|
|
| TÜRK MUSİKİSİ , İŞARET VE SES PERDELERİ, SES'İN OLUŞUMU | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
maviş Yönetici
| | | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: TÜRK MUSİKİSİ , İŞARET VE SES PERDELERİ, SES'İN OLUŞUMU 20th Ocak 2010, 01:27 | |
| SES'İN OLUŞUMU
Canlı varlıklar en basit yaradılışlı olan uçucu böceklerden itibaren, yaşantıların değişik ihtiyaçlarını karşılamak yönünden ses çıkarmak zorunluluğundadırlar. Korku düşmanlarına benzer diğer varlıklara bildirmek, aşk çağrımı yapmak, başka canlıları korkutmak için ses lüzumlu bir araç olarak görülmektedir. Canlı varlığın organizması gelştikçe hem ses çıkarma nedenleri çoğalmakta ve hem de ses çıkaran organları daha mükemmel olmaktadır. Böceklerde sesin çıkarılması, kanatlarının birbirine veya kanatlarının bacaklarına sürtülmesi yolu ile olmaktadır. Çekirgelerin, ağustos böceklerinin sesleri bu şekilde çıkarılmaktadır. Arıların, sivrisineklerin sesi ise kanatlarının titreşiminden meydana gelmektedir. Bazı böceklerin seslerini duyamamaktayız. Çünkü bizim kulağımız bunların çıkardığı ses frekanslarını alacak güçte değildir. Fakat onlar birbirlerini kilometrelerce uzaklardan duymaktadırlar.
Daha yüksek sınıf hayvanlara çıktıkça ses çıkarmak için özel organların meydana geldiğini görüyoruz. Kuşlarda ses memeli hayvanlarda olduğu gibi larenks (gırtlak) yardımı ile çıkmaz. Bunların hava yollarının yanında bulunan bir takım hava keselerinnin içinde bulunan havanın basınç ile dışarı atılması sesi sağlar. Bülbül ve kanaryanın hepimizin hoşuna giden sesi bu hava keselerinden dışarı atılan havanın sesidir. Memeli hayvanlarda ses çıkarmak için özel bir organ (gırtlak) meydana gelmiştir. Larenks ileride anlatacağımız gibi organizmanın en enteresan bir organıdır.
Hemen başlangıçtan bilmeliyiz ki aslında larenks dediğimiz organ ses çıkarmak için yaratılmamıştır. İlk canlıların sularda meydana geldiğini biliyoruz. Başlangıçta hücreli olan bu yaratıklar milyonlarca yıl boyunca gelişerek balık ve benzeri canlıları meydana getirmiştir. Suda yaşayan bu canlılar, yaşamlarını sürdürebilmek için oksijene ihtiyaç duyarlar. Oksijen organizmanın beslenebilmesi, büyüyebilmesi için gerekli bir maddedir. Balık ve benzeri canlılar galsama dediğimiz (solungaç) organları ile suda bulunan oksijeni alarak organlarına sevk ederler. Zamanla sularda bulunan oksijen azalmaya başlamıştır. Bunun sebebi sularda oksijeni kullanan başka canlıların (nebatların) meydana gelmesi veya suların çamurla dolmasıdır. Suda oksijen bulamayan canlı varlık bunu bulmak için karaya çıkmak zorunda kalacaktır. Fakat karaya çıkınca havadaki oksijeni almak için akciğerlere ihtiyacı olacak ve bu şekilde akciğerler gelişecektir. Akciğerler havadaki oksijeni rahatça alarak organizmanın ihtiyacını görmek üzere organlara nakledecektir. Ama o zaman bazı zorluklar çıkacaktır. Ciğerlere çekilen hava kuru olursa akciğerler zarara uğrar, bazen içeri çekilen hava içinde yabancı cisimler olur ve bundan akciğerin ağzını kaparlarsa solunum yapma imkanı kalmaz. İşte bu zararlı tesirleri ortadan kaldırmak için uzviyet larenks denilen bir organı ortaya çıkarır. O halde bizim bugün ses çıkarma organı olarak tanıdığımız larenks (gırtlak) aslında ses çıkarmak için değil uzviyetin başka görevlerini karşılamak için yaratılmıştır. Yani akciğere giden havayı organizma için uygun koşullara sokmak için ve akciğerlere yabancı madde kaçmasını önlemek için kısaca ilk larenks adeta bir valf,,musluk gibi bir organ idi. Fakat canlı varlık karada yaşantısını sürdürmek ve bu arada gelişirken bu larenksin bu valftan ödev görevler alacağını da keşfetmekte geç kalmadı. Hepimiz bir dere kenarından geçerken kurbağaların korkup suya atlarken "vırak" diye bağırıp suya atladığını görmüş ve duymuşuzdur. Biz bunu kurbağanın istemli çıkardığı ve işe yarayan, bir ses sanırız. Aslında bu istemli bir ses değildir. Kurbağa suya atlarken akciğerlerine su kaçmasın diye larenksini hızla kapar. Bu esnada bir ses çıkar. Yani adeta kapının kapanırken çıkardığı ses gibi. Bunun aslında bir manası yoktur. Sırf larenksinin kapanma sesidir. Fakat bu sesin çıkarılması diğer kurbağalara bir işaret olabilir. Yani kendisi için tehlikeli olabilecek birisinin yaklaştığını haber verebilir. İşte bu şekillerdeki bir oluşum canlının gırtlağını ses çıkaran bir organ olarak kullanma bilincini getirmiştir. Özetlemek lazım gelirse, başlangıçta sırf akciğerlerin ağzını kapamak maksadı ile odaya çıkan larenks bugün canlıların en hayati organlarından birisi olmuştur. Larenks sayesinde akciğerlerini koruyan canlı, yine larenks sayesinde insan oğlıında en ulvi heyecanların ortaya konduğu, konuşma ve bunun en mükemmel şekli olan şarkı söyleme olanağına kavuşmuştur. İnsanda ses çıkarma sadece tek bir organın meydana getirdiği fonksiyon değiidir. Birçok organlardan meydana gelen sistemlerin beraber çalışması ancak istenen anlamda sesin ortaya çıkmasını sağlar.
SES ALIŞTIRMALARI
Eğitim görmemiş bir sesin, hakiki kalitesini anlamak oldukça zordur. Bu bakımdan, tenor olduğu kesin olarak saptanmamış kimse, bariton kabul edilmeli. Aynı şekilde soprano da mezzo-soprano olarak çalıştırılmalıdır. Çalışmalar ilerledikçe, sesin esas rengi ortaya çıkar. Yapılan her ses egzersizi bir amaca yönelik olmalıdır. Gelişi güzel melodilerle, amaçsız yapılan egzersizlerin hiçbir faydası yoktur. Amaç, sade ve uygun egzersizlerle, nefesin pürüzsüz ve ölçülü olmasını sağlamak, diyaframın iyi kullanılmasını öğretmek, sesin rezonansını sağlamak, registerleri yerine oturtarak sesleri birbirine perçinlemek, parlak, dolgun sesler elde etmektir. Ses egzersizleri, kolaydan zora doğru ve amaçlara yönelik olmalıdır. Bu çalışmaları aşağıdaki şekilde basamakları birbirine perçinleyerek olumlu sonuçlar almamız mümkündür.
1- Ses eğitiminde birinci basamak, nefes eğitimi olmalı. Nefes çalışmaları ile diyaframın kullanılması bir anda yürütülmelidir. Bunun için öğrenci, derin nefes aldıktan sonra, havayı dişlerinin arasından tıslamak sureti ile nefes vermeli ve havanın bir noktaya akacak şekilde toplandığını düşünmelidir. Hava iyi kullanılırsa, uzun süreli tıslamalar elde edilebilir. Tıslama esnasında, ses telleri hiçbir şekilde zorlanmamalı. Havanın dişler arasından devamlı sızması ve diyafram çalışması dikkatle kontrol edilmelidir.
2- Şan eğitiminde, nefes ve diyafram çalışmalarından sonra sıra tek tonların söylenmesine gelir. Tonlar tam sesle, zorlanmadan, bastırmadan söyletilmeli, seslerin rezonansa oturması sağlanmalıdır. Oturan tonlardan sonra, yarımşar ton ilerleyerek veya gerileye giderek çalışmalar sürdürülür. Öğrenciye devamlı, havayı düzenli bir şekilde, bir noktaya doğru yöneltmesi, sesini rezonans boşluklarında büyütmesi ve gırtlağını bir kuyu gibi açık tutması telkin edilir.
Tiz seslerin çıkartılmasını sağlamak için öğrenciye; sanki ağzında sıcak bir lokma varmış da ağzı yanmasın diye damağını kapatıyormuş gibi davranmasını söylemek iyi sonuç verir. Tek tonlar, vokal ve konsolların oluşturduğu hecelerle çalışarak artikülasyon yapılır ve diyafram çalıştırılır.
3- Tek tonu çıkartmakta başarı sağlayan öğrenciye, küçük ses dizileri söyletilebilir. Major gamın ilk üç sesten kurulan dizisi, buna uygundur. Bu çalışma yapılırken tonlar birbirine çok bağlı olmalıdır. Tize doğru karın hafifçe içeri çekilirken, egzersiz bitince karın kasları gevşetilip bir an dinlenilir. Egzersize, rahat bir tondan başlayarak yavaş yavaş yarımşar ton inceye çıkılır. Yeteri kadar inceye çıkıldıktan sonra, bu kez yarımşar ton aşağıya inilmeye başlanır. Herhangi bir tonun üzerinde pürüzlenme veya zorlanma olur veya sesi iyi tınlamazsa geriye dönülerek aynı egzersiz yarım veya bir ton aşağıdan tekrar denenmelidir.
Egzersize rahat gelen bir tondan başlanmalıdır. Önce U vokaliyle yapılan çalışmalarda daha sonra diğer vokaller de denenir. İ ve E vokalleriyle yapılan çalışmalarda ses daha rezonanslı ve parlak çıkar. Bu durum, şan öğrencisinin moralinin yükselmesine faydalı olur. A vokali Çoğu kimsede dayanıksız ve donuk olur. Ancak aynı zamanla ve çalışarak öteki vokaller kadar parlak olur, kolay çıkarılır.
Çalışma biraz daha ilerleyince üç sesten major dizi iki defa tekrarlanarak egzersiz yapılır.
4- Kapalı ağızla rezonans çalışması. Sesin yerine oturması, rezonansın sağlanması için kapalı ağızla orta seslerde yapılan ses egzersizleri faydalıdır. Kapalı ağızla seslerde M ve N konsolları ile (sessiz harfleri) yapılan tınlama çalışmalarında fazla ses vermeden hafifçe tınlamaya özen gösterilir. Bu şekilde, ağız ve burun boşluklarında oluşan ve skala yükseldikçe alın boşluğuna geçen bir titreyiş hissedilir. Bu çalışma sesin rezonans boşluklarına sağlıklı bir şekilde gönderilmesini Sağlar. 5- Çalışmalar ilerledikçe ton dizisi, tonikten beşliye kadar genişletilir. Başlangıçta tonu, bütün egzersizlerde sesin cinsine göre değişir. Önce U sonra A ve vokalleri ile daha sonra da iki defa tekrarlanarak yapılır. Vokallerin (sesli harflerin) hepsine eşit parlaklık sağlamak için en iyi oturan vokalden hemen sonra, daha az tınlayan bir vokalin getirilmesi denenebilir. Egzersizi daha kolaylaştırmak için M, N veya S gibi tınlayan bir konsoldan faydalanılır. Çalışma sırasında bütün tonların bağlı kalmasına, vokallerin eşit renk tınlayışta olmalarına dikkat edilmelidir. 6- Bir müddet sonra, birbirine yakın seslerin egzersizlerine alışan şan öğrencisi, daha geniş aralıklarla birbirinden ayrılan sesleri içeren egzersizlere yöneltilir. Bu konudaki en kolay egzersiz majör gamdaki tonik-üçlü-beşli dizisidir. Daha önceki egzersizlerde yaptığımız gibi, derin nefes alıp havayı tembel hale getirdikten sonra, U veya İ vokali ile egzersize başlanır. Tizlere doğru karın kasları toplanarak havayı yukarı itmeli ve damak biraz kubbelenmelidir. Bu egzersiz, her sesin en kalın tonundan başlayarak, zorluk çekmeden çıkabileceği en ince tona kadar yapılabilir. Ancak, zorlamadan kaçınmalıdır. Daha sonraki çalışmalarda bu dizi oktavın da eklenmesi ile daha genişletilebilir.(Tizlere geçerken içeri çekilen, pese geçerken gevşetilen karın kaslarının hareketi, öğürme sırasında yapılan hareketle eşittir). Bu egzersizlerin başarı ile tamamlanmasından sonra daha geniş aralıklı egzersizlere geçilir.
7- Beşli atlamalar: Esas tondan beşliye atlayarak tonu iyice oturttuktan sonra, sıra ile bütün tonları söyleyerek aşağı inilir. İnerken sesin en tiz tondaki parlaklık ve rezonansı korumasına dikkat etmelidir. Bu egzersizler U ve İ vokalleri ile yerine oturtulduktan sonra A,E,O gibi diğer vokallerle uygulanır.
8- Daha geniş aralıkları çalışmaya geçmeden aşağıdan yukarı çıkan geniş ton dizilerini söylemek yerinde olur. Derin nefes alıp havayı depo ettikten sonra sesi kafaya doğru yöneltmeliyiz. Kalın seslerde biraz daha ağır söylenen bu egzersiz, daha hızlı bir tempoyla söylenebilir.
9- Büyük aralıklar. Geniş aralıklardan en kolay söyleneni, oktav atlamalarıdır. Derin nefes alıp depo ettikten sonra, pes tonu söyleyip gırtlağı tamamen gevşek bırakarak oktava atlamalıdır. Oktavın yerine oturup oturmadığını anlamak için, aynı aralığı bir daha tekrarlamak iyi sonuç verir. Oktay atlamalarında zorluk çekenlere, üst tonla tınlayan bir sessiz harf (konson) kullanılmalıdır. Oktay atlamaları için aşağıdaki değişik egzersizler kullanılır.
10- Staccato Çalışmaları: Diğer egzersizlerle bir arada yürütülmelidir. Sesin tınlamasına özen gösterilmelidir.
Il- Nüans çalışmaları: Orta sesler üzerinde yapılan çalışmalar istenilen düzeye gelmeden, nüans çalışmalarına başlanmamalıdır. Zamansız başlatılan nüans çalışmaları, hafif seslerin nefesten koparak desteksiz söylenmesine, kuvvetli seslerin de bağırılarak çıkarılmasına yol açar. Nüans egzersizleri daima nefesten kopmayan bir sesle yapılmalıdır. Ses-nefes bağlantısı, en hafif ve en kuvvetli seslerden korunmalıdır. Böylece, nefes desteğine dayanan en hafif ses bile, salonun en uzak köşesindeki dinleyicinin kulağına ulaşabilecektir. Nüans egzersizlerine geçerken, rezonans çalışmalarına da büyük önem verilmelidir. Ancak bu şekilde, çok hafif sesler nefesten kopmadan çıkarılabilir, en kuvvetli sesler de bağırmadan elde edilebilir.. İlk nüans egzersizlerine mf (orta kuvvetli) ve mp (orta hafif) seslerle başlanır. Çok hafif ve çok kuvvetli seslere, adım adım yaklaşılır. Bu çalışmada ele alınacak küçük bir müzik cümlesi, önce mf söylenmeli, sonra aynı teknik mp'ye dönüştürülmeli. Daha sonra, sesin nefesten kopmamasına özen göstererek mp'den veya mf'den mp'ye geçişler ve uygulamalar denenmelidir. Çalışmalar ilerledikçe, bütün nüans biçimleri uygulanır. Şarkıcı, sesin: bir enstrümanın ustalığı ile kullanmasını öğrenir.
12- Ses çalışmalarında değişik egzersizlerin uygulanması, söyleyerek artikülasyon yapmak, bütün sesleri parlak tonlarda çıkarmak, diyaframı çalıştırmak amacına yöneliktir.
13-Tiz seslerin çalışılması. Şan çalışmalarına, sesin en rahat ve renkli olduğu tonlardan başlamak gerekir. Bunlar da çoğunlukla orta seslerdir. Tiz ve pes tonlar çalışmalarla elde edilir. Ancak, çok uzun zaman sadece orta sesler üzerinde çalışmak, sesi ağırlaştırır. Bunun için, orta sesleri yeterince oturttuktan sonra, gayet dikkatle davranarak tizlere ve peslere uzanmalıdır. Öğretmen kontrolünde yapılan çalışmalar tam sesle uygulanmalıdır.
Çalışma sırasında sesin en son sınırına ulaşan ve aynı yüksek sesi arka arkaya tekrarlatan egzersizlerden kaçınmak yerinde olur. Sesin genişliği, yavaş yavaş yarımşar ton ilavesi ile sağlanmalı, yeni kazanılan tonları yerine oturmadan, başka tonlara geçilmemelidir. Yüksek seslerde çalışma yapıldıktan sonra, sesi daha fazla yormamak için, hemen orta ve kalın seslere geçilerek çalışmanın sürdürülmesi faydalı olur.
Yüksek seslere çıkılırken buna paralel olarak ağız da açılmaya başlamalı, en tiz tonda en fazla açık halini almalıdır. Ancak bu pozisyonda, tiz sesi çıkarırken, şarkıcının yüz ifadesinin gerilmemesi ve kasılmamasına dikkat edilmelidir. Tiz tonlarda çene, gevşek bir şekilde aşağıya sarkmalıdır. Tiz tonu verirken, öğrencinin ayaklarının ucuna kalkmaması, düzgün ve rahat bir pozisyonda durması sağlanır. Tiz tonlarda ses mutlaka diyaframa sağlam dayanmak zorundadır. Bunun yanında boğaz boşluğu, aşağı ve içeri doğru genişlemeli, sanki sesi yutacakmış gibi bir pozisyon alınmalıdır. Başın yukarıya doğru dik durması sesin çıkışını kolaylaştırır. Tizlerin i vokaliyle söylenmesi sese parlaklık ve kuvvet verir.
Tizlere yükselirken, özellikle geçit tonlarında, damağı yuvarlak tutmak, geniz boşluğu da içeri doğru yuvarlanmış bir boru gibi düşünmek tiz seslerde rahatlık Sağlar. Aralığın büyük veya küçük oluşuna göre, karın yavaş yavaş veya birden bire içeri çekilir. Bu pozisyonla diyaframın yükselmesi sağlanır. Diyafram yükseldiği anda hançere de kolayca en yüksek ses pozisyonuna geçebilir.
Daha ilerlemiş öğrencilere, oktav sıçramaları egzersizleri yaptırılabilir. Tizleri çok kısa sürede kolaylaştıran bu egzersizler, başlangıçta muhakkak öğretmen kontrolünde yapılmalıdır. Çünkü ses, göğüs registerinden veya orta sesten birdenbire kafa registerine fırlayacaktır. Bu tiz sesin tamamen kafada ve metalik bir parlaklıkta olması şarttır.
Bu egzersiz bir süre yapıldıktan sonra, hemen dinlendirici egzersizlere geçilmelidir. Egzersizler, aralıksız ve tek taraflı olmamalı, zor çalışmalardan sonra gevşetici egzersizlere yer verilmelidir. Orta tizleri oturtmak için yukarıdaki egzersize küçük bir ilave yapılır. Oktavlar çabuk söylendikten sonra beşli üzerinde durulur. Bu egzersizin amacı tizlerde kafa tonunu beşliye mal etmektir. Bu daha çok kadın sesleri ve tenorlar için yararlıdır. Bu çalışmadan sonra gam ve arpejler üzerinde egzersizler yapılır.
14- Pes seslerin çalışılması. Şan eğitiminde, sadece tiz seslerin zor elde edildiğine inanılır. Oysa kalın seslerin elde edilmesi ve kalına geçerken geçit tonlarının ortadan kaldırılması daha zordur. Kalın sesleri elde etmek için en kolay ve en iyi yol, tizleri ve orta sesleri iyi oturtmaktır. Tiz tonları sağlayan pozisyonlarda, ses telleri ne kadar rahat ve krampsız olursa, tizlerden peslere geçişte o kadar kolay verimli ve doğal olur. Kalın seslerde, nefesin göğüse yaslanmasına ve sesin kafa rezonansında tınlamasına dikkat edilmelidir. | |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: TÜRK MUSİKİSİ , İŞARET VE SES PERDELERİ, SES'İN OLUŞUMU 20th Ocak 2010, 01:28 | |
| SES'İN ANATOMİSİ
Sesi Oluşturan Organlar a) Jeneratör sistem (Respiratuar sistem) b) Vibratııvar sistem (Larenks, gırtlak) c) Rezanatör sistem (Larenks üzerindeki havalı boşluklar ve organlar). Bu sistem veya organlar grubu sesin husule getirilmesinde tek başlarına görev almakta iseler de, gayeye uygun bir ses çıkarılması için bunların beraberce çalışmaları şarttır. Bu sistemlerin üzerinde, bunların beraberce ahenkli çalışmalarını temin için başka bir organ daha mevcuttur. 0 da hemen bilineceği gibi santral sinir sistemi veya kısaca beyin dediğimiz organımızdır. Organizmadaki bütün görev ve ronksiyonları idare eden beyin, kendisinde bulunan işitme merkezi ve konuşma merkezi ile şarkı söylememizde en önemli rolü oynar. Konuşma için lazım gelen adalelerin sinirlerinin çıktığı ve emir aldığı beynimiz aynı zamanda neyin nasıl, ne zaman ve ne şekilde söyleneceğini de ayarlar. Kelimenin müzikalite kazanması, hissi renklere bürünmesi hep onun vazifesidir. Bu bakımdan ses çıkarmada ve bu sesin istenen maksada uygun olmasında bu merkezi sistemi daima ön planda tutmak zorundayız.
Bu ses çıkarma mekanizmalarını lazım olduğu kadar öğrenmekte lüzum vardır. Fazla ayrıntılara girmeden öğrenilecekler, ses çıkarmak için, şarkı söylemek için kullanılacak organların nelerden ibaret olduğunu öğretmekle kalmaz, bunların nasıl çalıştığını bilmek, çalışma esnasında husule gelecek arızaların düzeltilmesini öğrettiği gibi daha uzun ve daha iyi kullanma çarelerini de beraberinde getirir.
2.1.1. Jeneratör Sistem Konuşma ve şarkı söylemek için larenkste bulunan ses tellerinin (kord vokallerinin) titreşmesinin meydana gelmesi lazımdır. Bu akciğerlerde bulunan havanrn gerekli basınç altında gırtlağa doğru itilmesi ile meydana getirilir. Normal şartlar altında, havanın yukarı doğru itilmesi zaten kişinin yaşamasında zorunlu olan solunum için lazımdır. Konıışma ve şarkı söylemede bu itilen hava daha fazla basınçlı ve uygun şartlar altında yukarı doğru itilir.
Bilindiği gibi akciğerlerimiz soluk alma esnasında hava ile dolarlar. Bu göğüs kafesimizi teşkil eden kaburgaların, kaburgalar arasındaki adalelerin ve bu adalelere kumanda eden sinirlerin sayesindedir. Kaburgaların, göğüs kemiğinin ve omuzların meydana getirdiği bu kemiksel kafes genişlediği zaman, akciğerler de genişler. Burun ve ağız boşluğundan giren hava bu genişlemiş akciğere dolar. Akciğerdeki temiz kan şebekesi bu havadaki bu oksijeni alırken, kana kan şebekesi ile gelen karbondioksit'de bu havaya karışmaya başlar. Bu alış veriş bittikten sonra göğüs kafesi adalelerin yardımı ile daralmaya başlar. Bu daralmayı göğüs kafesini karın boşluğundan ayıran ve diyafragma dediğimiz kalın bir kastan yapılmış membranın kasılması da ilave edilir. Yani kafes ön, arka ve yanlardan daralırken, alttan da sıkıştırılır. Bu şekilde küçülen göğüs kafesi içinde bulunan akciğeri büzer ve bu da onun içinde bulunan havanın, nefes yollarından yukarı doğru sevk edilmesine neden olur. Adeta sıkılan bir süngerde suların fışkırması gibi.
0 halde jeneratör sistem : kaburgalar, bunlar arasındaki adaleler, bunları işleten sinirler, diyaframa, karın adaleleri, akciğerler, bronşlar ve trakea (ana nefes yolu)ndan meydana gelmiştir.
Akciğerler, bronşlar, trakea 5 ana nefes yolu Bilindiği gibi akciğcrlerimiz çok küçük hava odacıklarından yapı1mıştır(alveol). Bu hava odacıkları hirbirleri ile küçük hava yollarına (Bronşiyol) açılırlar. Bu küçük hava yolları yine birleşerek büyük nefes yolları'na (Bronş) açılır. Büyük nefes yolları da sağ ve solda birer tane olan ana bronşa açılır. Sağ ve soldan gelen ana hronşlar göğüs kafesinin ortasında, iki akciğer arasında birleşerek ana nefes yolu (trakea) denen esas hava kanalını doğurur. Bu da sonunda larenkse, gırtlağa varacaktır. Akciğerlerin dış yüzleri plevra denilen bir zarla sarılmıştır. Bu iki zar arası göğüs boşluğudur ve göğüs kafesi genişler iken burada mevcut olan havasızlık sebebi ile akciğerlerde genişlemeğe iştirak eder. Göğüs boşluğu aşağıdan diyaframa ile karın boşluğundaıı ayrılır. Kalın adalelerden yapılmış diyafram yukarı doğru yükselerek akciğerleri alttan sıkıştırır. Karın adalelerinin kasılması da karın organlarını yukarı itmek, diyaframı kuvvetlendirmek sureti ile göğüs kafesinin daralmasına bu şekilde akciğerlerdeki havanın trekeaya ve larenkse Fırlatılmasına neden olur. Nefes alma esnasında göğüs kaFcsi genişlcrkcn, diaüama aşağı iner karın adaleleri dışarı ilerler ve bit şekilde karın boşluğu büyür ve bu da göğüs kafesinin aşağı bölgesinin genişlemesine ve akciğerlere fazla hava girmesine neden olur.
Solunumun Önemi Her sanatçı kendine özgü solunum tipine sahip olmayı öğrenir. Solunum basit bir olay gibi gözükür, çünkü bilinçli bir eylem değildir, kendiliğinden oluşur. Ancak "bilinçaltı refleks" karmaşık bir olaydır. Vücudun ihtiyacına göre ayarlanır. Normal olarak konuşurken nasıl soluk alıp vereceğiınizi düşünmeye gerek duymayız ancak şarkı söylerken ya da diğer performanslarda kişinin bilinçli ve etkili bir solunum kontrolünü başarması gerekir. Şarkı söylerken yapılan belli başlı solunum hareketleri şunlardır:
1- Küçük soluk alınarak, ağız fazla açılmadan havayı yavaş yavaş sözlere yaymak gerekir.
2- Solunum yumuşak yapılmalıdır. Göğüs kafesini hava ile şişirmenin, karın kaslarını yapay olarak harekete geçirmenin hiçbir yararı olmayacağı gibi birçok zararı vardır: Akciğer hastalıkları oluşabilir, yorucu bir söyleme tarzı olduğundan hem fizyolojik yorgunluk, hem ses yorgunluğu görülür, estetik görünüm bozulur. Bunlar daha çok, şarkı söylemeye yeni başlayanların karşılaştıkları sorunlardır.
3- Solununı refleks olmalıdır. Ses, soluğun hoşaltılmaya başlamasıyla birlikte ağızdan çıkmalıdır. Soluğıı vermeye başladıktan sonra sesin çıkması yani soluğun sesin önüne geçmesi sesi bulanıklaştıracaktır.
4- Soluk alırken doğrudan akciğerler değil, karın kasları kullanılmalıdır. Solunum fizyolojik bir olaydır. Nefes alma ve nefes vermeden oluşur. Nefes alırken hava akciğerlere emilir. Bu emilme diyafram kasının kasılmasıyla gerçekleşir. Normalde kubbe şeklinde duran diyafram, kasılınca düzleşir. Üst kısmındaki göğüs kafesinde yer açılır. Alt kısmındaki karın boşluğunda ise yer daralır. Göğüs kafesi genişleyince akciğerde negatif basınç oluşarak dış ortamdan hava emilir. Karın boşluğıında daralma olduğu içinde karın içindeki organlar dışa doğru taşma eğilimi gösterirler. İşte bu nedenle soluk alırken karın kaslarını gevşeterek bu organlara yer açmak gerekir. Şarkı söylerken esas olay soluk vermedir.
Soluk, karın kasları kullanılarak verilir. Karın kasları kasılınca karın içi organlar sıkışır ve gevşemiş buldukları diyaframı yukarı doğru iterler. Bu itilme körük gibi akciğerdeki havayı dışarı çıkarır. Bu sırada şarkıcı. göğüs kafesinin alt kısmını geniş olarak tutmaya özen gösterir. Sesin nefesle çıktığı düşünüldüğünde nefesi ayarlayan tüm kasların bir sporcudaki kadar gelişmiş ve esnek olmasının ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Çünkü verilecek hava bazen çok yavaş ve uzun süre olacağından kasların yavaş yavaş kasılması gerekir.
Normal kişiler ve hatta şarkıcı ve konuşucular jeneratör sistemin bu görevlerinin farkında değildirler. Bu fonksiyon otomatik olarak çalışır. Sadece sporcular ve bazen de hastalık hallerinde doktorlar kişiye bu görevi hatırlatır ve gerekli egzersizleri yaptırırlar.
Fakat şarkıcılar ve konuşucular bu mekanizmayı en iyi şckilde bilmek zorunluluğundadırlar. Yani bu mekanizmanın bilinçli olarak öğretilmesi lazımdır. Göğüs kafesinin genişlemesi ve akciğerleri sıkıştırma (daralma) mekanizması başlıca iki yönle olmaktadır. Göğüs ve karın solunumu kaburgaların aşağı durumdan yatak durumuna geçirilmesi ile göğüs kafesi genişler bu genişleme çoğunlukla ön-arka yönde olur. Kaburgaların aşağıya dönmesi ise bunun aksi bir durum sağlar, yani göğüs kafesi küçülür
2.1.2. Vibratuar Sistem Jeneratör sistemin (Respiratuar sistem) yukarı doğru ittiği hava kitlesi ses çıkarmada önemli bir organ arenkse (gırtlağa) vasıl olur. Burada mevcut olan ses tellerinin titreşimi sesin meydana çıkmasında rol oynamaktadır. Larenks gırtlak anatomisinde anlatıldığı gibi kıkırdaklardan meydana gelmiş bir boru gibidir. içlerinde mevcut olan şeritler gerek aşağıdan gelen sıkıştırılmış hava ile kendi kasılmaları ile sesin husulüne neden teşkil ederler. Sesin çıkarılmasında larenks iki şekilde görev almaktadır.
1- Akciğerlerden gelen havanın tazyiki ile, Ses tellerinin kendi elastikiyet ve ağırlığı ile husule gelen titreşim.
2- Doğrudan doğruya beynimizden verilen emirlerin gırtlak sinirleri (Rekürens siniri) vasıtası ile ses tellerini titreştirrnesi.
Akciğerlerden gelen hava; ses verme durumunda orta hatta yanyana gelerek gırtlağı kapamış, ses tellerini zorlamaya başlar. Aşağıdan gelen hava istenen basınca varınca ses telleri birbirlerinden ayrılır ve bir hava kitlesi yukarı çıkar. Bu esnada alttan gelen tazyik ayrıldığı için ses telleri kendi elastikiyet ve ağırlıkları ile tekrar aşağıya iner ve gırtlağı tekrar kaparlar. Bu saniyede binlerce defa olmak ile ses telleri titrer ve dolayısıyla ses çıkarılmış olur
2.1.3. Rezanatör Sistem
1-Hançereden çıkan ses, rezonans boşluğu dediğimiz boşluklarda, yarattığı titreşimlerle zenginleşerek olgunlaşır. Rezonans boşlukları, kafa ve göğüs boşlukları olmak üzere ikiye ayrılır. - Göğüs boşlukları: Özellikle kalın seslerde, bir kemanın gövdesi gibi, sesin kuvvetlendirilmesi göğüs boşluklarında oluşur. Pes seslerde, elimizi göğsümüze dayadığımız zaman, bu titreşimi açıkça dııyabilirız.
2- Kafa Boşlukları: Kafadaki rezonans boşlukları, daha çok ince seslerin gelişmesine yararlı olurlar. Bu boşluklar, sert dokudan yapılmış duvarlara sahiptir. Yumuşak dokular, sesin tınlarnasına engel olurlar. Baştaki rezonans boşluklarını bazıları şunlardır.
a) Burundaki Konkalar- Burnun başlıca görevleri: Havanın içindeki tozları tutarak havayı temizlemek, ısıtmak ve nemlendirmek. Şarkı söylerken sese rezonans kazandırmak ve koku almaktır.
b) Sinüsler: Burun boşluğu, koku alma sinirlerinin yayıldığı kalın bir mukoza ile kaplıdır. Bu mukoza, buradaki KONKA denilen kemik kıvrıntılarını sarar. Konkalar arasındaki boşluklar en önemli rezonans boşluklarıdır. Konkalar, alt, orta ve üst olmak üzere üçe ayrılır. Sinüslerin burunla birleşme yerleri, orta burun kanalındadır. Ön süzgeç sinüsleri, alın boşluğu ile çene boşlukları buraya açılır. Kalbur kemiği sinüsleri, atın kemiği sinüsleri, elmacık kemiği sinüsleri ile sfenoid kemiğin içindeki sfenoid sinüsleri ve ağız boşluğu en önemli rezonans boşluklarıdır.
c) Damakla Örtülü Ağız Boşluğu: Ağız boşluğu, sesle kelimelerin birleştiği yer olarak, sesi zenginleştirmeye yarayan rezonans boşlukları arasında özel bir öneme sahiptir. Ağız boşluğıı, VESTİBULUM ve CAVUM olarak ikiye ayrılır. VESTİBULUM BOŞLUĞU, dudaklarla dişler arasında kalan küçük boşluğa denir.. CAVUM BOŞUĞU ise, dişlerin arkasında kalan kısmıdır. Ağız kapalıyken, dil bu boşluğu örter. Ağzın bu kısmı, burundan, sert dokudan yapılmış damakla ayrılır. Ağız boşluğunun büyük bir kısmını kaplayan dil kuvvetli kaslardan yapılmış bir organdır.
Yüz sinüsleri ile, ağız ve boğaz boşlukları, sesin doğal rezonans alanlarıdır. Bu rezonans alanları erkeklerde kadınlardan daha geniştir.
| |
| | | maviş Yönetici
| Konu: Geri: TÜRK MUSİKİSİ , İŞARET VE SES PERDELERİ, SES'İN OLUŞUMU 20th Ocak 2010, 01:29 | |
| SESLERİN SINIFLANDIRILMASI
Ses sanatçıların işlenmiş ve yerleşmiş sesleri bir takım sınıflara ayrılır. Aynı sınıftaki sesleri birbirine benzeyen tarafları olur. Bu benzeyişler genişlik, renk ve hareketlilik bakımlarından olabilir. Her ses bağlı olduğu ses sınıfında olması gereken ses genişliğine, renge ve özelliklere sahip olmalıdır. Bu sınıflan genel olarak şu şekilde sıralayabiliriz: Erkek seslerinde bas, bariton, tenor. Bu gruplarda bir takım ikinci derecede gruplara ayrılırlar.Saadet Teksus’un ‘Ses Eğitimi ve Korunması” adlı eserinde ses sınırlan aşağıdaki şekillerde belirlenmiştir. BAS: En kalın erkek sesidir. Bas proford, basbuffo ve yüksek bas olarak üçe ayrılırlar. -Bas profond: Sesin rengi çok koyu, volümlü, pesleri kuvvetlidir. Çoğunlukla sahnede ciddi dramatik roller söylerler., -Bas buffo: Renk bakımından daha az zengindirler. Bas profond kadar kuvvetli değilse de ondan daha hareketlidir. Oyun operaların parlondoloranı, koleratuarlarını kolayca söyleyebilirler. Hemen her zaman komik rollerde kullanırlar. -Yüksek bas: Pesleri diğer baslardan daha zayıftır. Buna karşı tizleri parlak ve rahattır. Baritona yaklaşan sınır partilerinde bol tizleri olan bas partilerinde başarı gösterirler.
BARİTON: Orta kalınlıktaki erkek sesidir. 0 da üçe ayrılır. -Dramatik bariton: Renk (b) bakımından yüksek bası andırır. Kuvvetli ve dramatik gücü olan bir sestir. Karakter rollerinde, kahramanlık operalarında çok kabul gören bir sestir. -Lyrik bariton: Renk bakımından dramatik tenora yaklaşır, yumuşak tizleri, parlar, dramatik baritondan daha hareketli bir sestir. -Legger bariton: Lyrik baritondan daha hareketli, daha hafif daha çok tenora benzeyen bir baritondur. Fazla agilite isteyen İtalyan operalarında (Rossini, Donizetti) sik sık kullanılır
TENOR: Erkeklerde az rastlandığı için çok makbul bir ses cinsidir. Eğitimi çok dikkat ve sabır isteyen bir sestir. Özelliklerine göre çeşitli sınıflara ayrılır -Dramatik tenor (Thelden tenor): Kahramanlık tenoru da denilen bu sesin genişliği ve rengi hemen hemen iyrik baritona benzer Çok dayanıklılık ise kuvvet isteyen Wagner operalarının hemen bütün önemli tenor partileri bu sesler için yazılmıştır. En iyi dramatik tenorlara İsveç ve Norveçliler arasında rastlanır. -Lyrik tenor: Rengi daha aydınlık ve daha yumuşak olan (Iyrik tenor hemen bütün İtalyan operalarının baş erkek rollerini elinde tutar ve tizlerinin parlaklığı ile belirir. -Legger tenor: Üçlü do'nun üzerindeki reye kadar çıkan bu hafif tenorlar kuvvetli olmaktan çok hareketlidirler. Oratoryolarda eski oyun operalarında (Rossini, Donizetti) sık sık görülürler. -Buffo tenor: Legger tenor karakterinde. komik rollere pek uyan bir ses cinsidir.
Kadın seslerini de üç ana gruba bölme yerinde olur. Kontralto, mezzosoprano ,soprano
KONTRALTO: En kalın kadın sesidir ve çok az bulunur. Peslerde erkek sesine benzer. Rengi koyu ve sıcaktır. Oratoryo ve sahne kontraltosu diye ikiye ayrılır. Eğitimi en zor kadın sesidir. -Oratoryo Kontraltosu: Özel olarak eski eserlerin icrasında kullanılan çok renkli, çok zengin kuvvetli ve ağır bir sestir. -Sahne kontraltosu: Renkli kuvvetli, dramatik etkiye sahip bir sestir. Karakter rollerinde görülür. -Genç dramatik soprano: Yüksek dramatik sopranodan daha yumuşak bir karaktere ve daha aydınlık bir renge sahiptir. Daha hareketlidir. Hemen bütün İtalyan operalarmdaki kahraman kadın tipleri bu seslere verilmiştir. -Lyrik soprano: En çok rastlanan soprano cinsidir. Yumuşaklığı ve tizlerinin berraklığı başlıca özellikleridir. -Koleratür Soprano: En ince sopranodur. Gırtlaklarının olağanüstü hareketliliğiyle birer ses cambazı gibidirler. Dramatik veya iyrik olurlar. Dramatik koleratuarlar, ses ustalığının yanı sıra zengin bir renk ve ses kuvvetine sahiptirler. "Gayet az rastlanan makbul bir ses cinsidir. Küçük koleratur seslerine de koleratur subret denir. Oyun operalarmda, operetlerde önemli roller alırlar" | |
| | | | TÜRK MUSİKİSİ , İŞARET VE SES PERDELERİ, SES'İN OLUŞUMU | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|