ne-fer Yönetici
| Konu: Türk Halk Müziği Enstrümanları 14th Şubat 2010, 21:44 | |
| I- TELLİ ÇALGILAR:
I-Telli-tezeneli (tezene veya parmakla çalınan) çalgılar: 1. Meydan, divan sazları, 2. Bağlama, bozuk, tambura, çöğür, 3. Cura, bulgarı, 4. Tar, v.b. II- Telli - yaylı çalgılar: 1. Kopuz ıklığ, 2. Kabak, Rebab (rubbaba), eğit, 3. Karadeniz kemençesi, İstanbul kemençesi v.b.
Meydan sazı: Telli çalgılar ailesinin en büyüğüdür.Yanık bir sesi vardır.Gayet sade çalınır.Tok ve mil iniltili bir ses verilir. Meydanlarda çalınmasından dolayı Meydan Sazı denilmistir.12 teli bulunması nedeniyle bazı yörelerde 12 telli sazda denilmektedir.Sapında 30-32 perdesi vardır.En ince teli 35-40 numaradır.Meydan sazı bağlama ailesinin en büyük sazıdır.La sesine akort edilir.Form boyu 52,5cm, sap boyu 70cm, tel boyu 112cm, form eni ve derinliği 31,5cm dir. En ince teli 0,35 - 0,40 numaradır. Çoğunlukla kalın bam telleri kullanılır.
Divan sazı: Meydan sazı görünümünde, biraz küçük üçerli üç gurup teli olan, olgun ve dokunaklı ses veren bir sazdır.Bugün meydan sazının yerini almıştır.Meydan sazından biraz daha küçüktür.Dokuz telli yada yedi telli olarak kullanılabilir.Meydan sazından dört ses daha tiz akort edilir.Form boyu 49cm, sap boyu 65cm, tel boyu 104cm, form eni ve derinliği 29,5cm dir.Bağlama ailesinin en kalın ses veren çalgısı ise Divan Sazı'dır.
Bağlama: Ülkemizde kullanımı en yaygın olan telli tezeneli Türk Halk Çalgısıdır.Halkımızın en çok sevdiği ve elinde bulundurduğu en yaygın çalgıdır,Uzun saplı, ikişerden üç gurup tellidir.Eski bir Türk çalgısı olan, bugün Altay Türkleri arasında yay’la çalınan çeşidi halen kullanılan kopuz adlı sazdan türediği biliniyor. Kolca kopuz denilen saz da kopuzun daha uzun saplısı imiş. XV. yüzyıl dan itibaren Türkçe’den bozulma adlarıyla batıda da uzun müddet kullanılmış.Bağlamanın kendine has bir de ses düzeni (akort’u) vardır ki, buna bağlama düzeni denilir.Bağlama, ses ve perde düzeni bakımından son derece esnek olup, 2,5 oktavlık ses genişliğine sahiptir.Tezene hareketlerine düz, çarpma, fırıldak, vurma, silkme, kazıma, çekme, okşama, parmak ile, tezenesiz denilmektedir.Sazlar genelde insana benzetilmiştir.Sapın baş tarafına (Baş-Kaş), burgularına (Kulak), sapına (Kol), yüz tarafına (Göğüs), deliklere (Göz) tambur kısmına (Gövde) denir.Bağlamada ikişerli ya da üçerli tel grupları değişik perdelere çekilmekte, böylece zengin bir düzen sayısına erişilmektedir.Bağlama; Tekne, Göğüs ve Sap olmak üzere üç ana kısımdan oluşmaktadır.Tekne kısmı genelde dut ağacından yapılmaktadır.Ancak dut ağacının dışında ardıç, kestane, ceviz, gürgen gibi ağaçlardan da yapılmaktadır.Göğüs kısmı ladin ağacından, sap kısmı ise gürgen, ak gürgen veya ardıç ağacından yapılmaktadır.Tekne boyu 41,5 cm,Tekne eni ve derinliği 24,9 cm,Sap boyu 55 cm,Tel boyu 88 cm dir.Halk arasında yaşayan Divan sazı, Meydan sazı, Çögür, Kara Düzen, Aşık Düzeni-Sazı, Bozuk Baglama, Tambura, Cura, Cura Baglama, Dambura, Irizva, Bulgarı, Yelteme gibi bölge bölge degişen isimler verilmekte ve tamamı “Baglama Ailesi” olarak adlandırılmaktadır.Bağlama ailesi sazlarını büyükten küçüğe sıralıyabiliriz:MEYDAN SAZI,DİVAN SAZI,ÇÖĞÜR,BOZUK,ASIK SAZI,TANBURA,CURA,BAĞLAMA CURASI,TANBURA CURASI Bağlamada ikişerli ya da üçerli tel grupları değişik perdelere çekilmekte, böylece zengin bir düzen sayısına erişilmektedir. Halk arasında genelde dört düzen şekli yaşamaktadır: Bağlama düzeni (Re-Sol-LA) (La-Re-Mi),Bozuk düzen (La-Re-Sol) (Mi-La-Re),Misket düzeni (La-Re-Fa diyez) ,Müstezat düzeni (La-Re-Fa) .Bazı kaynaklar bağlamanın gövdesi, sapı, burguları, hatta püskülüne varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla İ.Ö. 3000 yıllarına ait Hitit kabartmalarında görüldüğünü belirtmektedir.
Bozuk: Yine bu aileden 80 - 90 cm.boyunda üçerden üç gurup telli bir sazdır.Açık ve berrak bir sesi vardır.15-18 perdesi vardır.Üçerli gruplarhalinde 9 tel takılır.Bağlama ebatlarındadır.Ortaya iki sarı ve bir ince çelik tel, üste ve alta ise birer kalın sarı ve ikişer çelik tel takılır.Sarı teller çelik tellere göre bir oktav daha pest akort edilir.
Tambura: Bağlamadan daha küçüktür.Boyca Bozuk kadar olup ikişerden üç gurup teli vardır,Akordu da bozuk sazının akordu gibidirYalnız perde bağı bozuğunkinden fazladır (20-22). Tambur gibi çalınmakla beraber, tezene tutan parmaklardan gayrı parmaklarla bütün tellere vurulup ritm tutularak çalındığı görülür. Divan sazından bir oktav tizdir ve divan sazının curası olarak bilinir.Bağlamadan da dört ses daha tizdir. Alt(Re) orta(Do) seslerine akort edilir. Form Boyu 38cm, sap boyu 50cm, tel boyu 80cm, form eni ve derinliği 22.8cm dir.Curadan biraz daha büyük ve curaya göre bir oktav kalından ses verir.
Çöğür: Belli bir sazın adı değil. Yurdun çeşitli yerlerinde, çeşitli sazlara çöğür denildiği görülmektedir.Güneyde (Adana, Mersin, Gaziantep, Urfa, Diyarbakır) bozuk’a, on iki telli aşık sazlarına çöğür deniliyor.Divan sazına yakın büyüklükte 9 ile 6 tel takılmakta ve 15 kadar perdesi bulunmaktadır. Akordu alt iki tel(La), orta iki tellerin birisi(La) diğeri ise(Re), üst teller ise(Sol) sesine akort edilir. Çöğür ile; Nefes, Ayin ve Semai gibi havalar çalınır. Bugün daha çok curası kullanılmaktadır. Çöğür Curası, çöğürün bir oktav daha tizi ve küçüğüne denir.
Cura: Bağlama ailesinin en küçük sazıdır.Bu ailenin 50-70 cm. boyunda olanıdır. Üzerinde 7-16 perde bulunur.3-6 teli bulunmaktadır.Genellikle altı tellidir. Bağlama veya bozuk düzenlerine akort edilebilir. Burdur yöresinde bağlama düzeniyle akort edilmiş curaların tezene yerine parmakla çaldığını görürüz.İki telinin akort düzeni alt tel(La) üst tel(Re) dir.
Bulgarı: Güney ve güneybatı Anadolu ile Kayseri yöresinde görülen curaya yakın bir saz.
Tar: Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da çalınan bir halk sazıdır.Göğsü diğer telli sazlarda olduğu gibi ahşap olmayıp deriyle kaplıdır. İkişerden üç gurup teli vardır. Bunlardan başka çalınan ezginin kalın ve güçlü perdelerine akortlanan dem telleri vardır. Tezene ile tambur tarzına yakın bir tarzda çalınır.Tezeneli bir çalgı olan Tar, göğüste tutularak çalınmaktadır.Azerbaycan, Özbekistan, İran, Gürcistan ve Türkistan’ın bazı bölgeleri ile Türkiye’de Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaygın olarak kullanılan bir çalgıdır.Kopuz’dan gelişen sazlardandır ve ses genişliği 2,5 oktavdır. Gövde kısmı ortadan boğumlu ve çift çanaklıdır. Tekne kısmı genellikle dut ağacından oyularak yapılmaktadır. Çanaklar üzerine manda yada sığır yüreğinin zarı veya yayın balığının derisi gerilmektedir. Sapı sert ağaçlardan yapılmakta ve sap üzerinde misinadan perde bağları bulunmaktadır. Üç çift ve üç tek olmak üzere 9 teli vardır. Telleri çelikten olan Tar’ın akordu 4 lü ve 5 li aralıklarla yapılır. Boynuzdan yapılan tezene ile çalınmaktadır.
Kabak Kemane:Türk Halk Müziğinin telli,yaylı ve deri kapaklı sazlarımızın tek örneğidir.Menşei Orta Asya'ya dayanmaktadır.Kabak Kemane Türkiye’de özellikle Batı Anadolu’da (Ege Bölgesi’nde) yaygın olarak kullanılan bir sazdır.Kabak, Kabak Kemane,Rebap(Güneydoğu Anadolu’da Rubaba, Hatay yöresinde Hegit) ve Iklığ gibi adlar ile bilinmektedir.Orta Asya Türkmenlerinin Gijek adını verdiği ve Azerbaycan halk müziğinde Kemança adıyla kullanılan çalgı da aynı köktendir.Gövdesi kabak veya hindistan cevizi, göğsü deri, iki veya üç telli olan bir halk çalgısıdır.Yörelere ve biçimlerine göre farklılık gösterir;Yay için at kılı kullanılması tercih edilir.Su kabağı sap kısmından 1/3 oranında kesilir.Bu bölüme tekne adı verilir ve üzeri eskiden tavşan, günümüzde ise yürek zarı ile kaplanır.Tekne çapı yaklaşık 10-15 cm arasındadır. tekneden sonra sap ve burgular gelir.Gövdenin en alt kısmında, çalgıcının kabak kemaneyi dizine dayayıp çalması için demir çubuk vardır.Bu çubuk aynı zamanda kabak ile sapın birbirini tutmasını da sağlar.Kemane perdesiz bir çalgı olduğu için her türlü kromatik ve komalı ses elde edilebilir.Ses genişliği, 2,5 oktavdır.Kabak kemane geçmişten günümüze kadar otantik görünüşünü korumuş bir halk çalgısıdır.Türkler kemane ve kemençe kültürlerini üç kıta üzerine yaymışlardır."Iyık" Altaylarda "Yançak komus", Kırgızlarda "Kıl Kıyak", Türkmenlerde "Gıcak" gibi isimlerle anılmıştır.Kabak kemane yapılırken Su kabağı yukarı doğru incelen boğum altından kesilir ve üzerine yürek zarı veya deri geçirilir. Daha sonra kabağa ağaçtan sap (kol) monte edilir. Kemanenin aslı üç telli olup, daha geniş ses elde etmek için daha sonraları dördüncü bir tel ilave edilmiştir. Kabağın çapının büyük veya küçük olması elde edilecek sesin tiz veya pes olması sonucunu doğurur. İki eşik arası (üst ve alt eşik) normal şartlarda 32-33 cm. uzunluğunda olmalıdır. Ancak derinin az veya çok gergin olması bu uzaklığın değişmesinde etkendir. Şu anda kemanede normal bağlama telleri (çelik ve sırma) kullanılmaktadır. Ancak kemanenin doğal yapısı ile orantılı olarak keman telleri de kullanılabilir.Sazımız at kılıfından yapılmış yay ile çalınır. İyi, kaliteli ve gür ses elde etmek için kıllar üzerine reçine sürülür.
Rebab: Mevlevi ayinlerinin değişmez çalgılarından birisidir.Yayla çalınır ve kabak kemaneye benzer.Türklerin kullandığı en eski yaylı sazlardandır.Gövdesi Hindistan cevizinden yapılır. Cevizin üzerine deri gerilir. Üç tellidir, at kuyruğundan yapılan telden çalınır. Asya kökenlidir. Hz. Mevlâna'nın da rebab çaldığı rivayet edilir.Ortaya çıkışından beri yedi değişik şekilde görülmektedir. 1.Dikdörtgen Rebab 2.Yuvarlak Rebab 3.Armud Şekilli 4.Beyzi (kayığa benzer gövdeli) Rebab 5.Yarım küre Şeklinde Rebab 6.Tambur Rebab 7. Açık Tekneli Rebab Rebâb'ın tarihini inceleyecek olursak, iki rivayetle karşılaşıyoruz. Birincisi; Uygar Türklerinden beri çalındığı ve Ortaçağ'da Türk-İslam dünyasında çok kullanılmış bir musiki aletidir.Diğeri ise Eski İran Musikisi'nden Eski Arap Musikisi'ne geçip bütün Yakın Doğu ve Akdeniz'e yayıldığıdır.Tek tellisinden beş tellisine kadar kullanıldığı görülmüştür.Mevlana zamanında Anadolu'da dört telli Arap rebâb'ın çalındığı ve onun emriyle altı tele çıkarıldığı bası kaynaklarda vardır.Mızrapla çalınan şekilleride vardır.Yaylı sazların atası sayılmaktadır.Hindistan cevizi tekne, teknenin üzerinde gerilmiş deri, tellerin geçtiği bir eşik, uzun bir sap ve bulgulardan oluşur, birde dize veya yere koymak için demirden bir ayağı vardır.
Kemençe: Kemençe,biri Osmanlı Müziğinde,diğeri Karadeniz yöresi halk müziğinde kullanılan iki ayrı yaylı çalgının ortak adıdır.Bunlardan ilki için yirminci yüzyılın ortalarına kadar kullanılan "armudî kemençe", "fasıl kemençesi" gibi adlar, artık yerini "klasik kemençe" adına bırakmış gibi görünmektedir.Bir halk çalgısı olan ikincisi ise,"Karadeniz kemençesi" olarak anılır.“Klasik kemençe”, 40-41 cm boyunda, 14-15 cm genişliğinde küçük bir çalgıdır.Yarım armudu andıran gövdesi, elips biçimindeki burguluğu "kafa" ve sapı "boyun" tek bir ağaç parçasından yontularak ve oyularak yapılır.Göğsünde, yuvarlak kenarları dışarda kalmak üzere D biçiminde iki iri delik bulunur.Çalgının arka tarafında bir "sırt oluğu" vardır.Orta ve doğu Karadeniz sahilinde yaygın olan yaylı halk çalgısıdır.Üç veya dört telli olur.Boyu 40, 50 cm kadardır.Genellikle tek olarak çalınır.Kemençenin tekne kısmı dut,erik,ardıç ağaçlarından yapılmaktadır.Burgularına kulak adı verilir.Yayın çubuğu genellikle gül ve şimşir ağaçlarından yapılır.Yayına at kuyruğu kılları bağlanmaktadır.Perde bağı yoktur.İstanbul kemençesi armudi şekliyle Karadeniz kemençesinden ayrılır.Bu sazda tellerin yan taraflarına tırnak yüzeyi ile basılır.Karadeniz kemençesi”nin burguluğu, boynu ve gövdesi de tek bir ağaç parçasından yontularak ve oyularak yapılır. Ama biçimi bütünüyle farklıdır.Diğer bütün halk çalgıları gibi,“Karadeniz kemençesi”nin de standart ölçülerinden söz etmek güçtür.Ama günümüzde, uzmanların ve profesyonel yorumcuların kullandığı “kemençe”ler genellikle 56 cm uzunluğundadır.Kenarları dik ve sırtı düz olan gövde çoğunlukla erik veya ardıç ağacından yapılır. Köknar veya ladinden yapılan göğüs oldukça incedir.Tellerin eşikle iletilen basıncına dayanabilmesi için göğüs bölümüne, boylamasına bir çıkıntı yapılarak kubbe şeklinde form verilir.Burgular, oldukça küçük olup, burguluğa ön taraftan girer. Teller tuşa çok yakındır. Çünkü “Karadeniz kemençesi”, tellerin üzerine parmak uçlarıyla basılarak çalınır.
Kopuz: Yaylı sazlarımızın en eskisi kopuz’dur (yaylı kopuz).Iklığ adı verilen bir yaylı sazın geçen yüzyıla kadar doğu Türkleri tarafından kullanıldığı söylenmekte Sazın, yarım Hindistan cevizinin kesik yüzüne gerilmiş bir deri ve üst tarafına takılmış bir kol ile alt tarafına takılmış bir ayaktan ibaret olduğu bildiriliyor .Orta Çağda İran ve çevresinde “rebab” ya da “rüd” diye adlandırılan bu çalgı, “kopuz” adıyla en geç XV. yüzyılda Osmanlı müziğinde kullanılmaya başlamıştır. Ancak Anadolu’ya, göçler, gezginler, ozanlar ya da akınlar kanalıyla taşınarak bu tarihten çok daha önce geldiği sanılmaktadır.Sapında perde bulunmayan kopuz, “tambur”da da kullanılan sert bir mızrapla çalınmaktaydı. Ancak parmak ve yay kullanılarak çalındığı da oluyordu. Yay ile çalınanlarına “Kıl Kopuz”, mızrap ile çalınanlarına ise “Kopça Kopuz” denildiği de olurdu.Kopuz, Asya Türklerinden sonra en çok Anadolu ve Rumeli'de benimsenmiştir. Kopuzun yapısında zaman içinde meydana gelen değişim ve gelişimler, onun bu topraklarda yayılışının eskiliğini ortaya koymaktadır.
II- NEFESLİ ÇALGILAR:
1. Zurna, 2. Kaval (dilli, dilsiz), 3. Düdük (dilli, dilsiz), 4. Çığırtma (çırıtma), 5. Sipsi, 6. Çifte, tulum-çifte, 7. Mey, balaban.
Kamışlı Üflemeli Çalgılar:
Zurna: Nefesli Türk halk çalgılarının en tiz ve en gür sesli çalgısıdır.Bu nedenle genellikle meydanlarda davul ile birlikte çalınmaktadır.Düğün bayram gibi önemli günlerde çalındığı gibi, eski Türklerin savaşlarına da katılıp mehter takımlarında da çok önemli bir yer almıştır. Üflemeli halk çalgılarının başında gelen zurnanın kökeni Ortaasya’ya dayanmaktadır.Yurdun her yöresinde açık hava çalgısı olarak davul ile birlikte yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Zurnanın boyu 30cm ile 56cm arasında değişmektedir.Gövde ve sipsi olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.Ön yüzünde 7, arka yüzünde de 1 olmak üzere 8 adet ses perdesi bulunmaktadır.Bu perde deliklerinden başka kalak üzerinde daha küçük çaplarda “Şeytan Perdesi” denen perdeler bulunmaktadır. Türkiye’de zurnalar doğudan batıya doğru gittikçe belirgin bir büyüme kaydettiği görülür.Büyüklük ve küçüklüklerine göre üç guruba ayrılırlar.
1. Kaba Zurna 2. Orta Zurna 3. Cura(Zil) Zurna
Zurnanın erik, şimşir ve zerdali ağacından yapılanları tercih edilmektedir.Kaba Zurna Ege, Trakya, Sivas, Tokat ve Kastamonu’nda çok yaygın olarak çalınan yapı itibariyle zurna ailesi içinde en büyük olanıdır.Boyu 50-55 cm. arasında değişmektedir.Ana gövde büyüyünce diğer parçaları ve delikleri de ona göre büyür.Çalınması bakımından en rahat çalınan zurnadır.Çünkü, 2 oktav kadar geniş bir ses sahasına sahiptir.Deliklerinin ve delik aralıklarının büyük oluşu sebebiyle diyez ve bemoller en rahat bu zurnadan çıkarılır.Özellikle Ege ve Trakya’da 2, hatta 3 zurna bir arada çalar.Bunlardan biri dem tutarken diğeri melodiyi çalmaktadır.Veya ikisi dem tutar biri çalar, tam tersi de olabilir.Buna karşılık yanlarında genelde çift davul çalındığı görülür.Aslında bu dem tutanlar ustalarının yanında zurnaya yeni başlayan ve daha acemi olanlardır.Onlara dem tutarak kendilerini geliştirmeye çalışırlar.
Zurnanın Bölümleri
A. Lüle: Bu kısma lüle denildiği gibi, ''etem'' veya ''metem'' de denilir.Zurnanın nezik kısmının içine geçirilmiş ağaç veya madenden yapılma bir zıvanadır. Bu zıvananın gümüşten olanlarının ucuna yine gümüşten bir kordon takılır ve zurnanın boyuna halkalanır.Tıpkı bir nargile ağzına benzeyen etem, zuma çalanların çok önem verdiği aletlerden birisidir.Takılan gümüş kordon bu aletin kaybolmamasını sağlamak içindir. B. Nezik: Zurnanın ağaç kısmına başka renkte bir ağaçtan yapılmış ve monte edilmiş kısmıdır.Bu zurnanın ağzına kuvvet vererek çatlamasına yardımcı olur. Gerek nezik gerek etem istenildiği zaman çıkarılabilir.Bu ayrı ayrı muhafazasını da sağlar.Bazı zurnalarda sabit de olabilir.Fakat bunlar makbul değildir.
C. Soluk deliği: Zurna'nın alt taraftaki neziğe en yakın deliğinin ismidir. Kara Ali ismindeki zurnacı soluk deliğini şöyle anlatır . ''...Efendim soluk deliği adamın burnuna benzer. Adam oğlu ekmek yerken su içerken burnu olmazsa nefes alamaz. Bazı havalarda burundan ses çıkarır gibi zurnayı öttürmek gerekir. O zaman bu deliğe sağ elin baş parmağı ile dokunarak sağır ses çıkarırlar... '' Buna bazı Abdallar ''metem'' diyorlar.
D. Cin-Seytan delikleri: Zurnacılar zuma borusunun sağ ve sol tarafında açılmış ince deliklere cin veya şeytan deliği adını verirler.Bu deliklerin ne işi yaradığı bilinmemektedir.Kara Ali ismindeki zurnacı cin deliklerinin hava almak için olduğunu söyledi.
E. Zurna borusu: Zurnanın ses çıkaran geniş ağzına denir.Borunun kenarları ve üst kısmı ekseriya gümüştendir.Cura borularında iki, büyüklerde üç tane şeytan deliği bulunur.
F. Hava döndüren: Zurnanın deliklerine verilen isimdir.Yedi tane olan bu deliklere yukarıdan itibaren, dört tanesini sağ el, geri kalan üç tanesini sol el idare eder.
G. Avurtluk: Etem'e geçirilen değirmi bir alettir.Ağaç, kemik ve metalden yapıldığı olur.Bazen kenarları yontulur.En makbul avurtluk koyunun kürek kemiğinden yapılanıdır.Havanın dışarıya kaçmasını önlemede büyük etkendir.
Mey: Dilli, üflemeli çalgilar sınıfına girer.Gürgen, ceviz vb. sert ağaçlardan yapılanları varsa da en makbulü erik ağacından yapılanıdır.Genellikle Doğu Anadolu’da Erzurum,Kars, Gümüşhane,Bayburt,Van ve Erzincan yörelerinde yaygın olarak kullanılan bir çalgıdır.Balaban diye de adlandırılan bu çalgı Ortaasya kökenlidir..Bir gövde ve ağız tarafına takılan ses çıkarıcı yassı kamış ağızlıktan ibarettir.Sesi mat ve hafiftir.Bu özelliği ile küçük ve kapalı yerlerde zurnanın yerini alır. Sesi zayıf olduğu için daha çok kapalı mekanlarda ve oda toplantılarında çalınmaktadır.Kamış üzerindeki kıskaç sayesinde ses inceltilip kalınlaştırılabilmektedir.Özel bir yöntemle yassılaştırılan kamış, kıskaç ve gövdeden meydana gelir.Kıskacın kamış üzerinde aşağı veya yukarı doğru itilmesiyle yaklaşık bir perdelik ses değişimi yapılabilmekte ve özelliği ile çalgı gruplarına hemen uyum sağlayabilmektedir. Zurna gibi kesintisiz üfleme tekniği ile çalınır.Bir oktav civarında ses genişliği olan Mey’in üç çeşidi vardır. bunlar; 1. Ana Mey 2. Orta Mey 3. Cura Mey Gövdenin üst kısmında 7, alt kısmında ise 1 adet ses perdesi bulunan Mey’in, 9-10 adet ses perdeli olanları Azerbaycan ve Türkistan’da “Balaban” adı ile kullanılmaktadır.
Sipsi: Halk çalgılarımızın üfleme ile (nefesli) çalınan en küçük boylu çalgılarından birisi olup,Sipsi adı ( İnce küçük ) anlamına gelir.Göl kenarlarında, sazlıklarda veya sulak arazilerde yetişen, kamış veya kargı dediğimiz malzemeden yapılır. Bu malzemeleri çeşitlilik gösterir. Bunların et kalınlığı (iç çapı) 4-5 mm olanları kullanılır.Ege bölgesinde ve Teke yöresinde kullanılan çalgılardandır.Batı Akdeniz Bölgesinde özellikle teke yöresi; denilen Burdur, Isparta, Denizli, Muğla, Afyon ve Antalya'nın özellikle Korkuteli Elmalı dolaylarında en fazla da Burdur'da ve yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir.Sipsi ile çalınan halk ezgilerinin oyunlu alanlarına "sipsi oyunları" da denilmektedir. Genellikle teke yöresinde sipsi ile çalınan ezgilerin ölçüleri dokuz zamanlıdır.Sipsi’nin boyu biçimi ve perde sayısı her çalan ve yapan ustaya göre değişmektedir.Gövde kısmı 20cm kadardır.1 veya 1,5 oktav civarında ses genişliği vardır.Genellikle 6 veya 7 adet ses perdesi olanlar kullanılmaktadır.Kamıştan yapılır ve iki parçalıdır.Birinci kısım ağızlıktır aynı zamanda sipsinin ses veren (öten) kısmıdır. İkinci kısım üzeri deliklerin açıldığı gövde kısmıdır.Ağızlık denen birinci kısım, sipsinin (gövdenin) içine girebilen çapı daha dar ve ince kamıştan yapılır. Uzunluğu da 3 ya da 4 cm dir.Borusu kemik ve ağaçtan yapılanları da vardır.Kuvvetli bir nefesle çalınır.Gür bir sesi vardır.Sipsinin kendine özgü ve çok ilginç bir akortlama sistemi vardır. Ağızlığın gövdeye geçen kısmındaki açılmış olan kapağın üzerine iplik dolanır. Böylece aşağı yukarı oynatmak suretiyle istenilen akort elde edilmiş olur. Yine ağızlığın üzerine açılan kanalın içine saç kılı geçirilerek, ayarlanmış akordun değişmemesi sağlanır.Sipsi görünüm olarak küçük, çalınış itibarıyla çok zor olan nefesli hak çalgılarımızdan birisidir.Eksik perdeli oluşu çalınmasını bir kat daha güçleştirir Ancak eksik perdeli olması yöre özelliğindendir.Yedi delikli sipsilerin, alttan iki deliği açık olmak üzere diğer delikler kapatılarak çalınır. Ağızlığın baş kısmı dil ile veya herhangi bir madde ile kapatılarak üflenir.Sipsinin kenar seslerinde devamlı olarak üstten beş delik (perde) kapalı olarak tutulur (arka delik dahil) En önemli özelliklerinden bir tanesi nefes alıp verme, yani sesi hiç kesmeden sürekli olarak nefes çevirme olayıdır.Bu nedenle sürekli çalındığı için sipsi çalanın dudakları yorulmaktadır ve ağızlık ile gövdenin birleştiği yere bazen zurnada olduğu gibi plastik bir maddeden 'lüle' denen araç geçirilir.Bunun görevi ise yorulan dudakları bir lüleye dayamak koşuluyla dinlendirmek ve daha uzun süre çalınmasını sağlamaktır.Sipsi çalabilmek için önce güçlü bir nefese ihtiyaç vardır.Boğaz,Gurbet,Teke ve Zeybek havalarının en güzel seslendirildiği bir halk çalgımızdır.
Çifte: Dilli nefesli (üflemeli) çalgılar gurubuna girer.İki kavalın yanyana monte edilmesiyle Zonguldak civarı ve güneydoğu Anadolu bölgesinde kullanılmaktadır.Ön kısmında 5-6 adet ses perdesi bulunmaktadır.Boruların her ikisinde perde sayısı eşit olabileceği gibi bir tarafta bir adet ses perdesi de olabilir.Her iki kamışında uç kısımlarında ses veren iki küçük kamış eklenmektedir. Dil görevi gören bu küçük kamışlar ağız boşluğuna alınır ve aynı anda hava üflenerek çalınır.Güney Anadolu da özellikle Antakya ve Yayla dağı çevresinde Argun adı ile bilinmekte ve çalınmaktadır.Değişik yörelerde Argul, Kargın, Zambır gibi adlarla da bilinmektedir.
Dilli Üflemeli Çalgılar: Dilli düdük ve büyük çoban kavalları, 25-30cm olanlarından,75-80cm olanlarına kadar değişik ebatlarda olabilir. Anadolu’nun hemen hemen her yerinde kullanılmaktadır.Bu çalgıların ön yüzünde 6-7, arka kısmında ise 1 adet ses perdesi bulunmaktadır.
Dilsiz Üflemeli Çalgılar: Pirinçten yada ağaçtan imal edilirler.Bunlar da dilli nefeslilerde olduğu gibi 20cm ile 80cm arasında değişen boyutlardadır. Genellikle"Çoban Kavalı"olarak tanınırlar.Bu ad,dilsiz nefeslilerin delik sayıları dilli nefeslilerdeki gibidir.Ses delikleri kromatik sesleri çıkarabilmektedirler. Kartal kemiğinden yapılan "Çığırtma" da dilsiz nefesli sazlardandır.
Çoban Kavalı: İnsanoğlunun üflemeli ilk çalgılarındandır. Çeşitli kaynaklarda ''ağız sazları'' arasında anılan çalgı. Orta Asya Türk uygarlıklarından itibaren bilinir. Ülkemizde yüzyıllardır, ''çoban sazı'' ya da ''düdük'' olarak tanınan kaval, Büyük Göç'le yayıldığı toplumlarda ise, farklı ad ve biçimlerde çalına gelmiştir.Bu kavalların oldukça yumuşak ve etkileyici bir sesi vardır.Yurdun her köşesinde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.Dilli ve dilsiz olmak üzere iki çeşidi vardır.Her iki grup da kendi içerisinde diatonik ve kromatik perdeli biçiminde sınıflandırılır.Sert ağaçlardan yapılmaktadır.Erik, Gül, Davulga, Sandal gibi bir çok ağaçtan yapılabilmektedir.Pirinç gibi madeni olanları da olsa bile, en makbulü erik ağacından yapılanıdır.Kaval kelimesi içi boş anlamında olan Kov’dan türemiştir.Ses genişliği 2,5 oktavdır.Nefesli (üflemeli) çalgılar gurubuna girer.Ön yüzeyde yedi, arka yüzeyde bir olmak üzere sekiz perde deliği vardır. Genelde tek parçadan oluşmakla birlikte, birbirine geçen ve taşımada kolaylık sağlayan üç parçalı kırma kaval örneği de görülmüştür.Günümüzde geleneksel müziğin çalgı topluluklarının önemli bir renk çalgısı olarak kullanılan Kaval, standartlara göre üretilmediği için boyutları hakkında kesin bilgiler olmamasına karşın 30 ile 80 cm. arasında değişen bir yapı gösterdiği söylenebilir.Üst kısmında 7, alt kısmında ise 1 ezgi perdesi bulunmaktadır.Bu perdeler dışında kavalın alt kısmında da Şeytan Deliği ve Hazreti Ali adı verilen 4 perde daha vardır.
Çığırtma: Dilsiz dogrudan üflemeli Türk halk çalgısıdır.Çığırtma, kartalın kanat kemiğinden yapılır.15-30 cm uzunluğundadır.Daha çok çobanlar tarafından kullanıldığı bilinen bu çalgı, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş çalgılardandır.Elazığ ve civarında Toros dağlarının batı kesiminde eskiden yaygın olarak kullanılan dilsiz ve üflemeli bir çalgıdır.Önde 6-7, arkada ise 1 adet ses perdesi bulunmaktadır.Yaklaşık bir oktav ses genişliği vardır.Altısı üstte birisi altta olmak üzere toplam yedi tane ezgi perdesi vardır.Kartalın kanat kemiği tüylerden ve kaba bir biçimde etten arındırılır.Toprağa gömülür.Bir süre beklenir, ilik ve et parçalarının toprak içerisindeki canlılar tarafından tüketilmesinin ardından süt içerisinde kaynatılır.Kaynatmanın amacı kemiğin beyazlamasını ve işlemek için yumuşamasını sağlamaktır.Bu işlemin ardından perde delikleri açılır.
TULUMLU ÜFLEMELİ ÇALGILAR:
Tulum: Genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde (Rize, Artvin) yaygın olarak kullanılan hava depolu bir halk çalgısıdır.Lülük (goda), Gövde ve Nav olmak üzere üç bölümden oluşur. Tulum oğlak derisinden çıkarılarak elde edilmektedir.Ön ayağına ağızlık, arka ayağına ise klavye(Nav) tespit edilerek diğer kısımlar kapatılır. Ağızlık vazifesi gören tahta borudan üflenerek tulum şişirilir.Deri hava ile dolunca klavyeden ses çıkmaya başlar. Koltuk altına yerleştirilerek çalınmaktadır.Tuluma yerleştirilen klavye kısmına "Nav” denilmektedir.Nav üzerinde birbirine paralel 5 çift ses perdesi bulunmaktadır.Tulumun en önemli kısmı nav`dır. Nav özellikle şimşir ağacından yapılır. Yaklaşık 40 derece eğri şimşir ağacının içini düzgün bir şekilde oyduktan sonra analıklar dediğimiz delikli 10mm çapında boruları ve kamıştan özel olarak yapılan çibun dediğimiz sipsi`leri özenle ve düzgün şekilde nav`a yerleştirilir.Tulumu şişirmek için kullanılan dudula; yuvarlak bir ağacın içi delinerek yapılır ve hava geriye kaçmasın diye iç tarafına naylon`dan bir kapak yapılıp raptiye ile tutturularak havanın geri gelmesi önlenir.Tulum yurdumuzda Trabzon, Rize, Erzurum, Kars'ta, Kuzey ve Doğu Anadolu Bölgesinde ve Trakya bölgesinde kullanılmaktadır. Genellikle kuzu ve oğlak derisinden yapılan tuluma Trakya'da Gayda adı verilmektedir.Tulumun orjinal sesi "si" ve "lâ" dır.Parlak,etkileyici bir ses rengine sahiptir.
Gayda: Trakya bölgesinde yaygın bir halk sazıdır.Tuluma benzeyen bu sazda çifte kamış yerine ağaçtan yapılmış düdük bulunmaktadır.Ayrıca gayda da uzunca bir dem ses veren boru bulunmaktadır.
III- VURMALI ÇALGILAR:
1. Davul (nağara), koltuk davulu, 2. Tef, kudüm (daire), 3. Darbuka (deplike, dümbelek, dümbek, küp), 4. Zilli maşa, çarpara, parmak zilleri, kaşık v.b
Deri Vurmalı Çalgılar:
Davul: Türk vurmalı çalgılarının sembolü olarak kabul edilmektedir.Davul tarihimizde çok değişik amaçlarla kullanılmıştır.Türkiye’nin her yerinde değişik cins ve boylarda davul bulunmaktadır.Kasnak, ip ve deri olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.Tokmak ana ritmi, çubuk ise detayları çalmaktadır. Genellikle küçük davul, orta davul, büyük davul ve koltuk davulu gibi mahalli boyları ve adları bulunmaktadır.Türklerde kullanılan en eski çalgıdır. Sesinin gür oluşu ve etkisi nedeni ile bir haber aracı olarak ta kullanılmıştır.Davul genellikle 50-60 cm. Çapında kestane ağacından 1-1,5 cm kalınlığında yaklaşık 40 cm. genişliğinde tahtanın silindir şeklinde bükülerek her iki açık alan derilerin deri veya keten iplikle sıkça tutturulması ve çalgıcının boynunda durması için kemerle bağlanması buna ilaveten sert ağaçtan tokmak ve cızdım denilen çubuğun yapılmasıyla işime tamamlanır.Davulun değişik cins ve boyda olanları vardır.Büyük olanına “kara davul”, küçük olanına “cura davul” veya “davlumbaz” denmektedir.Kasnak, deri çemberi, çakşırı kasnak kayışı, tokmak, çubuk, davul derisi olmak üzere altı parçadan meydana gelmektedir.Davullar genel bir değerlendirmeyle, üç boya ayrılabilirler.Bunlar, küçük (Çapı, 60 cm. civarı), orta (çapı 70 cm. civarı), büyük (çapı 80-90 cm. civarı) boylardadır.Kasnak eni ise yörelere ve kullanıcıya bağlı olarak büyük değişiklikler göstermektedir.Temel olarak bir “germe çemberi”ne geçirilmiş deri ve bunların bağlandığı “kasnak” denilen ağaç bölüm olmak üzere iki ana kısımdan oluşur.Bu iki yandaki germe çemberine geçirilmiş deriler, ton tutmasını sağlamak için bağlantı elemanlarının yardımıyla gerekli ya da istenilen oranda gerdirilir.Davul kasnağı, çoğunlukla ceviz, ıhlamur, köknar, ceviz gibi ağaçlardan yapılmaktadır. Bunlardan en çok kabul gören ya da beğenilen ise meşedir.Bu kasnağa dana, köpek ya da koyun/keçi gibi hayvanların derileri gerilmekte ve davulun alt / üst kısımlarına takılmaktadır.Deriler “germe çemberleri”ne ıslak olarak geçirilir ve gerilmeyi sağlamak ve kurumaya bırakılmak için üstten ve alttan “davul kasnağı”na yerleştirilir. Alt ve üst “germe çemberleri”, zikzaklı olarak geçirilmiş sağlam sicimler ile bağlanır.Deri kuruduktan sonra da istenilen gerginlik sağlanana kadar sıkılarak tutturulur.Deri kurumaya bırakılırken çatlamasını önlemek amacıyla susam ya da zeytin yağı ile yağlanır.Davul bir meşin kayışla boyuna asıldıktan sonra, genellikle sağ elde “tokmak” (çomak, meççik, metçik, çomaka) ve sol elde “ince değnek” ya da “çubuk” (çırpı, zipzibi) ile vurularak çalınır.Ritmin güçlü vuruşları “tokmak”, zayıf vuruları ise “çubuk” ile belirtilir. Ortalama boyu 40-50 cm. olan “çubuk”, “tokmak”tan biraz daha uzundur.Davul, zaman içinde tuğ, tavul, köbürge, küvrüg, tuvıl ve tabl gibi isimleri ile anılmıştır.Davul çalanlar da süreç içinde ; tablzen, davulzen, davulcu gibi adlar verilerek nitelenmiştir.Şamanların en temel çalgısı olan “Davul”, Türk geleneklerinde dinsel törenler, savaş alanları, mehter takımları,düğün, sahur, cirit oyunu, at yarışı, güreş, bayram v.b. gibi alanlarda uzun yıllar boyu kullanılmış ve hala kullanılmaktadır.Diğer taraftan “davul”, müjde, güvenlik, savaş, yangın v.b. amaçlı da kullanılmıştır.
Koltuk Davulu: Araçsız vurmalı usul çalgıları sınıfına girer. Daire biçimindeki ağaç kasnağa deri gerilmiş çemberlerin, çapraz bağ ile bağlanması sonucu elde edilir.Koltuk altına alınarak ve ellerle vurularak çalınmaktadır. Normal davula göre daha uzundur. Çapı ise normal davuldan daha küçüktür.
Dümbelek: Anadolu’nun bir çok yöresinde çalınmaktadır. Bu günkü darbukanın çömlekten (topraktan) yapılmış şeklidir. Yörelere göre deblek, dümbek ve dümbelek gibi adlar almaktadır. Daha çok kadınlar arasındaki çeşitli eğlencelerde kullanılmaktadır.
Tef: Vurmalı bir Türk Halk çalgısıdır.Hemen hemen her yörede mevcuttur.Yaklaşık 20-40cm çapında, bir kasnak ve tek yüzüne gerilmiş ince bir deriden ibarettir.Kasnak üzerine açılan yarıklara 3-5 çift ince pirinçten yapılmış ziller geçirilerek çalgının ritminin zenginleşmesi sağlanmaktadır.Bazı yörelerde sade olanları da bulunmaktadır.Daha çok kadın eğlencelerinde kullanılmaktadır.Daha büyük olanlarına “Daire” denilmektedir.El (parmak) ile çalınan vurmalı bir ritm çalgısıdır.Yöre ve çalan kişilere göre ''tarande, çingene, acem'' diye isimler almaktadır.Yaklaşık 30-40 santim çapında bir kasnağa gerilen oğlak derisinden olursa daha verimli olur.Def (tef) elde havaya kaldırılarak ve zillerin şıkırtıları duyulsun diye sallanarak çalınır.Kırsal kesimde halen kına ve düğün gecelerinde bilhassa kadınlar eğlenmek için Def'i hem çalar hem oynarlar.Zilli Tef ve Zilsiz Tef olmak üzere iki çeşittir.
Kudüm: Türk musikisinin en temel ritm aletlerinden biridir.Mevleviler ayinlerinde kullandıkları sazların bazılarına, halkın kullandıgı isimlerden farklı ve kutsallaştırıcı isimler takmışlardır.Kudüm adının anlamını ve etimolojisini bilemesek de,kudüm sazına isim babası olan grubun ve bugünkü kişiligini kazandıranların Mevleviler oldugunu söyleyebiliriz.Tasavvuf musikisinin dışındaki formlarda da kullanılmıştır. Belirli seslere akordlanabilen bu enstrüman mevlevi ayinlerinde semazenlerin sema ritmini darplarla düzenleyerek ritmik bir bütünlük oluşmasına katkıda bulunmaktadır.Kudüm, 4 parçadan meydana gelmiştir;Bakır gövde,Deve derisi,Simitler,Zahme.Yanyana koyulmuş birbirinden farklı büyüklükteki tas biçimli 2 ayrı gövdeye deri gerilmesi ile oluşur.Gövdeyi meydana getiren 2 çanak, dövme bakır veya ağaçtan imal edilirler. İki çanağın büyüklüğü birbirinden farklı olmasının nedeni, icra sırasında farklı tını elde etmek içindir. Kalın tını veren çanağın adı DÜM, tiz tınıya sahip olanın adı TEK tir.Çapı 15-16 cm olan dümün derinliği 30-32 cm., çapı 14-15 cm. olan tekin derinliğiyse 28-30 cm.dir.Bu iki çanağın üstüne gerilmesi için kullanılan deve veya keçi derisinin kalınlıkları da, düm üstüne 2 mm., tek üstüne 1 mm.olmak üzere birbirinden farklıdır.Gövdenin altına kudümün yerle temas ederek tınısının değişmesini önlemek ve çalan kişiye icrayı kolaylaştıracak eğimi verebilmek için "simit adı verilen ortası boş silindirler konur.Kudüm, nakkareden daha büyük, belli ölçüler içerisinde yapılan bakır bir tas üzerine Deve derisi geçirilmek suretiyle yapılır.Lama, Dana derileri de kullanılmıştır fakat umumiyetle Deve derisi tercih edilmektedir. Zahme adı verilen iki küçük sopa ile vurularak velveleli veya velvelesiz şekilde usuller çalınır.Zahmeler yumuşak ve orta yumuşaklıktaki ağaçlardan yapılırlar.Kudüm çalan kişiye Kudümzen denir.Kudüm, kendine has tatlı, yumuşak, hoş bir sese sahiptir.Kudümün vurmalı çalgı olarak belli bir akordu yoktur.Ancak üstadlar Dümün icra edilen makamın karar sesine tekin ise makamın güçlü derecesine çekilmesini uygun görürler.
Darbuka: Elle çalınan vurmalı çalgılarımızın hemen hemen en tanınmışlarındandır. Arapça, ''dümbelek'' olan çalgı yurdumuzda yörelere göre, ''dümbek, deblek, güp, küp, dümbelek, dönbek'' adlarını alırlar.Tek başına çalındığı gibi diğer çalgılara da eşlikçi vazifesi görür.Tok ve derin bir yapısı vardır.Çeşitli büyüklükte olan toprak ve metalden yapılan darbukalar, keçi veya dana derisinden işlenen deri ile kaplanır.Günümüzde röntgen filmi ile kaplı olanlarına çokça rastlanır.Daha çok kadınlar arasındaki çeşitli kına geceleri ve eğlencelerde ritm çalgısı olarak kullanılır.
Çarpma Çalgılar:
Kaşık: Vurmalı bir Türk Halk Çalgısıdır.Özellikle şimşir ağacından yapılanı makbuldür.Sap kısımları parmaklar arasına alınır, oval kısımları ise sırta gelecek şekilde avuç içine alınarak çalınmaktadır.Bunun dışında farklı tutuş biçimleri de vardır.Bursa çevresinde sapın sonunda oyma tekniği ile hareketli parçacıklar oluşturulmuş ve buna tongurdaklı kaşık adı verilmiştir.Anadolu’da eskiden beri kullanılan ve ağaçtan yapılan çorba kaşıkları aynı zamanda çalgı olarak ta kullanılmaktadır.Türkiye’nin özellikle Silifke ve Konya yöresi halk oyunlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Zilli Maşa: Maşa biçiminde iki ana kolun uçlarına yerleştirilen karşılıklı zillerden ibarettir.Kollar kapandıkça ziller üst üste gelerek ses çıkarmaktadır.İki, üç kollu bir maşa ve uçlarına takılı zillerden ibarettir.Bir elle tutulup,diğer elin baş parmağı ile diğer parmakları arasına vurularak çalınır Çarpara, şimşirden kesilmiş kaşık büyüklüğündeki dört tahta parçasından ibarettir.Bunlar birbirine iple veya menteşeyle bağlıdır.Genelde kadınlar arasındaki eğlencelerde kullanılır. | |
|