ne-fer Yönetici
| Konu: CAHİT KULEBİ 23rd Ocak 2010, 05:56 | |
| Cahit Külebi .
20 Aralık 1917'de Tokat’ta doğdu, 20 Haziran 1997 tarihinde Ankara’da öldü. Sivas Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Antalya lisesi'nde, Ankara Devlet Konservatuvarı'nda, Ankara Gazi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Milli Eğitim müfettişi oldu. İsviçre’ye kültür ataşesi ve öğrenci müfettişi olarak atandı. Yurda dönünce Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişliği ve Kültür müsteşar yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1972'de emekliye ayrıldı. 1983 yılına kadar Türk Dil Kurumu'nda çalıştı. 1976'dan sonraki dönemde Türk Dil Kurumu Genel Yazmanı’ydı. İlk şiirleri "Nazmi Cahit" takma ismiyle 1938'de Gençlik dergisinde yayınlandı. Daha sonra Varlık Dergisi'nde yayınlanan şiirlerinde de aynı imzayı kullandı. 1950-1954 arasında Sokak, İnsan, Türk Dili, Yaratış, Kültür Dünyası gibi dergilerde çıkan şiirleriyle ünlendi. İlk şiir kitabı "Adamın Biri" 1946'da yayınlandı. 1949'da çıkan ikinci kitabı "Rüzgâr"da Orhan Veli şiirine yaklaştığı dikkat çekti. "Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda adlı eseri, Nevit Kodallı'nın "Atatürk Oratoryosu"na temel oluşturdu. 1940 sonrasında başlayan şiirimizin yenileşmesi hareketinde kendine özgü bir yeri var. Rahat anlatımı, içtenlik ve duyarlılığıyla ilgi çeken titiz bir şiir işçisi.
ESERLERİ ŞİİR:
BİLİNMEYEN
O ki bardağa dökülen seraptır (Bal yoğunluğundadır, sıcaktır, ışıktır)
O ki sabah erken bir bahçedir (Çayır kokusudur, serinliktir, umuttur)
O ki esen yeldir kar erirken (Çiğdemdir, ağaç çiçeğidir, okşayıştır)
O ki içilen sudur kana kana (Özlemdir, doymayıştır, kardeştir)
O ki bir yüce ırmaktır akar (Ürküntüdür, baş dönmesidir, gidiştir)
O ki maviliği belirsiz denizdir (Buğulanmadır, düştür, sevmekte ölümdür)
O ki bir ince kızdır ak tenli (Yaşamdır, umuttur, gözyaşıdır)
BİR HALİN VAR ÖZLÜYORUM
Bir halin var seviyorum Küçük ellerinden daha çok Bir halin var özlüyorum
Sıcak dudaklarında yok
Yıldızlı gözlerinde ayrı ufuk Bir halin var düşünüyorum Bir halin var gülüyorum Arsız burnunda çocuk
Bir halin var özlüyorum
BİZİM DAĞLAR
Ararat dağı anamın pişirdiği Çocukluğumda yediğim nişastadır. Yıldız dağı bir ekilmiş tarladır Mevsim mevsim yıldızların bittiği.
Sultan dağında ak kuzular meleşir Uzun yayla'da pehlivanlar güleşir Bingöl dağı çiğdem çiğdem yeşerir Belli olur abı hayat içtiği.
Kaz dağından beyaz bulutlar uçar Keşiş dağında Kerem'in yolu geçer Çamlıbel'de Köroğlu kalmaz naçar Kop dağında öküzlerin çektiği.
C-5
işkence, işkence, işkence
fakat boşuna, fakat beyhude
işkencenin acısı değil bizi inleten
bizi inleten devletimizin bu işe alet edilmesidir.
CEBECİ KÖPRÜSÜ
Cebeci köprüsünün üstü Karınca yuvasına benziyor. Hamallar, körler, topallar Oturmuş nasibini bekliyor.
Cebeci köprüsü yüksek, Altından tren geçiyor. Ya benim aklımdan geçenler? Kimse bilmiyor.
Şu dünya güzelim dünya Tıkır tıkır işliyor, İnsanlar insanlar insanlar Neden böyle çekişir durur? Aklım ermiyor.
Cebeci köprüsünün korkulukları Kara boyalı. Daha böyle köprülerden geçersin çok Cahit Külebi!
ÇİÇEKLE KONUŞMA
Artık ne pencerem var seni koyacak Ne masam Sevgilim de yok bu şehirde Çiçek seni alıp ne yapsam
ÇÜRÜYEN OTLAR
I
Bilinmez hangi şehirde Yaşarsın aşktan habersiz, Küçük çakıl taşım, nasıl bulayım! Kaybolmuşsun bir kocaman nehirde.
Bu kimin çocuğu, der, seni görenler. Benim çocuğum, diye, sesim gelir uzaktan. Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın Yanakların kızarır ağlamaktan.
Bir gün sokakta rastlasam, ellerini Alsam avuçlarıma okşasam. Sıcaklığını tanır da mısralarımdan Kız kardeşimsin sanırlar belki.
Son orada, ben burada Birbirimizden habersiz Ayrı yaylalarda yeşeren otlar gibi Bekleye bekleye çürüyeceğiz.
II
Senin oturduğun şehirde Gökyüzü mavidir benimkinden, Çiçekler daha taze Kuşlar bile güzeldir birbirinden.
Şarkılar daha neşeli, daha mahzun Akşamlar daha garipsi, Umut alabildiğine geniş, Umutsuzluksa denizler gibi;
Trenler bile daha sevinçli Daha kederli gelir gider. Gençler bütün haşarı Yaşlılar büsbütün kederlidirler.
Kadınların sütü daha gür, daha ak Çocukların iştahı, yerinde, Gemiciler bile daha sarhoştur Doğup büyüdüğün şehirde.
Garibim! Nazlım! Öksüzüm Hayal rüzgarlarıyla emzir beni de Uzak ya, kokunu duyuyorum Gül gibi açıldığın şehirde.
DİŞİ
İstanbul boğazından beyaz Gemiler geçer, su kesimi mavi İnsanı gecelerce uyutmaz Benim sevdiğim de, bu gemiler misali
DOST..
Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız Dokunarak uçalım.
insanlardan buz gibi soğudum, işte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın.
DOSTLARA TÜRKÜ
Dostlar bilin ki burda Bir fakir Cahit Külebi Garaja çekilmiş hurda Paslanmış kamyonlar gibi Bekler durur Ankarada.
Ne kadın, ne aşk, ne kumar Ne çalışmak, akşamadek; Yüz vermez oldu sokaklar Bir bardak su, biraz ekmek, Yaşa yaşadığın kadar!
Gel be dünyalık hevesim Sokul bir parça yanıma! Toplasalar çıkmaz sesim Bütün kızları başıma, Gelmez elimi süresim.
Hasreti yeşerten, ufak Ufak esen mavi rüzgâr Nerde rüyalı ve uzak Bıldır gezdığım tarlalar! Dul bir kadın kadar sıcak!
EVVEL ZAMAN
Asardın okulu her sabah Sen de aşıktın bir zamanlar, Geceleri sokak sokak gezerdin Ellerin ceplerinde, yıldızları sayarak.
İnsanın sevdası on beşinde Horoz şekerlerine güneşlere benzer, Gülerdi tramvaylarda küçük bir kız Bekareti beyaz dişlerinde.
İçi kadın çamaşırı doluydu vitrinlerin, Allık pudra, frenk altını küpeler, O tarihte dükkanların önünde Dalıp giderdin.
GEL SENİNLE RESİM YAPALIM Gel seninle resim yapalım Bir yüz çizelim ince, Küçük nezleli bir burun Ve gözler zeytin iriliğinde.
Sonra bir gelincik, ince bir boyun, Soyulmuş bademden daha ak bir ten, Öyle bir yüz ki seher vakti Mutluluk estirsin güneş doğarken
Ve saçları çizelim, bulutlar, Türküler, masallar gibi, Hepsinin üztüne sonra Kocaman bir insan yüreği.
Öyle bir yürek ki sevgiyle Arkadaşlıkla, mutlulukla dolsun, İsterse ondan sonra Bütün şairler ölsün
GÜNEŞLİ ÇAYIR
Pınarlardan içiyorum seni İnce ve mavi bileklerinden, Kısrak memelerinin gürlüğünde Sabah bahçelerinin serinliğinden.
Kaç yaşıma gelirsem geleyim Ölmem ben gencim uzun yıllar. Ayna gibi akan bir dere Ve dibinde beyaz çakıllar.
Yaşamım böyle çağlar gider Cırcırböcekleri, ormanlar ötesinde, Sarı kokusuyla harmanların Ve düğenlerin ezip geçmesinde.
Ayışığı uçuşsun gözlerinden, Teninden aklığı sabahların. Karanlık gecelerden çıktıkça Güneşli bir çayırsın sen.
GÜNLER BANA BİR HİKAYE ANLATTI
Geçen gün bir kadın gördüm, Kucağında bir çocuk vardı. Yüzü kehribar rengindeydi. Ne oldu sana bebek dedim Noldu da böyle zayıfladın? Çocuk yüzüme bakıp güldü. Geçen gün bir çocuk gördüm Yüzü kehribar rengindeydi.
Geçen gün bir gelin gördüm Gelinin yüzü gül rengindeydi. Kocasının koluna asılarak gider. Ne oldu gelin sana dedim, Noldu da böyle güzelleştin? Gelin yüzüme bakıp güldü. Gözleri zeytin rengindeydi.
Çok güvenme haline gelin dedim Bir gün gelir sen de anlarsın. Dünya dediğin şeker şerbet İçi başka dışı başkadır. Bir gün şu kadına dönersin, Dönersin de sonra ağlarsın. Çok güvenme haline gelin dedim.
Geçen gün bir adam gördüm Bir şeyden korkar gibiydi. Kim korkuttu adam seni dedim Herif yüzüme bakıp güldü, Geçen gün bir adam gördüm.
Dayanamıyorum onların haline Yüreğime oklar saplanıyor. İstiyorum ki kadınlar her zaman Vefalı, iyi, sıcak, Erkekler sağlam yapılı, çalışkan, Çocuklar tosun gibi, İstiyorum ki pırıl pırıl olsun Dünyamızın günleri. Ne çare evdeki hesap Çarşıdakine uymuyor İnsanlar bol bol laf ediyor ya Yine de işlerine Akıl fikir ermiyor.
Bizim bir dünyamız var ki İstesek güzel olur, Denize gisek balık gibi Yumuşar kemiklerimiz, Güneşin altında otursak Isınır dinleniriz. Bizimdir rüzgarı, ağacı, meyvesi Bizimdir dostluğu, kardeşliği, sevdası. Ama biz insanoğulları Babadan mirasa konmuşuz Her gün bir taşını söker atarız Hele bir işimize elversin Tozu dumana katarız. Ama biz insanoğulları Babadan mirasa konmuşuz
GÜZ YORUMU
Hava bugün de bulutlu Rüzgâr daha serin esecek. Bütün insanlar umutlu, Şairler mahzun gezecek.
Yağmur yağacak ince, Muşambalı kızlar görülecek. Ağaçlara, çocuklara gelince Bir karış büyüyecek.
Şairlerin ateşi, âşıkların Belki bin dereceye yükselecek. Cahil kızlar, küçük kediler, Çocuklar üşüyecek.
Bu şiiri yazan, caddelerde Seninle başbaşa yürüyecek. Gelip geçenler, yağmur altında Bu adam tek başına ne geziyor, diyecek. Yapraklar yollara dökülecek.
GÜZELLEME!!
Evinizin önünde dolaşsam Seni bulamazdım, Sen gözlerinde bahçeler olan Şimdi evimdeki karım. Senin kadar güzel olsun çocuklarım
Gökyüzü bugün ne kadar da çok Yıldızlarla dolu avuçların
HARP İÇİNDE
Babalar evlerine mahçup döndü her akşam Harp içinde. Anaların sütü kesildi, Çocuklar ağladı, Erkekler askere gitti. Kadınlar bir deri bir kemik. Harp içinde kızlar sarardı.
Savaşanlardansa Ancak bir hatıra kaldı
HASRET....
Şimdi tarlalarda güneş vardır. Karlar donmuştur otların uçlarında.. Artık akşamları dinlenemem Başım avuçlarında.
İçi korku dolu kış gecesi Hiç yatağın yok mu sıcak Dağları dolduran kır çiçeği Hangi rüzgarlar seni koklayacak!
Saçlarımı kesip rüzgara ataçağım! Ta ki haber götürsün bir gün sana! İçimde bir şeytan var, diyor ki Aklına ne gelirse yapsana.
Ben bu şiiri yazdım atlı talimde Bulunduğum sehir İstanbul'du Ağır ağır kar yağıyordu Atımın yelesi bulut renginde
HİKAYE
Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde Kuzey rüzgârları eserdi, Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi, Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz!
İSTANBUL
Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Niksar'da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm.
Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Mevsimler ne çabuk geçiverdi Unutmak, unutmak, unutmak.
Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti.
İSTANBULDAKİ
İstanbul'da bir sevdiğim vardı Keçi yavrusuna benzer, Rüzgar eserdi hafiften gözlerinde Halden anlardı.
Bütün Şehzadebaşı bilir hikayemizi, Gülhane parkı bilir, gemiler bilir, Gelip geçen bakardı.
Yanakları güz elmasına benzer Soğuk havalarda. Ormanlar gibi bakışları; Çocuktu, aceleci, bir hali vardı. Bahar günleri geldi miydi Saçları uzardı.
Adını bile unuttum Yüzünü de, gemileri de, Yalnız ara sıra aklıma geliyor Sabah akşam iş başında Ve asfalt caddelerde
Adamın Biri (1946) Rüzgâr (1949) Atatürk Kurtuluş Savaşında (1952) Yeşeren Otlar (1955) Süt (1965) Şiirler (1969) Türk Mavisi (1973) Sıkıntı ve Umut (1977) Yangın (1980) Bütün Şiirleri (1982) Güz Türküleri (1991) Bütün Şiirleri (1997)
ANI:İçi Sevda Dolu Yolculuk 1986
DÜZ YAZI:Şiir Her Zaman 1985
ÖDÜLLERİ: 1955 Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü Yeşeren Otlar ile 1981 Yeditepe Şiir Armağanı Yangın ile
ŞİİRLERİ VE YAZIN YAŞAMI
Cahit Külebi, "ilk şiirlerini daha lise öğrencisiyken, Sivas Erkek Lisesi'nin Toplantı adlı dergisinde yayımlamış, Yücel dergisinde 'Sivas Erkek Lisesi-Ahmet' imzasıyla bir şiiri çıkmıştır (Mayıs 1935). İstanbul'a geldikten sonra Gençlik dergisinde Mahmut Cahit imzasıyla iki, Nazmi Cahit imzasıyla da iki şiiri yayımlanmıştır. Daha sonra Cahit Erencan adıyla Sokak, Gençlik ve Varlık dergilerinde de şiirleri çıkmıştır. Bir ara babasının aile adı Gullebi'den yararlanarak Külebi adını kullanmaya başlamış, Külebi'yi sonradan soyadı olarak tescil ettirmiştir." Külebi 1940 Edebiyat hareketi içinde etkin bir rol oynamamasına, hiçbir gruba ve eğilime katılmamasına rağmen şiirini kabul ettirmiştir. Cahit Külebi Yeşeren Otlar adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü'nü (1955), Yangın adlı kitabıyla da Yeditepe Şiir Ödülü'nü (1981) kazanmıştır. Külebi'nin bazı çevirileri de yayımlanmıştır. | |
|