ne-fer Yönetici
| Konu: Hüseyin Cavit 12th Ekim 2010, 19:47 | |
| Hüseyin Cavit
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Hüseyin Cavit Hüseyin Abdullah oğlu Rasizade. Ünlü Azerbaycan şairi ve dramaturgudur. 1882 yılında Nahçıvan’da doğmuştur. İlk eğitimini Nahçıvan’da molla okulunda, orta eğitimini Mekteb-i terbiye adlı yeni usullu okulda almıştır (1894-1898). 1899-1903 yıllarında Güney Azerbaycan’da Tebriz’in Talibiye medresesinde eğitimine devam etmiştir. Hüseyin Cavit yüksek tahsilini İstanbul üniversitesi’nin edebiyat fakültesinde almıştır (1909). Nahçıvan, Gence, Tiflis ve 1915 yılından itibaren de Bakü’de öğretmenlik yapmıştır. 1941 yılında Sibirya’da ölmüştür. Haydar Aliyev tarafından naşı Sibirya’dan Nahçıvan’a getirtilmiş ve adına anıt mezar dikilmiştir.
Hüseyin Cavit klasik Azerbaycan edebiyatının geleneklerini devam ve inkişaf ettiren büyük bir edebi simadır. 20. Yüzyıl Azerbaycan romantizmi onun adı ile bağlıdır. Hüseyin Cavit’in çok geniş bir yaratıcılığı vardır. Lirik şiir, lirik-epik, epik manzumeler yazmıştır. İlk manzum facia ve dramların yazarıdır. Daha çok dramaturg olarak tanınmıştır. Azerbaycan dramının konu sınırlarını genişlendirir, trajik karakterin, romantik kahramanın, dramın yeni tiplerini yaratır. Hüseyin Cavit kahramanı kadın olan ilk Azerbaycan faciasını kaleme alır.
Dramaturg olarak 1910-1912 yıllarında tanınmaya başlamış, 1910 yılında yazdığı bir perdeli ilk “Ana” sahnesi ile büyük bir usta olacağını ispat etmiştir. İyi kalpli ana kendi çocuğunun henüz ölmesine bakmadan, onun namert kanlısına kurtuluş yolunu gösterir, beşeri analık sevgisi şahsi kin duygusuna galip gelir.
1913 yılında şairin “Geçmiş Günler” adlı ilk şiirler toplusu yayımlanmıştır. Bu lirik ve romantik şiirlerde şair çağdaş toplum sınıfını eleştirir, eskiyen inançlara, din ve felsefelere karşı çıkar. Aynı zamanda ferdin arzuları ile toplumun istekleri arasındaki karşıtlıkları bir mütefekkir gibi açıp gösterir. Onun hayattan rahatsızlığı, rahatsız olan ruhu, ülkü arayışı onun “Bahar Şebnemleri” adlı ikinci kitabında toplanmış şiirlerinde hissedilir.
Cavit’in şiir dili samimi, saf insan duygularının terennümünde ne kadar hazin, ağlamaklı, lirikse de insanlara zulüm eden, hayvani duygulara sahip olan, halkı cehalet ve karanlıkta bırakan ikiyüzlülere karşı kavgası da o kadar keskin, amansızdır. Şairin karamsarlığı, ruh düşkünlüğü ve ümitsizliği zaman geçtikçe yeni bir ‘inkılapçılığa’ dönüşür.
19. yüzyılın geleneklerine uygun olarak Cavit farsça gazeller de yazmıştır. Ancak ana dilinde yazdığı şiirlerle bunları hiçbir şekilde karşılaştırılamaz. Farsça gazellerinin biri vatan diğeri ise aşk mevzusundadır.
1912-1918 yıllarında arka arkaya iki büyük facia yazar. Konusu mülkdar hayatı, aile ve geçim ilişkisinden alınan “Maral” (1912) eserinin merkezinde Azerbaycan kadınının faciası durur. İlk baskısı “zavallı kadın” adında idi. Eserde, zorla yaşlı bir padişahla evlendirilen Maral altın kafeste yaşayan kuş gibidir. Bu talihine isyan eder, adet ve ananeleri çiğneyip geçme kararına varır. Ama bir anda Maral bin yıllık içgüdülerin etkisi altında tereddütte kalır. Dini ahlak kuralları ve bundan doğan yasaklar bütün dehşeti ile Maral’ın gözlerinde canlanır, kutsal sayılan gelenek ve görenekler onun yolunu keser.
Cavit’in bütün facialarının esas kahramanı gerçek arayıcısıdır. 1914 yılında “Şeyh Sinan” adlı en önemli facialarından birini yazar. Şeyh Sinan aşkın kutsiyeti hakkında duygusal, şairane bir nağmedir.
Nedir manası aşkın? Söyleyenler nerde, bir gelsin Görüp kusiyet-i Sinan’ı lal olsun hacsaletten.
Aşkı terennüm etmek için şair önce kendi felsefesini kadına, dünyevi aşka karşı koyan bir filozofu tasvir eder. Bu filozof hem din hem de tarikat lideridir. Eserin kadın kahramanı da başka cinse gönül vermeme kararı almıştır. Şeyh Sinan aşk-ı ruhani hatırına Zehra’nın ateşli muhabbetini reddederek çöllere düştüğü gibi kadın da kendini manastıra kapatmaya hazırlanır. Ancak eser iki kahramanda da bu sahte inancın sarsılması ve büyük, temiz bir aşkın her şeyin üzerinde olduğu düşüncesi ile biter.
Bunların dışında İblis, Şeyda, Uçurum, Afet, Topal Teymur (Timur), Peygamber, Azer, Knyaz faciaları; Telli Saz, Seyavuş, Şehla, İblisin İntikamı, Hayyam dram eserleri vardır.
ŞİİRLERİ
BENİM TANRIM
Her kulun cihanda bir penahı var, Her ehl-i halın bir kıblegahı var, Herkesin bir aşkı, bir ilahı var, Benim tanrım güzelliktir, sevgidir. Haz etmedim fırkadan, cemiyetten, Zevk alamam harpten, siyasetten, Bir şey duymam felsefeden, hikmetten, Benim ruhum güzelliktir, sevgidir. Güzel sevimlidir, cellat olsa da, Sevgi hoştur, sonu feryat olsa da, Uğrunda benliğim berbat olsa da, Son dildarım güzelliktir, sevgidir. Güzelsiz bir gülşen zindana benzer, Sevgisiz bir başta akrepler gezer, Ne görsem, hangi bezme etsem güzar, Hep duyduğum güzelliktir, sevgidir.
BİR ZAMANLAR
Bir zamanlar senin pembe gölgende, Pek bahtiyar idim nazlı dilberim, Henüz bahtiyarlık duyulmaz bende, Yalnız gülümserdi mahzun gözlerim. Ayrılık ne yaman dert imiş, aman! Sensiz halim günden güne perişan, Vuslat demlerini arar da her an, İzler yollarını yorgun gözlerim. Sensiz bütün duygularım bunalmış, Zihnim, fikrim durmuş, hep donakalmış, Uykum çekilmiş, gönlümü gam almış, Yalnız arar seni vurgun gözlerim.
GİT
Bana anlatma ki aşk, alem-i sevda ne imiş? Bilirim ben seni git! Her sözün efsane imiş Git gülüm, git güzelim! Başka bir aşık ara, bul! Duydum artık senin aşkındaki mana ne imiş? Bivefasın, melek olsan bile uymam daha, git. Kim ki uymuş sana, gönlüm gibi divane imiş Yetişir, git! Beni kahreyleme tersa kızı, git! Anladık şefkat-i ayin-i mesiha ne imiş! Seni bir sadedil, azade melek sanmış idim, Neyleyim! Ahhh gönül ruhuna bigane imiş. Seni takdis ederek bir daha sevmem asla, Ne imiş sanki bu aşk, aşık-i Şeyda ne imiş? Alem-i zevkü sefadan bana bahsetme sakın Bildik artık bu cihan mülkü ne virane imiş.
GÖRMEDİM
Bilmedim uydum şu mecnun gönlümün feryadına Aşka dil verdim, beladan başka bir şey görmedim Ruh-i mecruhum güzellerden vefa bekler yine Ben henüz asla cefadan başka bir şey görmedim Görmedim asla dikensiz gül, karanlıksız ışık Her visali daima takip eder bir ayrılık Söylüyorlar: “Daima zevk-i saadet var”, yazık! Seyredip boş iddiadan başka bir şey görmedim. Gördüğüm her muzdarip simaya duydum merhamet Yara, hem ağyara yar oldum da sevdim bicihet Aşina zannettiğim her yüzde heyhat! Akıbet Boş temelluktan, riyadan başka bir şey görmedim. Her muhabbet bir hıyanet, her gülüş bir hile Her saadet ruhu okşar pek sönük bir şuledir Belki var sehvim fakat gördüklerim hep böyledir Görmedim asla beladan başka bir şey görmedim.
ŞEYH SİNAN
Uyan, ey pir-i hoşdil! Kalk ayıl bir hab-i rahatdan Kıyamettir kıyamet! Kalk uyan zevk al bu fırsattan Melekler gökten inmiş feyz alırlar hak-i pakinden Seçilmez şimdi asla makberin gülzar-i cennetten Donanmış her taraf pürşule yıldızlarla caizdir Ki, Tiflis arş-i pürehterle dem vursun rekabetten Ayıl ey şeyh-i vecdaver! Ayıl bak gör ne alemdir Cihan sermest olup raks eyliyor şevk-i şetaretten Uyup sen bir melek simaya sattın dini imanı Atıp ahkam-i Kuranı uzaklaştırdın tarikattan Fakat hoş bir tarikat koydun asla mahvolup gitmez Cihan durdukça parlar, yükselir, düşmez taravetten Ziyaretgahını gül buseler tezyin eder her an Sen ehli aşk için bir kabe yaptırdın muhabbetten Nedir manası aşkın? Söyleyenler nerde? Bir gelsin Görüp kutsiyet-i Sinan’ı lal olsun hacaletten Muhabbetsiz bütün mana-i hilkat şüphesiz hiçtir Muhabbettir evet, maksat şu pür efsane hilkattan.
SEVİNME, GÜLME KUZUM!
Sevinme, gülme kuzum kimsenin felaketine Bu hal, evet, iyi bir şey değil sevinme sakın Sevinme başkasının hal-i pürsefaletine Dokunma kalbine bikeslerin, zavallıların. İnan ki bir acı söz, bir bakış, bir ince gülüş Kederli, sıtmalı kalbi tırmalar, yaralar O kalp avunsa da aldanma, incinip küsmüş Sağalmaz işte o, yıllar geçer de hep sızlar. Dokunma ruhum! Evet kinlidir felek, bir gün Kızar hemen gücenip intikam alır senden Bugün gülen yarın ağlar, sakın öğünme, düşün Düşün de munis ol, incitme, kırma kimseyi.
NİÇİN
Ben niçin meşk-i aşk-ı yar oldum? Bu ne hülya ki ben düçar oldum? Ben niçin böyle dilfigar oldum? Niye meftun-i zülf-i tar oldum? Niye bedbaht-ı ruzigar oldum? Merhametsiz melek, edalı güzel Gör neler yaptı bir visale bedel Yeni gülmek dilerdi şems-i emel Ahh pek bahtiyar idim evvel Ben niçin mest-i aşk-ı yar oldum? Severim son nefeste inlerken Yine atmam o nazlı dilberi ben O güzel gözler, ah o gonca dehen Çıkmıyor bir dakika fikrimden Bu ne hülya ki ben düçar oldum Seher aşık o nurun ismetine Bayılır pembe gül taravetine Cümle hayran iken nezaketine Uyar uymaz onun muhabbetine Ben niçin böyle dilfigar oldum Her gönül bağlı bir vefakara Arıyor derd-i aşka bir çare Ben niçin kaldım böyle avare Niçin uydum o çeşm-i sehhare Niye meftun-i zülf-i tar oldum Ne olur beş dakika lebberleb Yaşasaydık onunla mest-i tarab Of, bilmem ki merhamet ya Rab Beni kahretti ızdırabı taab İşte bedbaht-ı ruzigar oldum | |
|