (272) 214 42 55 Faks : 213 53 86
ŞUHUT ZAFER YOLU KÜLTÜR SANAT ŞENLİĞİ Yeri ve Tarihi : Şuhut Düzenleyen Kuruluş : Şuhut Belediye Başkalığı Tel : (272) 718 20 01 Faks : 718 10 59 | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 05:08 | |
| AlışverişMerkez : Kaymak, Lokum, Sucuk ürünleri,Bayat: Kök Boyalı Kilimleri,Dazkırı: İpek Halısı.İscehisar: Mermer biblolar,santranç takımları.Sandıklı: Bakır süs eşyaları, kızılcık reçeli, patatesli ev ekmeği.Emirdağ: Koyun yoğurdu.(İlkbahar,yaz mevsimlerinde).Şuhut: Patates.Sultandağı:Napolyon kirazı ve vişne (Haziran-Temmuz)Yöresel Yemekler İÇBATI ANADOLU’DAKİ LEZZET DURAĞINIZ Afyonkarahisar, halk kültürünün bütün unsurlarıyla kendine özgü bir çeşitlilik sunar. Zengin yemek kültürü ile anılan birkaç ilimizden bir tanesidir. Bu yüzdendir ki Bolu/ Mengen’den sonra en iyi aşçıların Afyonkarahisar’dan çıktığı söylenmektedir. Afyonkarahisar’ın zengin mutfağı ağırlıkla hamura ve ete dayalı olmakla birlikte kaymağı ve lokumu gibi kendi üretimine dayanan bir çok çeşitliliği de arz eder. Sadece patlıcandan yapılan 22 çeşit yemeğin tespit edildiği İlimizde, 100’ün üzerinde yemek çeşidi bulunmaktadır.Bu zenginlik özellikle düğün, doğum ve asker yemeklerinde kendini göstermektedir. 10-12 kişilik meydan sofralarında yenen bu yemekler, geleneksel sofra adabı içerisinde ve Afyonkarahisar’a özgü bir sıraya dayalıdır. Bu nedenle belli bir sırayı takip etmesinden dolayı “Sıra Yemeği” adını almaktadır. Sıra yemeğine çorba yemeği ile başlanır, daha sonra et yemeği (bütüm et, afyon kebabı, pilav üstü kavurma vb.) arkasından mevsime göre sebze yemekleri gelir. Börek bu yemeklerin vazgeçilmez yiyeceğidir. Böreğin yanında vişne hoşafı ikram edilir, arkasından tatlı (kaymaklı ekmek kadayıfı, baklava irmik helvası, hurma tatlısı vb.) yendikten sonra üzerine bamya yemeği gelir. Sıra yemeği, meyve yada sütlü tatlının yenilmesi ve yemek duası ile sona erer. Afyonkarahisar yemek kültüründe, yemekleri şöyle gruplandırabiliriz; A) Buğdaydan Yapılan Yiyecekler:1) Bulgur yemekleri2) Düğün yemekleri (Çullama köfte, sulu köfte, iliba'da dolması, sırt dolması) 3) Göce yemekleri (Göce köftesi, göce tarhanası, keşkek) 4) Hamur işleri ( Arabaşı, ağzıaçık, bükme, börek, bazlama, börek kenarı, haşhaşlı börek, ikiz börek, katmer, ocak bükmesi, şepit, cızdırma, cücü, çörek, nohut çöreği, dolama, ev hamuraşı ev makarnası, nuska hamuraşı, sakala çarpan, velense hamuraşı, miyane çorbası övme, peksimet, ak pide, haşhaşlı pide, katıklı pide, yalım pidesi, halka pişi, lokma pişi, düz pişi). B) Et Yemekleri: 1)Parça et, yoğurtlu et 2)İşkembe yemekleri (çorba, kıyma, kızartma, söğüş, tas eti. ) 3)Özbek pilavı4)Paçık C) Sebze Yemekleri: 1) Afyon salatası 2)Patlıcan yemekleri (Patlıcan böreği, bütün (parça) et patlıcan, yanı yarma,nohutlu patlıcan, kavurmalı patlıcan kebabı, patlıcan küllemesi, patlıcan dolması, yoğurtlu sarımsaklı patlıcan kızartması, imam bayıldı, patlıcan köftesi, patlıcan çöp kebabı, patlıcan ezmesi, patlıcan pilakisi, etli patlıcan sarması, etli patlıcan yahnisi, patlıcan doğraması, patlıcanlı pilav, patlıcan oturtma, hünkar beğendi, patlıcan gömmesi, patlıcan turşusu, patlıcan sırt dolması.) 3) İlibada dolması 4) Sırt dolması 5) Şakşuka 6) Zürbiye | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 05:09 | |
| Turizm Aktiviteleri 1-Kültür turizmi a-Müzeler ve ÖrenyerleriMüzeler 1-Arkeoloji MüzesiAdresi : Konya Yolu Üzeri AFYONTelefon : 0-272-215 11 91 Fax : 0-272-213 39 75 Bölgedeki 40 kadar höyük, 20 kadar antik şehirden derlenen eserlerle, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Hellenistik,Roma ve Bizans devrine ait kazı çalışmaları sonucu bulunan eserleri sergilemektedir. Ayrıca müzenin bahçesinde Herakles, İmparator Hadrion tipi kolossal(büyük) heykeller, İon, korinth tipi sütun başlıkları, üzerleri yazıtlı veya kabartmalı ve bölgenin tipik eserleri arasında olan “Kapı Tipi Mezar Stelleri”, pişmiş toprak lahidler ve çeşitli mimari eserler sergilenmektedir. Afyon Arkeoloji Müzesi Pazartesi hariç haftanın altı günü saat 8.30-12.00 13.00-17.30 arası ziyarete açıktır. Müzenin içerisinde fotoğraf çekimi yasak olmakla beraber bahçesinde serbesttir.2-Zafer Müzesi (Başkomutan Tarihi Milli Park Müdürlüğü):Adresi : Anıtpark Karşısı, Hükümet Konağı Yanı AfyonTelefon : 0-272- 212 09 161913-1914 yıllarında yapılmıştır. Zemin katta 10 oda, 1 toplantı salonu ve sahnesi, üst katta 9 oda ve sergi salonu vardır. Başkomutan Meydan Muharebesinin planlandığı ve taarruz emrinin verildiği yerdir. Zafer Müzesinde, Başkomutan savaşı ile ilgili bilgi verilmesinin yanında, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa ve Batı Cephesi Harekat Şube Müdürü Tevfik Bıyıkoğlu anısına, kaldıkları odalar düzenlenmiştir. Zafer Müzesi Hafta içi mesai saatleri içerisinde gezilebilir. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 05:10 | |
| b-Frig VadisiM.Ö. 3000-2000 yıllarını kapsayan Eski Tunç döneminden başlayarak günümüze kadar hüküm süren uygarlıklar içerisinde Frigler ayrı ve özgün bir yere sahiptir. Hititlerin M.Ö. 1700’den başlayarak 500 yıl süren egemenliklerinin ardından M.Ö. 1200 yıllarında parçalandıkları sırada, Anadolu’ya batıdan gelen ve sonradan adlarına Frig denilen bir kavim göçü başlamıştır. Bu göçler sırasında Anadolu, 400 yıl süren karanlık bir dönemin ardından M.Ö. 8. yüzyılın II. yarısında (M.Ö. 750) Friglerin siyasi üstünlük elde etmeleri ile aydınlanmış ve Frigler efsanevi kralları Midas döneminde güçlü bir devlet konumuna gelmişlerdir. Afyonkarahisar bölgesi de Friglerle bu dönemde tanışmış olmalıdır. Hititler gibi Anadolululaşan ve Afyonkarahisar-Eskişehir-Kütahya illerinin birleştiği bölgede özgün bir kültür oluşturan Frigler bu bölgede kült mezar ve mezar anıtları biçiminde, büyük boy kaya blokları üzerine işlenmiş Ana Tanrıça Kübele kültüne ait tapınak cepheleri ile yine Ana Tanrıça Kübele kültüne ait aslan kabartmalarıyla dünyanın en ilginç ve en değerli eserlerinin yaratılmasını sağlamışlardır. Özellikle Afyonkarahisar’ın kuzeyinde bulunan Göynüş Vadisi ve Döğer Bölgesi’nde bulunan Aslantaş, Yılantaş, Matlaş, Kapıkaya I ve Kapıkaya II gibi dünyada eşi bulunmayan Frig Kaya Anıtları bunların başlıcalarıdır. Frigler M.Ö. 6. yüzyıl sonlarından itibaren siyasi üstünlüğü yitirmiş olmalarına rağmen Afyonkarahisar ve çevresinde Frig kültürü, dini, mitolojisi yüzlerce yıl daha devam etmiş, bölgede bin yıl Frig dili konuşulmuştur.Dünyada eşi bulunmayan kaya anıtlarını yapan Friglerin ardından bölgede hüküm süren Roma ve Bizans dönemlerinde de Şifalı Frigya topraklarında tüf kaya kütleleri insan eliyle oyularak, günümüze kadar ulaşan Metropolis, Bin İnler, İnpazarcık, Ornaş gibi yerleşim birimleri, Avdalaz, Demirli, Bayramaliler, Asar Kale gibi savunma mekânları, Selimiye, Alanören, Devrent, Elicek gibi mezar odaları, Kırkinler gibi dini mekânlar, Yedikapılar gibi yer altı yerleşimleri meydana getirilmiştir.İhsaniye/Döğer Örenyeri İhsaniye ilçesine 12 km. uzaklıktaki Döğer kasabası Frigler döneminden beri yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Aslankaya, Kapıkaya I ve II, Tanrıça Kübele adına yapılmış açık hava tapınağı özelliğinde M.Ö.7. yüzyılda yapılmış kaya anıtları ile Asar ve Eski Döğer’de Frig yerleşim yerleri vardır.Roma ve Bizans dönemine ait kaya yerleşim ve mezar odaları ile kiliseler, çevrede oldukça çok görülmektedir. Sulu İn, Memeç, Alaca Asma, Urumkuş I ve II (Karamusa), Nallıhan ve Kırkmerdiven kayalıkları belli başlı olanlarıdır Kapıkaya I İhsaniye ilçesine bağlı Döğer kasabasından Leğen köyüne giden yol üzerindedir. M.Ö. 7. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Tek parça bir kayanın doğu yüzü ve yanları kesilerek sade ve üçgen çatılı bir tapınak cephesi yapılmıştır. Cephenin alt ortasındaki niş içinde, ayakta durur vaziyette tanrıça Kübele, kabartma olarak işlenmiştir. Kabartmanın altına dört basamak merdiven yapılmıştır. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: AFYON-03 11th Mart 2010, 05:11 | |
| Kapıkaya II İkinci Kapıkaya aynı bölgede Emre Gölü kıyısından Üçlerkayası köyüne doğru uzanan kayaların arasındadır. Üst başı erimiş bir kaya parçasının batı yüzü kesilerek yapılmış ahşap bir tapınak benzetmesidir. Kayanın yapısı gevşek olduğu için üstteki üçgen çatı bölümü erimiştir. Ön yüzde süslü iki bölüm arasında bir niş açılmış, içine tanrıça Kübele’nin ayakta kabartması yapılmıştır. Anıtın önünde dinî törenler için bir sahanlık vardır. M.Ö.7. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.Aslankaya İhsaniye ilçesi, Döğer kasabası, Emre Gölü kıyısındadır.Aslankaya, yüksek bir kayanın güney yüzü, dikey kesilmiş üçgen çatılı bir tapınak cephesidir. Üçgen çatının kiriş boşluklarında karşılıklı iki sfenks (insan başlı kanatlı aslan), ana cephede niş içinde iki aslan arasında Kübele bulunmaktadır. Ana cephe, geometrik desenli kabartmalarla süslüdür.Anıtın iki yan yüzleri de kesilmiş, kuzey yanına kükremiş ve iki ayağı üzerine şaha kalkmış bir aslan yapılmıştır. M.Ö. 7. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.İhsaniye/Kayıhan Kasabası Göynüş Vadisi Örenyeri Afyonkarahisar-Eskişehir karayolunun 32.km’den 1,5 km batıya dönülerek ulaşılan bir vadi içinde Göynüş Kalesi, üzerinde aslan kabartmaları bulunan Aslantaş ve Yılantaş mezar odaları ile Kübele açık hava tapınağı olan Maltaş ile Kumcaboğazı bulunmaktadır.Aslantaş: Ön yüzüne bir kapı boşluğu açılarak mezar odası oyulmuş kapı boşluğunun her iki yanında kükremiş iki heybetli aslan ve ayakları altında birer yavru aslan ile kapı üzerinde aslanları içine alan hayat ağacı kabartması yapılmıştır.Mezar odası; üçgen tavanlı, sol tarafta ölüyü yatırmak için kline (sedir) bulunan küçük bir odadır.Aslantaşın önemli bir kralın mezarı olduğu ve M.Ö.7. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.Yılantaş: Aslantaş’ın batısında aynı kayalıkların bulunduğu yerdedir. Anıt parçalandığı için onun iç kirişleri görülmekte olup, anıtın dış tarafında bir aslan kabartmasının sadece baş ve bir ayak kabartması vardır.Yılan kabartması anıtın ön yüzünde alt tarafındadır. Kapıda birbirine sarılmış iki yılan kabartması ile kapının iki yanında da mızraklarıyla yılana saldıran iki savaşçı vardır. Bugün ters dönen kaya altında olduğundan görülmemektedir. M.Ö.700 yıllarında yapıldığını sanılmaktadır.Maltaş : Birbirine yakın Aslantaş ve Yılantaş anıtlarından yaklaşık olarak 500 m. uzaklıkta olup bugün zemine gömülü durumdadır. Üçgen çatılı geometrik motifli ve yazıtlı tapınak cephesi yapılmıştır. M.Ö. 7.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.İhsaniye/Ayazin Köyü Örenyeri (METROPOLİS) Afyonkarahisar-Eskişehir karayolunun 27.km’den sağa doğru 4,7 km daha gidilerek ulaşılan Ayazin köyü- nün, Frigler döneminden beri yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Roma ve Bizans dönemlerine ait aile ve tek kişilik kaya mezar odaları, Bizans dönemine ait kiliseler ve kaya yerleşimleri arazinin bu tür bir yerleşime elverişli olması nedeniyle oyularak yapılmış eserleridir. Aslanlı mezar odaları, sütunlu mezar odaları ile kayaya dış ve iç mimarî olarak oyulmuş kilisesi gibi sanat şaheseri eserler bulunmaktadır. Ayrıca kaya kütlesinin oyularak yerleşime dönüştürüldüğü içinde sarnıç bulunan Avdalaz Kalesi vardır. Beldede her yıl Turizm şenlikleri düzenlenmektedir.Kumcaboğaz : Maltaş’dan yaklaşık 1 km uzaklıkta Kayıhan’a doğru giden yol üzerindedir. Zemine gömülü durumda küçük bir kaya parçası üzerine niş içinde Kübele kabartması vardır.İscehisar/Sarıçayır (Selimiye) Kayalıkları İscehisar ilçesine bağlı Sarıçayır köyünün çevresinde bulunan kayalıklarda Bizans döneminde kayaya oyma aile ve tek mezar odaları, mezar tekneleri ve barınaklar yapılmıştır. Yüzeyi kabartma ve bezemelerle süslenmiş olan mezarlara kimlere ait olduklarını belirten kırmızı boyayla yazılar yazılmıştır.İscehisar/Seydiler Kalesi ve Kırkinler Kayalığı İscehisar ilçesi, Seydiler Kasabası içinde bulunan kale ile Afyonkarahisar-Ankara karayolunun 32.km.’sinde bulunan Kırkinler kayalığı Bizans döneminde yapılmıştır. İçerisinde yerleşim yeri, kilise, şapel ve mezar olarak kullanılmış kaya kütleleri vardır. Kırkinler kayalığının, Frig döneminde de kullanıldığı kaya üzerindeki izlerden anlaşılmaktadır.Peri Bacaları Volkanik arazilerde görülen peri bacaları, sellenme sularının neden olduğu, farklı aşınma sürecinde oluşan sütun, pramidal sütun görünüşlü yer şekilleridir. Afyonkarahisar ilinin jeolojik yapısı gereği, volkanik arazi üzerinde bulunan İhsaniye, İscehisar, Bayat ve Bolvadin ilçelerinde değişik biçimlerde, şapkalı veya şapkasız çok sayıda peri bacaları bulunmaktadır. Bunlardan Bolvadin İlçesine bağlı Özburun Kasabası’nın Minareli Deresi’nde yer alan peri bacaları, diğer yörelerdeki peri bacalarından farklı oluşumlarıyla dikkat çekmektedir. Ayrıca Bayat İlçesi’nin İnpazarcık Mevki’i ile Mekân Yaylası’nın karşısında bulunan Eyerli Dağı’nın yamaçlarında peri bacalarına rastlanılmaktadır. Peri bacalarının en yoğun olduğu bölgeler ise, İscehisar İlçesi’nin Seydiler Kasabası’ndan başlayarak İhsaniye İlçesi’nin Döğer Kasabası’na kadar uzanan ve Afyonkarahisar Valiliği tarafından yaptırılan Turizm Kuşağı Yolu ile birbirine bağlanan güzergâh çevresinde görülmektedir. İscehisar İlçesi Seydiler Kasabası’nın içinde ve çevresindeki vadilerde irili ufaklı çok sayıda peri bacası bulunmaktadır. Afyonkarahisar-Ankara karayolunun kenarında bulunması nedeniyle ulaşımı kolaydır. Bunun yanı sıra Karakaya Köyü’nün Veliler Mahalle’sinde, Ağın Dağı’nın eteklerindeki kaya yerleşimlerinin önünde, Çatağıl Köyü’ne 2 kilometre kala orman içinde bulunan Ornaş Kayalıkları civarında bol miktarda peri bacaları bulunmaktadır .İhsaniye İlçesi’ne bağlı Kıyır Köyü’nün sırtını yasladığı dağın eteklerinde; Ayazini Kasabası’nın çevresinde, Göynüş Vadisi ve Demirli Köyü civarında; Bayramaliler Köyü çevresinde; Döğer Kasabası’nın eski döğer ve Asar Kale civarında, Üçlerkayası Köyü ve çevresinde Afyonkarahisar İli’nin en büyük şapkalı veya şapkasız peri bacaları veya peri bacası vadileri bulunmaktadır. Yaklaşık olarak 110 kilometrelik köy yolları ile birbirine bağlanan bu bölgede, doğal güzelliklerin yanı sıra tarihi örenyerleri de bulunmaktadır. | |
| | | | AFYON-03 | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|