|
|
| Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
ne-fer Yönetici
| Konu: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:38 | |
| Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri
KARACAAHMET
Deryada sonsuzlugu zikretmeye ne zahmet! Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet! Gobeginde yalanci sehrin, sahici belde; Ona sor, gidenlerden kalan $ey neymis elde? Mezar, mezar, zitlarin kenetlendigi nokta; Mezar, mezar, varliga yol veren gecit, yokta... Onda sirlarin sirri: Bulmak icin kaybetmek. Parmaklarin saydigi ne varsa hep tuketmek. Varmak o iklime ki, ugramaz ihtiyarlik; Ebedi gencligin taht kurdugu yer, mezarlik. Ebedi genclik olum, desem kimse inanmaz; Ta$ ihtiyarlar, servi curur, olum yipranmaz. Karacaahmet bana neler soyluyor, neler! Diyor ki, viran olmaz tek bucak, viraneler, Zaman deli gomlegi, onu yirtan da olum; Olumde yekpare an, ne kesiklik, ne bolum... Hep olmadan hic olmaz, hicin otesinde hep; Bu mu dersin, taslarda donmus sukuta sebep? Kavuklu, basortulu, fesli, basacik taslar; Taslara yaslanmis da kuflu kemikten baslar, Kum dolu gozleriyle suzuyor insanlari; Suzuyor, sahi diye topraga basanlari. Onlar ki, her nefeste habersiz oldugunden, Gulup oynamaktalar, gelir gibi dugunden. Onlar ki, sifirlarda rakamlari bulmuslar, Fikirden kurtularak, olumden kurtulmuslar. Soyle Karacaahmet, bu ne acikli talih! Taslarina kapanmis, agliyor koca tarih! | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:38 | |
| Necip Fazil, Cile 1969
SAKARYA TURKUSU
Insan bu, su misali, kivrim kivrim akar ya; Bir yanda akan benim, obur yanda Sakarya. Su iner yokuslardan, hep basamak basamak; Benimse alin yazim, yokuslarda susamak. Her sey akar, su, tarih, yildiz, insan ve fikir; Oluklar cift; birinden nur akar, birinden kir. Akista denetlenmis, buyuk, kucuk, kainat; $u cikan buluta bak, bu inen suya inat! Fakat Sakarya baska, yokus mu cikiyor ne, Kursundan bir yuk binmis, kopukten govdesine; Catliyor, yirtiniyor yokusu sokmek icin. Hey Sakarya, kim demis suya vurulmaz percin? Rabbim isterse, sular buklum buklum burulur, Sirtina Sakarya'nin, Turk tarihi vurulur. Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mi dustu bu yuk? Bu dava hor, bu dava oksuz, bu dava buyuk!.. Ne agir imtihandir, basindaki, Sakarya! Binbir basli kartali nasil tasir kanarya? Insandir saniyordum mukaddes yuke hamal; Hamallik ki, sonunda, ne rutbe var, ne de mal. Yalniz aci bir lokma, zehirle pismis astan; Ve ayrilik, anneden, vatandan, arkadastan; simdi dovun Sakarya, dovunmek vakti bu an; Kehkesanlara kacmis eski gunleri an! Hani Yunus Emre ki, kiyinda geziyordu; Hani ardina cil cil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeslerin, comert Nil, yesil Tuna; Giden sanli akinci, ne gun doner yurduna? Mermerlerin nabzinda hala carpar mI tekbir? Bulur mu deli ruzgar o sedayi: Allah bir! Butun bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Sakarya, kandillere katran doktu geceler. Vicdan azabina es, kayna kayna Sakarya, Oz yurdunda garipsin, oz vataninda parya! Insan ucbes damla kan, irmak ucbes damla su; Bir hayata cattik ki, hayata kurmus pusu. Geldi olumlu yalan, gitti olumsuz gercek; Siz, hayat suren lesler, sizi kim diriltevek? Kafdagini assalar, belki ceker de bir kil! Bu ifritten sualin, kilini cekmez akil! Sakarya, saf cocugu, masum Anadolu'nun, Divanesi ikimiz kaldik Allah yolunun! Sen ve Ben, gozyasiyla islanmis hamurdaniz; Rengimize baksinlar, kandan ve camurdaniz! Akrebin kiskacinda yogurmus bizi kader; Aldirma, boyle gelmis, bu dunya boyle gider! Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; Sen kivril, ben gideyim, son Peygamber kilavuz! Yol onun, varlik onun, gerisi hep angarya; Yuzustu cok surundun, ayaga kalk, Sakarya!..
| |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:40 | |
| Necip Fazil KISAKUREK
Kaldırımlar I
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında, Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık. Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn-cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık. Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor, Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler, Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor. Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi, Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi, Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta, Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum... Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta, Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.
Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin, İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler... Tak tak ayaksesimi aç köpekler işitsin. Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim! Gündüzler size kalsın verin karanlıkları. Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim. Örtün üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya, Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya. Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi.
Kaldırımlar II
Başını bir gayeye satmış kahraman gibi, Etinle, kemiğinle, sokakların malısın! Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi, Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri, Erimiş ruhlarımız bir derdin potasında. Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri; Onun taşı erimiş, senin kafatasında.
İkinizin de ne eş ne arkadaşınız var; Sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
Yağız atlı süvari, koştur atını, koştur! Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları. Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur, Ne senin anladığın kadar kaldırımları...
1927
Kaldırımlar III
Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece, Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler. Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince, Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime, der.
Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de, Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp. Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de, Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.
Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım; Onu bir başkasına râm oluyor sanırım, Görsem pencerelerde, soyunan bir karaltı.
Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; Bana rahat bir döşek serince yerin altı, Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan... | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:41 | |
| Zindandan Mehmed'e Mektup
Zindan iki hece. Mehmed'im lafta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de geri adam, boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli. Bu yol da tutuktur hapse düşeli... Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir alem ki, gökler boru içinde. Akıl, olmazların zoru içinde Üstüste sorular soru içinde. Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı; Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün "maruzat"! Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem... Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekün içinde yazıl ve çizil! İnsanlar zindanda birer kemmiyet; Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... Yalnız seccademin yönünde şefkat Beni kimsecikler okşamaz madem Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Çaycı getir ilaç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan Karıştır çayını zaman erisin Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler Duvarda, başlardan yağlı lekeler Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler... Duvar, katil duvar yolumu biçtin Kanla dolu sünger... Beynimi içtin
Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar Tek nokta seçemez dünyadan nazar Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz? Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir... İstersen demirde muhali kemir. Ne gelir ki elden, kader bu, emir... Garip pencerecik, küçük daracık; Dünyaya kapalı, Allah'a açık
Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu İplik ki incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş Karanlığında nur, yeniden doğuş... Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş! Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:41 | |
| 1961
O'nun Ümmetinden Ol
Beri gel, serseri yol! O'nun Ümmetinden ol! Sel sel kümelerle dol! O'nun Ümmetinden ol!
Sen, hiçliğe bakan yön! Hep sıfır, arka ve ön! Dosdoğru Kâbe'ye dön! O'nun Ümmetinden ol!
Gel dünya, mundar kafes! Gel, gırtlakta son nefes! Gel, Arşı arayan ses! O'nun Ümmetinden ol!
Solmaz, solmaz; bu bir renk... Ölmez, ölmez; bir ahenk... İnsanlık; hevenk hevenk, O'nun Ümmetinden ol! | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:42 | |
| Çile
Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde...
Pencereye koştum: Kızıl kıyamet! Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı! Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent, Ok çekti yukardan, üstüme avcı
Ateşten zehrini tattım bu okun, Bir anda kül etti can elmasımı. Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un, Kustum, öz ağzımdan kafatasımı
Bir bardak su gibi çalkandı dünya; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikat, al sana rüya! İşte akıllılık, işte sarhoşluk!
Ensemin örsünde bir demir balyoz, Kapandım yatağa son çare diye. Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, Yepyeni bir dünya etti hediye
Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor; Mekânı bir satıh, zamanı vehim. Bütün bir kainat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim.
Nesin sen, hakikat olsan da çekil! Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam! Otursun yerine bende her şekil; Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
.......... .......... .......... ..........
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın, Benliğim bir kazan ve aklım kepçe, Deliler köyünden bir menzil aşkın, Her fikir içimde bir çift kelepçe.
Niçin küçülüyor eşya uzakta? Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl? Zamanın raksı ne bir yuvarlakta? Sonum varmış, onu öğrensem asıl?
Bir fikir ki sıcak yarada kezzap, Bir fikir ki, beyin zarında sülük. Selam sana haşmetli azap; Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol! Ey yedinci kat gök, esrarını aç! Annemin duası, düş de perde ol! Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku, kaatillerin bile çeşmesi; Yorgan, Allahsıza kadar sığınak. Teselli pınarı, sabır memesi; Size şerbet, bana kum dolu çanak.
Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet, Sırrını ararken patlayan gülle? Yeşil asmalarda depreniş, şehvet; Karınca sarayı, kupkuru kelle...
Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece. Gördüm ki, ateş de, cımbız da yokmuş, Fikir çilesinden büyük işkence.
.......... .......... .......... ..........
Evet, her şey bende bir gizli düğüm; Ne ölüm terleri döktüm, nelerden! Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm, Yetişir çektiğim mesafelerden!
Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz; Yollar bir yumaktır, uzun dolaşık. Her gece rüyamı yazan sihirbaz, Tutuyor önümde bir mavi ışık.
Büyücü, büyücü ne bana hıncın? Bu kükürtlü duman, nedir inimde? Camdan keskin, kıldan ince kılıcın, Bir zehir kıymık gibi, beynimde.
Lügat, bir isim ver bana halimden; Herkesin bildiği dilden bir isim! Eski esvaplarım, tutun elimden; Aynalar söyleyin bana, ben kimim?
Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa, Arzı boynuzunda taşıyan öküz? Belâ mimarının seçtiği arsa; Hayattan muhacir; eşyadan öksüz?
Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim, Minicik gövdeme yüklü Kafdağı, Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim, Dev sancılarımın budur kaynağı!
Ne yalanlarda var, ne hakikatta, Gözümü yumdukça gördüğüm nakış. Boşuna gezmişim, yok tabiatta, İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
.......... .......... .......... ..........
Gece bir hendeğe düşercesine, Birden kucağına düştüm gerçeğin. Sanki erdim çetin bilmecesine, Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.
Açıl susam, açıl! Açıldı kapı; Atlas sedirinde mavera dede. Yandı sırça saray, ilahi yapı, Binbir avizeyle uçsuz maddede.
Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik; Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur. İçiçe mimari, içiçe benlik; Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!
Nizam köpürüyor, med vakti deniz; Nizam köpürüyor, ta çenemde su. Suda bir gizli yol, pırıltılı iz; Suda ezel fikri, ebed duygusu.
Kaçır beni ahenk, al beni birlik; Artık barınamam gölge varlıkta. Ver cüceye, onun olsun şairlik, Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.
Öteler öteler, gayemin malı; Mesafe ekinim, zaman madenim. Gökte Samanyolu benim olmalı; Dipsizlik gölünde, inciler benim.
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak. Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem, Sonsuza varmak...
1939 | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:43 | |
| BEN
Ben,kimsesiz seyyahı,meçhuller caddesinin; Ben,yankısından kaçan çocuk,kendi sesinin.
Ben,sırtında taşıyan işlenmedik günahı; Allah'ın körebesi,cinlerin padişahı.
Ben,usanmaz bekçisi,yolcu inmez hanların; Ben,tükenmez ormanı,ısınmaz külhanların.
Ben,kutup yelkenlisi,buz tutmuş kayalarda; Öksüzün altın bahtı,yıldızdan mahyalarda.
Ben,başı ağır gelmiş,boşlukta düşen fikir; Benliğin dolabında,kör ve çilekeş beygir.
Ben,Allah diyenlerin boyunlarında vebal; Ben,bugünküne mazi,yarınkine istikbal.
Ben,ben,ben;haritada deniz görmüş,boğulmuş; Dokuz köyün sahibi,dokuz köyden kovulmuş.
Hep ben,ayna ve hayal;hep ben,pervane ve mum; Ölü ve Münker - Nekir;başdönmesi,uçurum.... | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:44 | |
| NECİP FAZIL KISAKÜREK
Utansın Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı; Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı, Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin, Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk; Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın! | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:44 | |
| N.F.K
Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canim; Vatanim da vatanim... İstanbul, İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare? Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...
O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tambur gibi mi, uda gibi mi? Cumbalı odalarda inletir katibi mi...
Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler! Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler... Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan Türkçe’si bülbül kokan, İstanbul, İstanbul... | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:45 | |
| Necip Fazıl Kısakürek
Büyük Doğu Marşı
Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet! Güneşten başını göklere yükselt! Avlanır, kim sana atarsa kement, Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.
Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet! Güneşten başını göklere yükselt!
Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un! Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun. Nur yoklu izinden git, KILAVUZ'un! Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!
Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un! Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Aynası ufkumun, ateşten bayrak! Babamın külleri, sen, kara toprak! Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak! Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!
Aynası ufkumun, ateşten bayrak! Babamın külleri, sen, kara toprak!.. | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:45 | |
| Aynadaki Hayalime
Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün; Yavrum, bugün seni pek ölgün gördüm. Gözünde bir küçük noktadır hüzün, Neş'eni ne bugün, ne de dün gördüm.
Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun, Birikmiş sulardan daha durgunsun, Görünmez bıçakla içten vurgunsun, Seni öz yurdunda bir sürgün gördüm.
Geçti bir cenaze peşinde ömrüm; Bilemem, vardığın neresi, bugün? Hergün yürüdüğün kadar yürüdün, Arkasından kendi ölünün; gördüm. | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:46 | |
| Visal
Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş; Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş... Perde perde veralar, ışık başka, nur başka; Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka. Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci; Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci? Yoksa göz, görüyorsun sanmanın öksesi mi? Fezada dipsiz sükut, duyulmazın sesi mi? Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, alemlerin Rabbi, sen! Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen! Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş! Azap var mı alemde fikir çilesine eş? Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor; Çilesiz suratlara tüküresim geliyor! Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum; Ölen öluyor, bense ölümü yaşıyorum! Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli? Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli? Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır; Belki de benliğinden kaçabilene hazır. Hatıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül! Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül! O visal, can sendeyken canını etmek feda; Elveda toprak, güneş, anne ve yar, elveda!
1982 | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:46 | |
| Ben bu gurbet ile düştüm düşeli, Her gün biraz daha süzülmekteyim. Her gece, içinde mermer döşeli, Bir soğuk yatakta büzülmekteyim. Böylece bir lahza kaldığım zaman, Geceyi koynuma aldığım zaman, Gözlerim kapanıp daldığım zaman, Yeniden yollara düzülmekteyim. Son günüm yaklaştı görünesiye, Kalmadı bir adım yol ileriye. Yüzünü görmeden ölürsem diye, Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.
-necib fazil kisakurek- | |
| | | ne-fer Yönetici
| Konu: Geri: Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri 29th Ağustos 2010, 03:47 | |
| BEKLENEN ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar...
geçti, istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni, bırak vehmimde gölgeni, gelme, artık neye yarar... necip fazıl | |
| | | | Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|