Forumnefer'e hoş geldiniz.

Eğer üye iseniz lütfen giriş yapınız, henüz üye değilseniz ve forumdan tam olarak yararlanmak istiyorsanız bizim topluluğumuza katılabilirsiniz.
iyi Formlar dileriz.
Forumnefer'e hoş geldiniz.

Eğer üye iseniz lütfen giriş yapınız, henüz üye değilseniz ve forumdan tam olarak yararlanmak istiyorsanız bizim topluluğumuza katılabilirsiniz.
iyi Formlar dileriz.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 AYDIN-09

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:37

Karacasu Etnografya Müzesi


Karacasu Etnoğrafya Müzesi, Karacasu İlçe Merkezinde Tavas Yolu üzerindedir. Aphrodisias Müzesi Müdürlüğüne bağlı olarak 2007’de ziyarete açılan müzede ilçenin geçmişten günümüze seramik, sıcak demir, deri ve diğer el sanatları ile ilgili etnografik eserleri sergilemektedir. Mankenlerle canlandırma yapılarak sergilenen eserler arasında kendisini kültürel bir hazinenin içinde bulmak isteyenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken yerlerden…

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265159&RESIMISIM=etnografya6web

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265159&RESIMISIM=etnografya4web



AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265159&RESIMISIM=etnografya13web
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:38

Kuvâ-yı Milliye Müzesi


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265182&RESIMISIM=cine1web


Sultan Abdülhamid Han tarafından 1906-1909 yıllarında yaptırılan, daha sonra 1919-1979 yılları arasında Çine Askerlik Şubesi olarak hizmet veren bina, Kuva-yı Milliye Müzesi olarak restore edilerek hizmete açıldı.Kurtuluş Savaşı öncesi Aydın'da savaşa katılmak için Muğla'dan Çine'ye gelen vatandaşların da toplanma merkezi olarak bilinen Çine Askerlik Şubesinde, Güney Cephesinin Yunan işgalinden kurtuluşunun planları yapılmıştı.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265182&RESIMISIM=cine2web


27 Haziran 2006 da Çine Belediyesi tarafından restorasyonu başlayan ve 6 Haziran 2008 tarihinde tamamlanan Kuva-yı Milliye Müzesi'nin içinde Yörük Ali Efe ve Albay Şefik Aker'in heykelleri bulunuyor. Çine Kuva-yı Milliye Müzesi’nde Kurtuluş Savaşı’nda Kuva-yı Milliye güçlerini anlatan eserlerin yanı sıra etnografik ve arkeolojik eserler de sergileniyor.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265182&RESIMISIM=cine3web
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:38

Magnesia


Magnesia antik kenti, Aydın İli, Germencik İlçesi, Ortaklar Bucağı’na bağlı Tekin Köyü sınırları içinde, Ortaklar-Söke karayolu üzerindedir. Kent efsaneye göre Thessalia’dan gelen Magnetler tarafından kurulmuştur. Apollon’un kehaneti ve yol göstermesi üzerine Anadolu’ya gelen Magnetlerin kurdukları ilk Magnesia’nın yeri bilinmemektedir. Diodor, Menderes Nehrinin sürekli yatak değiştirip taşması sonucu meydana gelen salgın hastalıklar ve Pers tehlikesine karşı Atinalı Thibron’un kenti M.Ö. 400-399 taşıdığını yazmaktadır. Büyük bir olasılıkla Thibron yeni bir kent olmaktan çok, Magnesia kenti sakinlerini bugünkü Magnesia’nın eteklerinde Thorax (Gümüş) Dağı’nın eteklerinde Leukophyr’e getirmiş ve orada korumuş olmalıdır. Bu nedenle bugünkü Magnesia’ yı da daha sonraki bir dönemde kurulmuş saymak doğru olacaktır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265127&RESIMISIM=magnesia2web


Yeni Magnesia çevresi surla çevrili, yaklaşık 1300x1100 m2 bir alanı kapsayan, ızgara planlı cadde ve sokak sistemine sahip bir kentti. Priene, Ephesos ve Tralleis üçgeni arasında ticari ve stratejik açıdan önemli bir konuma sahipti. Magnesia’nın zamanımızdaki ünü; tasarım ve uygulamalarıyla günümüze kadar ulaşmış olan mimar Hermogenes’ten kaynaklanmaktadır. Antik yazar, mimar Vitruvius’a göre Hermogenes, Pseudodipteros tapınak planını ve sütun aralıklarına göre tapınak tiplerini belirleyen ilk mimardır. Vitruvius ayrıca Hermogenes’in baş eserinin Magnesia’daki Leukophryne Tapınağı olduğunu da söylemektedir. Hermogenes bu tapınağı arkaik döneme ait ilk tapınağın yıkıntıları üzerine Hellenistik dönemde inşa etmiştir. Tapınak İon düzeninde 8x5 sütunlu olup 67,5x40 m. Boyutuyla Anadolu’nun Helenistik dönemdeki dördüncü büyük tapınağıdır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265127&RESIMISIM=magnesiaweb

1994-2001 yılları arasında Artemis kutsal alanında yürütülen kazı çalışmaları sonucunda tapınağın önündeki altar ile agora arasında mermer döşemeli tören alanı ortaya çıkartılmıştır. Tören alanı çevresi boyutları 3 m.ye ulaşan tanrı kabartmalarıyla kaplı olup, önünde kurban halkaları yer almaktadır. Törenlere katılacak dernek yada grupların duracakları yerleri belirten “Topos” yer yazıtları, alanın iki yanını sınırlayan döşeme blokları üzerinde yer almaktadır. Kutsal alanı çevreleyen stoadan bölümler ortaya çıkartılmıştır. Magnesia’nın diğer önemli yapılarından biri de bugün mil altında kalarak ortadan kaybolmuş olan agorasıdır. Agoraya, Artemis kutsal alanından kutsal bir kapıdan girilir. Propylon tümüyle ortaya çıkartılmıştır. Agora 26 000 m2‘lik boyutu ve 414 sütunu ile dönemin en büyük çarşıları arasında yer almaktaydı. Magnesia’da eski çalışmalarda Bizans dönemine ait olduğu düşünülen yapının, 1989-2001 yılarında yapılan kazı çalışmaları sonucu Homeros’un “Odyseia” adlı eserinden tanıdığımız köpek bacaklı Skylla’nın macerasını anlatan kabartmalarla betimlenmiş başlıkların kullanıldığı Roma dönemine ait “Çarşı Bazilikası” olduğu anlaşılmıştır.
Dini amaçlı törenlerde kullanılmak üzere yapılmakta iken heyelan nedeniyle yarım kalmış bir yapı olan Theatron, 32 kişilik Latrina (genel tuvalet) ile birlikte Magnesia’nın önemli yapıları arasında yerini almıştır. Magnesia’da bugün kısmen görülebilen diğer yapılar arasında ise, Milet’teki Faustina Hamamının bir kopyası olan hamam, Odeon, Stadion, spor ağırlıklı bir eğitim merkezi olan Gymnasion, Roma tapınağı, Bizans suru ve 5. yy.a ait enine planlı Çerkez Musa Camii sayılabilir.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265127&RESIMISIM=magnesia3web
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:39

Mastaura


Aydın İli, Nazilli, İlçesi, Bozyurt Köyü’nün 1 km. kuzeyinde, doğu ile batısı dik ve yüksek tepelerle çevrili, ortasından Mastaura deresinin geçtiği, dar vadinin kuzeyinde, asıl tepenin güney eteklerinde yer alan küçük bir antik yerleşim yeridir. Antik yol üzerinde kurulmuş olan Mastaura, zeytin, incir, üzüm bahçeleri ile kaplı tarım arazisi durumunda ve tamamı şahısların mülkiyetindedir. Bugün görülebilen yapı kalıntıları şehrin kuzeybatısında, iki kademeli kemerli terasla oluşturulan sahne binası bugün kısmen korunmuş vaziyette olup, orkestra kısmı zeytin ağaçları ile kaplıdır, cavea kısmı ise tamamen tahrip olmuş, sadece yer yer dolgu malzemesi görülmektedir. Kentin ortasında taş, kireç harç malzeme ile inşa edilmiş yüksek bir teras duvarı, üzüm ve incir bahçeleri içinde görülmektedir. Kentin yer aldığı vadiyi oluşturan doğudaki tepenin kuzeyinde üst noktada kule olabilecek bir kalıntı mevcuttur. Şehrin güneydoğusunda yer alan nekropol alanındaki yarısı açıkta olan mezarlar Roma Dönemi özellikleri göstermektedir.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265078&RESIMISIM=Mastaura


Milet


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265128&RESIMISIM=milet6web

Yenihisar ilçesi, Balat köyü yakınlarındadır. Milet’te ilk yerleşimin M.Ö. 2000 ortalarından başlamak üzere Myken kolonisi varlığı ile görüldüğü bilinmektedir. Daha sonra Milet, Atina Kralı Kodros’un oğlu Nekus önderliğindeki İonialılar tarafından tekrar kurulmuştur. İonia’nın en önemli şehir limanlarından birisidir. Dört limanı vardır. En parlak dönemini M.Ö 7. ve 6. yüzyılda yaşamıştır. Özellikle M.Ö. 650’den sonra Karadeniz ve Akdeniz’deki kolonileri sayesinde çok zenginleşmiştir. M.Ö. 546’da Perslerin eline geçmiştir. Daha sonra Roma döneminde de bağımsız bir kent olmuştur.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265128&RESIMISIM=milet2web

Erken Hıristiyanlık döneminde de önemli bir merkez olan Milet’te, yerleşim yeri küçülmüş, 13. yüzyılda Selçuklu egemenliğine, daha sonra da Osmanlı egemenliğine geçmiştir. Ören yerinde bu dönemlerden kalma; Milet Tiyatrosu, Faustina Hamamı, agora, tören caddesi, anıtsal çeşme, gymnasium, Virgilius Capito, hamam, Türk hamamı, Athena Tapınağı stadium, delphinion, liman anıtı, agora, Zeus Olympios Temenosu, bouleuterion (Senato Binası), Mısır Tanrılarının Temenosu kalıntıları bulunmaktadır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265128&RESIMISIM=milet1web
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:39

Milet Müzesi
Müze; Aydın İli, Didim İlçesi, Balat köyü’nün hemen kuzey yakınında yer alan antik Miletos kentinden adını almaktadır. Müze, Aydın Müzesi’ne bağlı olarak 1965 yılında Milet Örenyeri üzerindeki Balat İlkokulu’nda depo olarak açılmıştır. 1967 yılında İlkokulun yıkılarak yerine şimdiki müze binası inşa edilmiştir. Müze 1973 yılında ziyarete açılmıştır. Müze 1965–1973 yılları arasında Aydın Müzesi bünyesinde depo-memurluk statüsünde görev yapmıştır. 1973 yılında Müdürlük statüsüne yükseltilmiştir. Mevcut müze binasının statik sorunları nedeniyle tehlike arz etmesi nedeniyle 2000 yılı Kasım ayında ziyarete kapatılmıştır. Yeni müze binası yapma arayışına girişilmiş 2007 Eylül ayında yine aynı yerde yeni binanın temeli atılarak inşaata başlanmış, 2008 yılında bitirilerek geçici kabulü yapılmıştır. Eserlerin teşhir tanzimiyle ilgili proje İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü’nce hazırlanmış ve Bakanlığımızca onaylanmıştır. Teşhir ve tanzim projesi tamamlandıktan sonra müze ziyarete açılacaktır.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265187&RESIMISIM=miletmuze3web

Didim ve Söke İlçeleri Milet Müzesi’nin sorumluluk alanındadır. Müze koleksiyonunda yaklaşık olarak 7300 arkeolojik, 93 etnografik, 13.000’e yakın sikke olmak üzere toplam 20.000 üstünde envantere kayıtlı eser vardır. Koleksiyondaki eserlerin büyük kısmı Milet, Didim ve Priene ören yerlerinden ve buralarda yapılmakta olan kazılardan gelmiştir. Müzenin en önemli buluntu grubunu Arkaik Dönem eserleri oluşturmaktadır. Antik Milet kentinin önemli bir Arkaik yerleşimi bulunması nedeniyle özellikle son yılların kazılarında ortaya çıkan Arkaik Dönem eserleri bilim dünyasında ses getirecek derecedir.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265187&RESIMISIM=miletmuze1web


Nysa




AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265188&RESIMISIM=Nysa5web

Antik Karia bölgesinin önemli bir kenti olan Nysa, Aydın – Denizli karayolu üzerinde Aydın’ın 30 km. doğusunda Sultanhisar İlçesi’nin 3 km. kuzeybatısında yer almaktadır. Nysa‘nın kuruluşu hakkındaki bilgileri Augustus devrinin ünlü gezgin ve coğrafyacısı Amasyalı Strabon (M.Ö.63 –M.S.21) ile tarihçi Stephanos’un anlattıklarından öğreniyoruz. Eskiden Karia olarak adlandırılan bölge Helenistik devirde, M.Ö. 3. yüzyılın ilk yarısında Seleukos’un oğlu I. Anthiochos Soter tarafından kurulmuştur.

İki şehir olarak kurulan kenti bir köprü birbirine bağlamaktadır. Burada tiyatro, Gymnasion, agora, tünel vb. yapılar mevcuttur. Roma döneminde binalara ilaveler yapılmıştır. Kent, özellikle Roma İmparatorluk egemenliği altındayken kültürel alanda önemli bir noktaya ulaşmıştır. Çok dik bir boğazın iki yanında kurulmuş binalar, sokaklar ve meydanlar tonozlu alt yapılarla desteklenmiştir. Nysa eski çağlarda özellikle eğitim alanında ünlü bir kentti ve Strabon bu kentte eğitim görmüştü. Antik kentteki Gymnasion ve kütüphane kalıntısı Nysa’daki bu eğitim yapılarını oluşturmaktadır.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265188&RESIMISIM=Nysa7web

Bugün Nysa’yı çevreleyen Helenistik şehir suruna ait herhangi bir kalıntıya rastlanmamaktadır. Ancak yer yer Bizans döneminden kalma sur izleri görülmektedir. Tiyatro kent merkezinde, doğu yamaçta olup iyi korunmuş durumdadır. Caveasının biçimi yarım daireyi biraz aşmaktadır. Nysa’nın en iyi korunmuş yapısı Bouleuterion’dur. Bu yapıyı Strabon Gerontikon (yaşlılar meclisi) olarak tanımlanmıştır. Dikdörtgen planlı yapının iç kısmında yarım daire şeklinde cavea (theatron) yer almaktadır.
Nysa, antik dönemde, hızlı akan ve derin bir boğaz oluşturan bir nehirle ikiye bölünmüştür. Bu derin boğazın üzerinde bulunan üç köprü kentin iki yakasını birleştirmektedir. Şehri ikiye bölen dere yatağının batısında gymnasium ve stadium, kuzeyde Bizans yapı kalıntısı ve kütüphane, kütüphanenin kuzeydoğusunda ise 10.000 kişilik tiyatro bulunmaktadır. Kütüphane, iki katlı olup Ephesos’taki Celsus Kütüphanesi’nden sonra Anadolu’nun en iyi korunmuş antikçağ kütüphanesidir. Dere yatağının doğusunda ise agora, meclis binası ve roma hamamları yer almaktadır. Şehrin nekrapolü batıda antik kentin kutsal alanı olan Akharaka yolu üzerinde bulunmaktadır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265188&RESIMISIM=Nyssa8web

Bouleuterion’un doğusunda agora yer almaktadır. Burası 89x105 metrelik boyutları olan dört yanı kolonlarla çevrili salonlardan oluşan Pazaryeridir. Kentte başta büyük bir yapı kalıntısı da gençlerin düşünsel ve bedensel olarak eğitim gördükleri spor yapısı olan Gymnasiumdur. Yapı yaklaşık 165x70 metre ölçülerinde olup Strabon zamanında daha küçük boyutlarda olmalıydı. Nysa ‘da antik kentin nekropolü yaklaşık 2 km. batıdaki Akharaka (Salâvatlı) kutsal yolu üzerindedir.
Nysa’da kentin üzerinde yer aldığı kayalık platoyu kuzeyden güneye doğru bölen dere yataklarından en genişinin üzerinde Strabon’un Amphitheater olarak tanımladığı ve bugün sel suları nedeniyle tahrip olmuş Stadium yer almaktadır. Yaklaşık 192x44 metre ebadında olup, batıdaki oturma sıraları doğal arazi üzerine yerleştirilmiştir.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265188&RESIMISIM=Nysa13web
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:40

Priene


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265132&RESIMISIM=priene9web

Priene, Samsun Dağı’nın güney yamacında, Söke ilçesinin 15 km güneybatısına kurulmuş önemli antik kentlerden biridir. 370 m. yükseklikte sarp bir kaya üzerine kurulması saldırılara karşı koymada avantaj sağlamıştır. Ayrıca yüksek bir yerde olması kentin farklı yönlerden de görülebilmesine imkan sağlamaktadır. Miletos gibi Ion Birliğinin bir üyesi olduğu kabul edilen Priene hakkındaki ilk bilgilere ise M.Ö. 7. yüzyıl ortalarında antik kaynaklarda rastlanmaktadır.

Kentin en önemli yapıları arasında Demeter Tapınağı, Athena Tapınağı, tiyatro, agora, Zeus Tapınağı, bouleuterion, Yukarı Gymnasion, Aşağı Gymnasion, Mısır Tapınağı, Büyük İskender’in evi, Bizans klisesi, nekropol ve konut alanları sayılabilir. 5000 kişilik kapasiteye sahip tiyatro M.Ö. 350 yılında inşa edilmiştir. Tanrıça Athena için kentin en hakim yerine yapılan tapınağın önünde Athena’nın altın ve fildişinden yapılan heykeli yer almaktaydı. Tapınak sunağının günümüzde yalnız bir bölümü ayaktadır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265132&RESIMISIM=priene10web

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265132&RESIMISIM=Priene6web

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265132&RESIMISIM=Priene7web
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:40

Tralleis


Tralleis antik kenti Aydın ilinin kuzeyinde, Kestane dağlarının hemen güney yamacındaki plato üzerinde yer almaktadır. İl merkezine 1 km. uzaklıkta olan kent, argoslular ve Tralleis’liler tarafından kurulmuştur. Menderes havzasının verimli toprakları üzerine kurlmuş olan bu kent M.Ö.334’te İskender tarafından alınmasından sonra Hellenistik krallıklar arasında sık sık el değiştirmiştir.

Tralleis’te bu gün ayakta kalan tek yapı “Üç Gözler” olarak adlandırılan 2. asırda yapılmış olan, antik çağın eğitim, spor ve kültür açısından önde gelen yapılarından olan gymnasiuma ait kalıntıdır. Roma dönemine ait bir hamam, tiyatro, agora, stadium kentin diğer yapılarındandır. Devam eden kazılarla da kentin toprak altında kalmış kısımları ortaya çıkarılmaktadır. İlkçağda ürettiği deriler ve kırmızı renkli çanak çömlek ile ünlü olan kent, Apollonios ve Tauriskos isimli iki büyük yontu ustasını ve Ayasofya’ın mimarlarından Anthemios’u da yetiştirmiştir. Heykel sanatının dünyaca ünlü iki heykeli olan Farnese Boğazı ve Genç Atlet isimli heykeller de Tralleis’in gün yüzüne çıkan harikalarındandır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265052&RESIMISIM=tralleis1_2AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265052&RESIMISIM=tralleis6_2AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265052&RESIMISIM=tralleis5_2


Antik kaynakların ve arkeolojik belgelerin Tralleis, bazen de Trallais olarak nitelendirdikleri kent, Aydın İlinin Mesogis (Kestane) dağlarının güney eteklerinde Trakyalılar ve Argoslular tarafından Dor göçleri sonrasında (M.Ö.13. yy.) kurulmuştur. Luwi kökenli Tralla sözcüğüne Helen dilinin …lılar halkı anlamına gelen –eis takısının eklenmesiyle türetilmiştir. Tralla kentinin halkı anlamındadır.

Tralleis hakkında yazılmış Aphrodisias’lı Apollonios’un Peri Tralleon, (Tralleis üzerine) Mısırlı Kristodoros’un Patria Tralleon (Tralleislerin ülkesi) adlı antik yapıtlar vardır. Ne yazık ki ele geçmemişlerdir. Geçen yy.da bölgede araştırmalar yapan O.Rayet ve A. Thomas Tralleis tarihini araştırmışlardır. Her ne kadar Tralleis’in tarihi Kalkolitik çağa kadar uzansa da Heredotos ve Thukydides’in yapıtlarında adı hiç geçmemektedir. İlk kez Ksenophon tarafından yazılmış Anabasis ve Helenika’da adı geçen Tralleis, Geç Arkaik ve Erken Klasik dönemlerde önce Genç Kyros’a bağlı Pers Satraplığı denetiminde, sonra Perslere bağlı Karia Satraplığı yönetimindeydi.

Tralleis M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in Anadolu’da Persler’e karşı yürüttüğü savaşta Magnesia ve Nysa ile birlikte direnmeden teslim oldu. Daha sonra Diadokhalar kavgaları sonrasında Tralleis uzun bir süre için Seleukoslar imparatorluğuna bağlandı. I. Antiokhos (280-261) Menderes nehri boyunca uzanan ana yolu güvence altına almak için Tralleis kentini yeniden kurdu. Seleukeia adını alan kent M.Ö. 4. yy.da Sparta ordularına karşı koyacak kadar güçlüydü. M.Ö. 3. yy.da sınırlı bir özerkliğe kavuşarak bronz sikkeler bastırdı. Tralleis M.Ö. 188’de yapılan Apameia Barışından sonra Roma denetimine girmiştir. Romalılar ve Bergamalılar arasında yapılan ikili anlaşmalarla Tralleis, Ephesos ve Telmesos gibi şehirler II.Eumenes (M.Ö. 197-160) yönetimindeki Roma krallığına hediye edildiler.Tralleis özellikle bu dönemde ekonomilerinin zirvede olduğunun göstergesi sayılan, iyi nitelikli ve değerli sayılan Cistophorlar basmışlardır. Kent M.Ö. 133 yılından itibaren resmen Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Vitrivius ve Plinius, Seleukoslar sonrası dönemde Attaloslar için tuğladan yapılmış bir saraydan söz ederek, bu sarayın Zeus Larasios rahibinin evi olduğunu belirtirler Mesogis Dağları üzerinde, yeri henüz bulunmamış olan Zeus Larasios tapınağı Tralleis sikkeleri üzerinde de betimlenmiştir. Kentin ünlü yontucuları Apollonis ve Tauriskos bu dönemde yetişmiş ve önemli eserler bırakmışlardır.

Roma İmparatorluğuna bağlandıktan sonra kültürel verimliliğini aynı hızla sürdüremeyen Tralleis, Pontus Kralı Mithradates’in savaşçı girişimlerine katılmış ve bunun cezasını beş yıl ağır vergi ödeyerek görmüştür. Yeniden Pompeius, Caesar ve M.Antonius zamanlarında gelişip parlayan Tralleis’in öneminin artışında Nysa kökenli yazar Pythodoros’un rolü olmuştur.

M.Ö. 27-24 yılları arasında yaşanan büyük depremde zarar gören kent Augustus’un yardımlarıyla toparlanarak bu dönemden itibaren Caesarea adını almıştır. Cladius ve Caligula dönemlerinde Tralleis’te en güzel orijinal ve kopya yontu örnekleri verilmiştir. Bizans egemenliği altındayken önemli bir piskoposluk merkezi olan şehir 13. yy.da Selçukluların eline geçti Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kent, antik çağdaki öneminden çok şeyler yitirmiştir. Bugün Tralleisten günümüze kalan tek yapı, M.Ö. 3. yy.a tarihlenen gymnasiona ait tonozlu kalıntıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:41

Yörük Ali Efe Müzesi
Milli Kahraman Yörük Ali Efe’nin İzmir’den dönüşünden ölümüne kadar yaşadığı Yenipazar ilçe merkezindeki evi 1980’li yıllarda çıkan yangında tamamen yanmıştır. 1995 yılında Aydın Valiliğince Kültür Bakanlığına yapılan öneri kabul görmüş, Yörük Ali Efe’nin mirasçıları evin müze yapılması koşulu ile evi Kültür Bakanlığına bağışlamışlardır. Tahsis işlemleri 1999 yılında tamamlanmıştır. Evin aslına uygun restorasyonu ve bahçe tanzim çalışmaları sonucu teşhire hazır hale getirilmiştir.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265192&RESIMISIM=Yorukali1web

Bunun üzerine teşhir çalışmalarına başlanmıştır. Yörük Ali Efe’nin kullandığı şahsi eşyaları varisleri tarafından müzeye bağışlanmıştır. Aydın Müzesi Etnografya seksiyonundan devredilen eserlerin yanı sıra, Aydın Müzesi Kıymet Takdir Komisyonu’nca piyasadan alınan ve vatandaşların bağışladığı malzemelerle yapılan teşhir çalışmaları kısa sürede tamamlanmıştır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265192&RESIMISIM=Yorukali3web

Yörük Ali Efe’nin Muslukuyu Mezarlığı’ndaki mezarı Bakanlar Kurulu’nun 29.08.2000 tarih ve 2000/1252 sayılı kararı ile müze bahçesindeki yerine taşınmıştır. Yörük Ali Evi Müzesi Aydın Müzesi Müdürlüğü bağlı bir birim olarak, 8 Haziran 2001 tarihinde Kültür Bakanı Sayın M.İstemihan TALAY tarafından ziyarete açılmıştır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265192&RESIMISIM=Mezarweb
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:42

Tarihi Yapılar

Ahi Bayram(Ahi İbrahim) Türbesi


Çine Ahmet Gazi Camisi’nin güneydoğusunda, caminin avlusundadır. Bu türbenin Ahmet Gazi’nin kardeşi Ahi Bayram’ın ya da İbrahim Efendi isimli bir kişiye ait olduğu sanılmaktadır. XIV.yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bu türbe eyvan tipi türbeler gurubundandır. 14. yüzyıl başında Menteşe Beyliği zamanında yapılmış olduğu tahmin edilen türbe dörtgen planlıdır. İki katlı olan türbe kubbe ile örtülüdür. Türbenin üç duvarında birer penceresi olup, alt yapının üstünü sekizgen bir kasnağın taşıdığı sekizgen piramit biçiminde bir külah örtmektedir. Türbede iri mermer bloklar ve bu dönemde çok az görülen tuğlalardan yararlanılmıştır. Bu tuğlalar biri yatay, diğeri dikey olmak üzere sıralanmıştır. Bu türbede Ahmet Gazi Camisinde olduğu gibi Bizans devrinden kalma devşirme parçalardan yararlanılmıştır.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265198&RESIMISIM=Ahi_Bayram_Turbesiweb

Kuzey cephede yer alan, eyvan açıklığı, geniş yuvarlak kemerlidir. Türbe üzerinde, tuğlaların yan yana dik konulması ile meydana gelen kasnağın üzerinde ince bir sıra taş silmeyi takiben sekiz kenarın tepe noktasında birleşerek meydana getirdiği piramit çatı yer almaktadır. İç kısımda, geçişleri Türk üçgenleri ile sağlanan bir kubbe vardır. Zeminde, alt kısımda bulunan cenazeliği gören kare bir delik vardır. Bu aynı zamanda cenazeliğin havalandırılması amacıyla da yapılmış olmalıdır. Kuzeyde cenazeliğe inen merdivenler ve söveleri Bizans Dönemi işlemeli bloklarla yapılmış, cenazelik giriş kapısı yer alır.

Ahmet Gazi Camii
Aydın Çine’ye bağlı Eski Çine Köyü’nde bulunan Ahmet Gazi Camii (Ulu Cami) Miladi 1308 yılında (XIV.yy’ın ilk yarısı) inşa edilmiştir. İnşaatı hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Tarihi belgelere bakıldığında Cami’nin Menteşoğlu Orhan Bey döneminde, oğlu Hızır Bey tarafından yaptırılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak XIV. yy’ın ikinci yarısında Cami Menteşoğlu İbrahim Bey’in oğlu Ahmet Gazi Bey (1366’da Menteşe Bey’i oldu, 1390 yılında vefat etti.) tarafından iyileştirilerek tekrar canlandırılmıştır. (Babası İbrahim Bey’in ölümü M.S. 1358’dir.)
Ahmet Gazi Camii Döneminin en geniş kubbeli camisidir. Aydın İli’nin bilinen en eski camisidir. Aynı zamanda Batı Anadolu’da ki ilk Türk Ulu Eserlerinden olup tam kare teşkil eden sahası 400 m2 ve duvarları 1,70 metre kalınlığındadır. Cami hemen her yönü ile tipik beylik dönemi mimarisi özelliklerini taşımaktadır. Duvarları kesme taşlar üzerine moloz taşlardan inşa edilmiştir. Birincisi XIV. yy’ın ikinci yarısında Ahmet Gazi Bey tarafından olmak üzere çok sayıda onarım görmüştür. Vakıf eseri olması nedeniyle Vakıflar Genel müdürlüğü bu onarım işlerini yaptırmıştır. Çok onarım görmesi cami mimarisinde değişikliklere neden olmuştur. Özellikle dış cephelerde bu değişimi çıplak gözle bile görüp ayırt etmek çok kolaydır.
Kare planlı ve tek hacimlidir. Dışarıda son cemaat bölümü ve revak tarzı yapıları yoktur. Dönemine göre 17 metre gibi oldukça geniş çaplı bir kubbe yapısı vardır. Kubbesi kasnak üzerinde üst üste iki kademeli ve on iki kenarlıdır. Bu kubbesi ile Beylikler Dönemi’nden Osmanlı Dönemi mimariye geçiş özelliği yansıtmaktadır. Pencereler; üst bölümde her yönde bir tane olmak üzere dört tane, alt bölümde ise dokuz tanedir (Batıda üç, diğer cephelerde ikişer). Biri kuzeyde, diğeri doğuda olmak üzere iki giriş kapısı vardır. Cami’nin ilk yapıldığı dönemde doğu kısmında bulunan bitişik nizamlı “Merdiven Minare” ise yakın zamanda yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. Beylik döneminde pek uygulama alanı bulamayan bu tür merdiven minarenin ortadan kaldırılması ise ilginç bir durumdur. Kuzey girişin üst kısmında mahfil yer almaktadır. Ahşap direkler üzerine yapılmış mahfilin iki yanında bulunan merdivenler üstüne çıkmak için kullanılmaktadır. Mahfilin orta kısmında güneye doğru bir çıkıntı bulunmaktadır. Cami’nin ahşap oyma minberi ajurlu oymalar halinde işlenmiş kündekari geçmeler halinde yerleştirilmiştir. Kenarlara stilize bitki motifleri, korkuluklara ayetler oyulmuştur. Kullanılan desenlerde çok çeşitli geometrik şekiller yer almıştır. Cami’nin iç duvarları gösterişten uzak, oldukça sade bir sıva ile kaplanmıştır.




  • AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=1
  • AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=2
  • AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=3
  • AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=4
  • AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=5


  • AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=6
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:43

Arpaz Kalesi



AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265081&RESIMISIM=Arpaz_Beyler_Konagi1
Nazilli’ye bağlı Erenköy’de bulunan yapı grubu, bir Karya kenti olan Harpasa Kalesi’nin eteklerinde kurulmuştur. Bazı kaynaklarda buranın ismi Arpaz Kulesi olarak da geçmektedir. Akçay’a kadar uzanan ekili araziyi kapsamı içine alan büyük çiftlik işletmesinin sahibi, Arpaz Beyleri tarafından XIX.yüzyıl başlarında inşa ettirilmiştir. Ancak burada XVII. Ve XVIII.yüzyıllara ait, Osmanlı Dönemi kalıntıları ile de karşılaşılmıştır. Buna dayanılarak da kalenin daha erken bir dönemlerde yapılıp, sonradan yenilendiği de düşünülebilir. Burası bir bey konağı, güvenlik kulesi, ambar, ahırları ve müştemilatı ile bir şatoyu andırır. Kule, Arpazlı Hacı Hasan Bey’in, II.Mahmut zamanında Rodos’tan getirdiği ustalara yaptırmıştır.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265081&RESIMISIM=Arpaz_Beyler_Konagi2


Bey Camii


İstasyon binası yakınında bulunan ve Süleyman Bey Camisi, klâsik Osmanlı üslubunda yapılmıştır. Süleyman Bey’in vakfiyesinden, Üveys Paşazade Mehmet Bey’in torunu ve Cezayir Beylerbeyi Mustafa Paşa’nın oğlu Süleyman Bey tarafından 1683 yılında yaptırıldığı öğrenilmiştir.
Mimar Sinan’ın kalfalarından biri tarafından inşa edildiği sanılan bu cami, bir avlu içerisinde kare plânlı, kesme taştan ve tek kubbeli bir yapıdır. Kubbesi iki kademeli beden duvarları üzerinde 16 köşeli bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Camiyi aydınlatan pencereler duvarlarda ve kasnakta yer almaktadır. Dışarıdan dar bir merdivenle kadınlar mahfiline çıkılır. Kubbe içerisindeki bezemeler XVII.yüzyıl üslubuna göre yenilenmiştir. Kesme taştan yapılmış mihrabı sade olup, mermerden yapılmış minberin merdiven altı işlemelidir. Tek şerefeli minaresinin gövdesi çok kenarlıdır. Caminin minaresi 1899 depreminde yıkılmış, şerefeden yukarı kısımları yenilenmiştir. Ancak bu yenilenme orijinal durumundan çok uzaktır. Yunan işgali sırasında tahribata uğrayan minare 1954-1956 yıllarında cami ile birlikte onarılmış ve orijinal durumuna getirilmeye çalışılmıştır.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265207&RESIMISIM=Bey_Camiiweb

Beyler Kulesi (Donduran Kalesi)

Aydın İlinin Yenipazar İlçesi Donduran Köyünün güneyinde yer almaktadır. Moloz taş tuğla ve yer yer mermer spoilen malzemeden inşa edilmiştir. Birbirine bitişik iki kare mekandan oluşan kulenin batı cephesine bitişik kare mekan daha küçük ebatlardadır. Kubik bir yapı olan Donduran Kulesi: Birinci, ikinci ve teras katından oluşmaktadır. Ahşap kat döşemeleri yandığı için mevcut değildir. İkinci kat doğu duvarında üçgen alınlıklı ocağı bulunmaktadır. Teras katta duvarlarda mazgal delikleri vardır. Giriş kapısı yine bu cephede birinci katın duvarının ortasındadır. Kuleye giriş muhtemelen çekme köprünün iç tarafındaki merdiven basmakları ile sağlanıyordu. Çekme köprünün makara sisteminin kalıntıları kapının ahşap lentosunun ortasındaki makaradan anlaşılmaktadır. Duvarlarda büyük ve küçük çatlaklar vardır. Kule devrin anlayışına uygun olarak köyün üstünde, köy ve Menderes ovasına hakim bir konumda inşa edilmiştir. Kulenin kesin yapım tarihi belli değildir. Köyün içindeki çeşmelerin kitabelerindeki H.1177-1178 (1763-1764), (1764-1765) tarihleri kulenin yapım tarihlerine ışık tutmaktadır. Kulenin önemi Aydın ilinde ayakta kalmış üç kuleden biridir.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265218&RESIMISIM=Donduran_Kulesiweb
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:43

Cihanoğlu Camii
Aydın, Köprübaşı Mahallesi’ndedir. Müderris Cihanoğlu Abdülaziz tarafından 1756 yılında yaptırılmıştır. Moloz taş ve tuğla karışımı olan cami, 9.50x9.50 m. Boyutunda kare planlıdır. XVIII.yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı mimarisine egemen olan barok üslubunda yapılmıştır. Bu özellikler sütunlarda, kabartma motiflerinde ve mimarisinde tümüyle yansımıştır. Camiye 15 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Son cemaat yeri dört yuvarlak sütun üzerine oturtulan üç kubbe ile örtülüdür. Giriş kapısının etrafı mermer sövelerle sınırlandırılmıştır. Bu kapının üzerinde h.1170 (1756) tarihli yapım kitabesi bulunmaktadır:

Her kim bu camiyi kılmış, binası müstedam olsun İlâhi ruzu mahşerde şefi-i Mustafa olsun. Sahibül hayrat velhasenat el hac Abdülaziz Efendi 1170.

İbadet mekanı üç sıra pencere ile aydınlatılmıştır. İçerisi barok üslupta madalyon ve çiçek motifleri ile bezenmiştir. Bunların arasında hayvansal motiflere de rastlanır. Yüksek bir kaide üzerine oturtulan caminin altı çarşı olarak kullanılmıştır. Yanında bulunan medresesi 1954 yılında onarılmış ve Vakıflar Öğrenci Yurdu haline getirilmiştir. Mihrap duvarının önünde kare planlı kubbeli Cihanoğlu’nun türbesi yer almaktadır. I.Dünya Savaşı sırasında depo olarak kullanılmış, Yunan işgali sırasında zarar görmüş, 1950 ve 1967 yıllarında onarılmıştır.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265210&RESIMISIM=cihanoglu2_2AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265210&RESIMISIM=cihanoglu3_2AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265210&RESIMISIM=cihanoglu4_2



Cihanoğlu KulesiCihanoğlu Kulesi Koçarlı ilçe merkezinde 18. yy.dan kalma kagir bir yapıdır. Cihanoğulları'nı baskınlardan korumak için yaptırılan bina, konakla bağlantılı bir halde iken 1948 yılında geçirdiği bir yangın sonucu konağın yanıp yıkılması ile kule tek başına kalmıştır. 19. yy. başında bir takım değişiklikler geçirmiş hamam ve teras gibi düzenlemeler eklenmiş, bu sırada stuko kaplama alçı süsler yapılmıştır. 20. yy başlarında hamam olarak işletilmek üzere kiraya verilmesi üzerine yine bir takım değişiklikle olmuş, 4. yüzey pencereleri büyütülmüş, 3. yüzeydeki tuvalet ve ocak tuğla duvarla yapılmıştır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265206&RESIMISIM=Cihanoglu2web


Cin Cin Kalesi
Aydın İli, Koçarlı İlçesi, Cincin Köyünde, 1375, 1376, 1378, 1379, 1380, 1381, 1384, 1385, 1386, 1387, 1388, 1389, 1390, parseller üzerinde yer almaktadır. Cihanoğulları’nın güvenliğini ve çevre üzerindeki ekonomik denetimini sağlamak amacıyla 18. yüzyılda Cin Bey tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı Devri Ayanlık dönemi yapısı olan kalede güneyde kalan ve terasla düz ayak olan köyün anayolundan girilmektedir. 51 pafta, 1660 parsel üzerinde hamam yapısı bulunmaktadır. Moloz taş malzeme ile inşa edilmiştir.Koçarlı ilçesinin aynı adı taşıyan köyündedir.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265214&RESIMISIM=Cincin_Kalesi

Çiftlik Türbesi
Çine-Koçarlı yolu üzerindeki bu türbe Aydın’ın tanınmış ailelerinden Cihanzadelerden Safiye Sultanındır. XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılan türbe, moloz taştan olup, yan yana iki ayrı kare bölümden oluşmuştur. Türbenin üzerini iki küçük kubbe örter. Cephe görünümlerinde sonraki yıllara tarihlenen büyük sivri kemerli alınlıklar yerleştirilmiştir.


Güvercinada Kalesi
Kuşadası İlçesi, Hacıfeyzullah Mahallesinde bulunan Güvercinada Kalesi, Kuşadası Körfezinin ağzında limanı koruyan bir konumda yapılmıştır. Güvercinada üzerinde, Barbaros Hayrettin Paşa tarafından yaptırılan bir iç kale ve İlyas Ağa tarafından yaptırılan surlar yer almaktadır. Bu surlar Mora İsyanı sırasında adalardan ve denizden gelebilecek saldırıları önleyebilmek için yaptırılmıştır. Surlar adayı çepeçevre saracak şekilde yaklaşık 3 metre yüksekliğinde inşa edilmiştir. Kalenin yapımında kullanılan taşlar Yılancıburnundan getirilmiştir. Surların güneyinde doğu yönüne cepheli merdivenlerle çıkılan yuvarlak kemerli ve iki kule ile korunan kale giriş kapısı yer almaktadır. Kuzey kule beşgen, güney kule ise silindirik biçimdedir. Kapı üstündeki kitabe boşluğu daha önce burada bir kitabenin olduğunu göstermektedir. Surların inşa kitabesi, kuzeydeki kule duvarı üzerinde bulunmaktadır. Kitabe 4 satır ve 20 mısradır. Sene 1242 (1826).


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265221&RESIMISIM=6379431
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:44

İlyas Bey Camii



Söke’de Miletos’un yanındaki Balat Köyü’ndedir. Menteşoğullarından İlyas Bey tarafından 1404 yıllarında yaptırılmıştır. Cuma Camisi ismiyle tanınan bu caminin yapımında Miletos antik kentinin mermer blok taşlarından yararlanılmıştır. Bu yüzden de caminin içerisi ve dışı düzgün mermer bloklarla kaplanmıştır. Kare planlı caminin kuzeydeki mermer, taş işçiliği yönünden önemli sivri kemerli kapısı üzerinde h.806 (1403) tarihli üç satırlı yazıtı bulunmaktadır.
İbadet mekânını öreten kubbesi sekizgen bir kasnak üzerinde 14 m. Çapında olup, üzeri kiremitle örtülüdür. İçerisi her duvarda iki sıra halinde dörder pencere ile aydınlatılmıştır. Doğu duvarındaki ilk sırada bulunan pencerelerin üzerine çini kakmalı ayetler işlenmiştir. İkinci sıradaki pencereler ise geometrik desenli vitraylarla kaplıdır. Caminin 5.20x7.35 m. Ölçüsündeki mermer mihrabı geometrik desenlerle bezenmiş olup, çağının en güzel örneğidir. Caminin karşısındaki dört köşeli 1404 tarihli kubbeli türbe İlyas Bey’e aittir. Menteşeoğulları döneminden kalan medrese ve imaret harap durumda olup, bunlardan iki katlı medrese bir avlu etrafında tonoz üst örtülü odalardan meydana gelmiştir.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265229&RESIMISIM=2772811



Koçarlı Cihanzade Mustafa Camii


Hacı Mustafa Ağa Camii adıyla da anılmaktadır. Koçarlı kent merkezinin en eski camisidir. Çarşı içerisinde merkezi bir konuma sahiptir. 17. yüzyılın ikinci yarısında (1753-1756) yapıldığı bilinmektedir. Birincisi 1850’li yıllarda olmak üzere birkaç defa onarım geçirmiştir. En son onarım ise betonlaşmayı önlemek ve oluşan tahribatları gidermek için birkaç yıl önce yapılmıştır. Cami kare planlı olarak ve yerden 2 metre yüksek yapılmıştır. Yükseltiye bağlı olarak ön revak bölümünde iki yönlü ve 11 basamaklı merdiven bulunmaktadır. Merdivenin önünde yarım daire biçiminde 8 çeşmeli şadırvan “abdest alma yeri” vardır. Bu çeşme üzerinde kaplama olarak çeşitli motiflerle bezenmiş mermerler kullanılmıştır. Kare planlı cami üzerinde sekizgen bir kubbe yer almaktadır. Kubbenin dört tarafına payandalar yapılarak destek sağlanmıştır. Kubbenin payanda bulunmayan diğer dört yüzünde ise ışıklandırma için pencereler bulunmaktadır. Tek şerefeli minaresi ise Caminin güneybatı köşesinde bulunmaktadır. Caminin güney tarafı hariç diğer yönlerinde ahşap direklerle desteklenmiş revaklar bulunmaktadır. Revaklar yerden yüksek olduğu için düşmeyi önlemek için trabzanlarla çevrilmiştir. Caminin batı yönünde küçük ve bakımsız bir mezarlık bulunmaktadır. Bu mezarlıkta Cihanoğluularından bazı kişiler ile camide görev yapmış bazı din görevlilerinin mezarları bulunmaktadır. Camide bulunan pencereler iki sıra halinde bulunmaktadır. Alt sıradakiler daha büyük ve ana malzeme olarak ahşap kullanılmıştır. Üst sıradaki pencereler ise daha küçük ve iç kısımları barok süsleme sanatı ile süslenmiş bulunmaktadır. Mihrap çevresi yine barok işlemelerle donatılmıştır. Mihrabın üst kısmında ise Mekke (Kabe) çevresinin elle yapılmış panaromik görümünü yer almaktadır. Bu panaromik resmin üzerinde ise bir ayet bulunmaktadır. Ayrıca caminin duvarlarında değişik konuları içeren kompozisyonlar resmedilmiştir. Yine mermer ağırlıklı minber üzerinde de barok motifler yer almaktadır. Ayrıca; kapı, pencereler ve çekme kat tavanı olmak üzere ahşap bölümlerde de önemli bir el işçiliğini görmek mümkündür. Bu hali ile Cihanzade Mustafa Camii korunması gereken önemli miraslarımızdan biri olma özelliğini taşımaktadır.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=1

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=2

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=3


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=4

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=5

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=7

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=8

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=9

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=11


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&RESIMISIM=10
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:45

Körteke Kalesi
Aydın İli Bozdoğan İlçesi, Körteke Köyü’nün kuzey doğusunda yer alan yüksek bir tepe (Kale Tepe ) üzerine kurulmuş İç Karya’nın leleg tipi tepe kentlerinden biridir. Bu kent muhtemelen XYATİS Kentidir. Kale duvarları üzerinde değişik dönemlere ait izlerin bulunuşundan ötürü farklı çağlarda kullanıldığı sanılmaktadır. Kayalık tepe üzerinde akropol yer almaktadır. Doğu ve batıda birer kule ile ortada bir sarnıç bulunmaktadır. Akropol M.Ö. 5. yy.a tarihlediğimiz, üç kuleli iç sur ile güneyden kuşatılmıştır.


AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265070&RESIMISIM=Korteke_Kalesi


Kurşunlu Manastırı
Davutlar’a yaklaşık 10 km. uzaklıkta yer alan Kurşunlu Manastırı’nın 11. yüzyıl Bizans yapısı olduğu tahmin edilmektedir. Manastırda yemekhane, kiler, mutfak, keşiş odaları, revir, şapel (küçük kilise), mezarlık, manastır surları, sur mahzeni ve savunma odaları gibi bölümler mevcuttur. Şapelin tavanındaki fresklerde İkonaklastik dönemde simgesel ve geometrik motifler ile, 9. yüzyılın ikinci yarısında İkonaklastik dönemden sonra dinsel olaylar ya da kişiler betimlenmiştir.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265234&RESIMISIM=Kursunlu_Manastiri2web

Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı
Kuşadası İskelesi yakınındadır. 1618 yılında Sadrazam Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kalın ve yüksek duvarların çevrelediği dikdörtgen avlunun etrafında iki katlı, revaklı kapalı mekan vardır. Moloz taş ve devşirme taş malzeme kullanılarak inşa edilmiştir. Küçük bir iç kale görünümünde olan kervansaray, en üst kısmı üçgen uçlu, sivri dendanelidir. Geniş avlu etrafında sıralanmış odalar vardır. Çeşitli dönemlerde restorasyon görmüş ve sağlam durumdadır. Kuzeybatı ve güneydoğudaki köşelerde arkadan üst kata çıkan iki merdiveni bulunmaktadır. Kervansarayın girişi kuzeyde olup, mermer kapı boşluğu kemerle örülmüştür. Günümüzde otel ve turistik tesis olarak kullanılmaktadır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265224&RESIMISIM=Kervansaray1web


Ramazan Paşa Camii
Aydın Çarşısı içerisindeki Ramazan Paşa Camisini 1595’te Üveys Paşa’nın kardeşi Ramazan Paşa yaptırılmıştır. Cami 1899 depreminde tamamen yıkılmıştır. Günümüze ulaşan camiyi Sökeli Halil Paşa yaptırmış, orijinalliğinden uzaklaşan camide karmaşık bir üslup görülmektedir. Burada Avrupa mimarisinden yararlanılmak istenmişse de bunda başarılı olunamamıştır. Cami, kare planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Kubbe kasnağındaki yuvarlak pencereler barok kıvrımlarla çevrelenmiştir. Ahşap giriş kapısı, oyma işleri ile bezenmiştir. Yapının üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüştür. İçerisini barok üslubu anımsatan on uzun pencere ve su damlacığı şeklindeki küçük pencereler aydınlatmaktadır. Alçı kabartmalar, renkli cam işçiliği ve ağaç oymacılığı bakımından süslemeleri önemlidir. Caminin iç bezemesi bütünüyle barok üsluptadır. Kurtuluş Savaşı sırasında 22 Mayıs1919’da direniş toplantısı bu cami içerisinde yapılmıştır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265232&RESIMISIM=3314211


Üveys Paşa Camii

Aydın’ın en eski camisi olan Üveys Paşa Camisi, Kadı Muhiddin Efendi’nin oğlu Mısır Beylerbeyi Üveys Paşa tarafından 1568 yılında yaptırılmıştır. Üveys Paşa, Başdefterdarlık ile Budin ve Mısır Beylerbeyliklerinde bulunmuştur. Avlu içerisinde kare planlı tek kubbeli küçük bir camidir. Yüksek kasnak üzerine oturan kubbesi kiremit kaplıdır. Dört sütunlu son cemaat yeri kirpi saçaklıklı üç kubbecik ile örtülmüştür. Giriş kapısı üzerinde yazıtı bulunmaktadır. Mihrap ve minberinde dikkati çeken bir bezeme olmayıp sadedir. Büyük olasılıkla caminin yandığı sırasında içerisindeki bezemelerle birlikte tahrip olmuştur. Cami 1899 depreminde yıkılmış, yeniden yapılmış, Yunan işgali sırasında yakıldığından 1947-1948 yıllarında onarılarak bugünkü durumuna getirilmiştir.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265233&RESIMISIM=5490651

__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:47

Halk Kültürü



AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265914&RESIMISIM=folklor1




AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265914&RESIMISIM=folklor2





Geçiş Dönemleri



GEÇİŞ DÖNEMLERİ


(Doğum, Çocukluk Dönemi, Evlenme, Ölüm)


1- DOĞUM:

Aydın’da aileler bakabileceği kadar çocuk yapmaktadır. Aile ocağının devamlılığını sağlayan doğum, kadına duyulan saygınlığı artırır. Doğumla birlikte aile bağları güçlenir, eşler geleceğe güvenle bakar.
Hamilelik döneminde aşeren kadın, acı ve ekşi yiyecekleri yemekten kaçınmalıdır. Ekşiyi bol yiyen kadının doğacak çocuğunun kız, tatlıyı bol yiyenin doğacak çocuğunun erkek olacağına inanılır.
Kadın hamileyken farkında olmadan başının etrafında okunmuş tuz gezdirilir. Hamile kadın bu sırada burnunu kaşırsa çocuğun erkek, kaşımazsa kız olacağına inanılır.

Herhangi bir amaçla kesilen keçi veya koyunun kafatasından alt çene kesilerek ayrılır. Ayrılan alt çeneyi üst çeneye bağlayan kemik üzerinde et kalmışsa çocuğun erkek, kalmamışsa kız olacağına inanılır.
Hamile kadının göbeğinde bir çıkıntı oluşması doğacak çocuğun erkek olacağına dair bir işaret sayılır. Karnı sivri olursa çocuğun erkek, yassı olursa kız olacağına inanılır.
Hamile kadın ayva yerse çocuk gamzeli olur. Dövülmemiş karabiber tanesi yerse çocuğun herhangi bir yerinde ben olur. Kadın balık yerse çocuk balık ağızlı, şeftali yerse tüylü olur.

Hamile kadın ciğere dokunduktan sonra vücudunda bir noktaya dokunursa çocuk doğduğunda o bölge benli olur.
Doğumlarda konu komşu ve yakın akrabalar çeşitli yiyecek ve içeceklerle "geçmiş olsuna" gelirler. Geçmiş olsun ziyaretleri genellikle, süt, çorba, pasta, bisküvi, kolonya yemek ve çiçeklerle yapılır. Bebeğe uzun ve sağlıklı ömür dileklerinde bulunulur. Bebeğin doğumundan kısa bir süre sonra adı konulur. Çocuk doğduğunda ismi hoca veya dedesi tarafından kulağına üç kere okunarak dua edilir. Duruma göre horoz, keçi v.b adak kesilir.
“Eski dönemlerdeki gibi sadık kalınmasa da çocuğa bir de göbek adı konulur. Bebeğe ad konulması sırasında görev genellikle evin en büyüğü konumundaki büyükbabaya düşer. Çocuk baba tarafından kucağa alınır ve büyükbabanın kucağına verilir. Erkekse, büyükbabanın adı çocuğa verilir. Eğer ilk erkek çocuğa büyükbabanın adı verilmişse ve ikinci erkek çocuk olmuşsa, ona da annenin babasının adı verilmesi adettendir. Doğum olayında yakın akrabalar ve aile dostları bebeğe giyim eşyaları getirir, Tekeler ve ona yakın bazı köylerde çocuğu olan kişi lokum, çerez ve bisküvi alır. Bu malzemeden kıstırma (iki bisküvi arasına lokum ve çerez sıkıştırılarak yapılır) yapılır ve bu gelenlere sunulur. Bu sununun adına GÖVET denilir. Bölgenin bazı yerlerinde kendisinden büyüğe adıyla hitap edene; "Beşiğimi mi salladın?"'denilir. Bu söz Tekeler Köyü'nde "Gövedimi mi yedin?" şeklindedir.”

Doğumdan sonra ziyarete gelenler çocuğun yanına saçlarından bir tel bırakır. Böylece giderken çocuğun uykusu alıp gidilmemiş olur ve uykusu kaçmaz. Bebek besmelesiz kucağa alınmaz, verilmez, yatağa yatırılmaz.Yeni doğan çocuğun göbek bağı, eşi nereye gömülürse çocuğun o mesleğe, meziyete sahip olacağı düşünülür. Camiye gömülmüşe dinine bağlı, okula gömülmüşse çalışkan ve okumayı seven biri olacağına inanılır.
Yeni doğan çocuğun yastığının altına kırkı çıkana kadar bıçak, makas ve Kur’an konulur. Doğumun kırkıncı gününde mevlüt okutulur. Kırkı çıkana kadar anne ve çocuğun evden dışarı çıkması uğursuzluk sayılır. Aksi halde kırk basacağına inanılır. Çocuğun ayakkabısı nazar değmesin diye evin bir köşesine asılır. Sarımsak, karabiber ve nazar boncuğu bir araya getirilerek muska yapılır ve çocuğun omzuna takılır.


2- ÇOCUKLUK DÖNEMİ

DİŞ BULGURU

Çocuğun çıkan ilk dişini gören beyaz renkte bir hediye alır. Daha sonra bulgur ve nohut haşlanarak “diş bulguru” yapılır. Komşu ve akrabalar eve davet edilerek diş bulgurundan ikram edilir, yenilir, içilir ve Yasin okunur, dualar edilir.

SÜNNET DÜĞÜNLERİ

Sünnet düğünleri genelde hafta sonları yapılır. Sünnetten bir gün önce sünnet eğlencesi düzenlenir. Eğlence günü davul ve zurnadan oluşan çalgı takımı veya müzik seti eşliğinde oynanır, yenilir içilir. Çocuğun silah tutup tetik çekmeye yarayan baş parmağı ve işaret parmağına sünnet kınası yakılır.

Sünnet günü başta keşkek yemeği olmak üzere çeşitli yöresel yemekler yapılır, misafirlere ikram edilir. Arkasından Kur’an okunur, dualar edilir. Sünnet kıyafetleri giydirilen çocuk at, deve veya arabayla şehirde gezdirilir. Gezdirmeden sonra sünnet yapılır. Misafirler geçmiş olsun diyerek takılarını çocuğa takarlar. Takılar sünnet eğlencesi günü veya sünnet günü misafirlerin eve girerken baba, anne ve çocuk tarafından karşılanması esnasında da takılabilir.

3- EVLENME

Kız İsteme

Kırsal kesimde kız ve oğlan birbirlerini düğünlerde, çeşme başlarında, tarlada çalışırken vb. durumlarda görüp beğenirler. Çoğunlukla anne ve babanın uygun gördüğü aday gelin olur. Ailede evlenecek yaşa gelmiş, yani askerliğini bitirip gelmiş bir erkek varsa anası, babası, varsa yengesi veya yakın akrabaları ona kız aramaya başlar. Hepsinin gözleri, düğünlerde ya da değişik toplantılarda kızlarda olur. Bulunan kızın ailesiyle erkeğin ailesinin parasal yönden denk olması önemlidir. "Davul dengi dengine çalar" atasözü kesinlikle unutulmaz. Hatta oğlan tarafının kız tarafından zengin olması daha makbuldur.

Oğlan bulunan kızı beğenmişse bunu ailesine söyler. Kırsal kesimde, oğlan kesinlikle babayla bu gibi konuları konuşmaz, aradaki diyaloğu anne sağlar. Kız beğenildikten sonra yakın akrabalar varsa arabulucu ile kız istemeye gidilir. Arabuluculara “kayalıkçı veya dünürcü” denilir. Biraz hoş sohbetten sonra, sözü geçen büyük biri konuyu açar ve kızı ister; "Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızınız .....’i oğlumuz …’a mehel gördük. Siz de mehel gördüyseniz kızınızı istiyoruz." diyerek kız istenir. Kız evi naz evidir. İlk gidip, kız istemede genellikle kız evi; "Biz bir konuyu ailece konuşalım. Allah nasip ettiyse, inşallah" gibilerden esnek yanıtlar verir, Çünkü kızın ailesi, oğlanın huyunu soracak, kendi aile fertleriyle durum değerlendirmesi yapacaktır. Ya da “Siz mehel gördüyseniz biz de mehel gördük” diyerek kız verilir.
Kız evi gönülsüzse istemeye gelenlerin hediyeleri kabul edilmez, sade kahve ikram edilir. Ayakkabılarına su dökülür. Süpürge sapı aşağı gelecek şekilde gelenlerin görebileceği bir yere konur. Tuzlu kahve, tuzlu çay ikram edilir veya “nasibinizi başka yerde arayın” denilir. Kız evi gönüllüyse gelenlere şekerli kahve ikram edilir. Oğlanın istemeye gelirken aldığı tatlı ikrama çıkarılır. “Kısmetse olur” şeklinde yanıt verilir.

İkinci gidişte daha kalabalık bir gurupla gidilir. Kız evi oğlan evine mendil veya bohça verir. Bohçada birkaç iç çamaşırı, mendil ve çorap gibi küçük giyim ve kullanım eşyaları bulunur. Kız evinden verilen mendil genellikle ipektir ve kenarlarına kız tarafından oya işlenmiştir. Mendilin verildiği gün, küçük nişanın tarihi konuşulur. Kız evi oğlan evine alınacakların listesini verir. “Günümüzde Aydın’da yapılan düğünlerde kız evi damada ait bir ev, beşibirlik, bilezik, altın zincir, set takımı (kolye, küpe, yüzük), davetlilere dağıtılmak için şeker, döşek için koyun yünü ve pamuk, iki odanın oğlan evi tarafından döşenmesi, kız tarafının yakınları için şalvarlık kumaş, gelinin kız ve erkek kardeşlerine tepeden tırnağa elbise, gelinin anne ve babasına giysiler ve kız evinin çalgısını karşılamaları istenmektedir.”
(AKTAKKA, Nuri- DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını)

Nişan

Nişan günü kamaştırıldıktan sonra, nişan eşyalarını almak için gün kararlaştırılır. Buna masraf görme adı da verilir. O gün, kız, erkek, ana ve babalar, varsa kızın ve erkeğin kardeşleri ve yengeleri, nişan için alınacak olanları almaya gelir.
Masraf görme gününde kız ve erkeğe birer yüzük alınır. Yine erkeğe ve kıza birer takım elbise, iç çamaşırı, mendil, çorap, ayakkabı, terlik vb. şeyler alınır. Alınan eşyalar paket yapılır ve evlere götürülür. Eskiden kız ile erkeğin görüştürülmesi yasaktı. Erkek kız evine ancak düğün ve bayramlarda gidebilirdi. O da el öpmek için. Artık bu gibi yasaklar bulunmamaktadır.
Nişan günü, erkeğin ailesi yanına birkaç kişi alarak kız evine gider ve kıza alınan eşyaları teslim eder. Eşyalar heybeler içerisinde atlarla taşınarak veya sayıları 30-40’ı bulan sinilerle getirilebilir. Birer çay ya da kahve içilir ve kısa süre kalınarak evden ayrılınır. Kız evi, erkeğe aldığı eşyaları nişanı getirenlere verir ya da birkaç gün sonra getireceklerine dair gün ister. Oğlan evinden gelen hediyeler duvara asılır. Köy halkı gelip hediyelere bakarak üzerine para atar veya hediye verir.

Nişan, düğünden kısa bir süre önce yapılır. Bu nişanda, artık kız evi ve erkek evi düğün için kesin tarihi belirlemiştir, yani bu evlilik olacaktır. O nedenle büyük nişandan itibaren düğün hazırlıkları da başlar. Büyük nişandan önce aileler kız evinde bir araya gelirler ve alınacak eşyaları konuşurlar. Kız ve erkek evinin durumuna göre alınacak olanlar belirlenir. Bu toplantıda kız evi için önemli olan, takılacak olan takılardır. 3-5 adet beşibiryerde, birkaç tane eski üçyüzlü, iki metre zincir ve en az 5-6 tane de bilezik istenebilmektedir. Günümüzde de altın düğünlerdeki önemini korumasına rağmen takının miktarı konusunda eskisi gibi diretilmemektedir.
“Karacasu-Yenice’de oğlan evi nişandan önceki gün kız evine lokma yapımı için un, yağ, pekmez gönderir. Bunları kız evine getirenlere kız evince mendil, çamaşır gibi hediyeler verilir. Kız evi malzemeden lokma yapar. Yapılan lokmalar misafirlere ikram edilir. Nişan yapılan günün gecesi lokmadan bir sini de oğlan evine gönderilir. Lokmayı genellikle bir kadın götürür. Kadına oğlan evi tarafından bahşiş verilir.Kız evinden gelen lokmayı damadın arkadaşları yer. Lokmadan sonra oğlan evinde “oğlan helvası” adı verilen bir helva yapılır. Helvanın yanına mevsimine göre meyve, leblebi, fıstık, üzüm Konya şekeri; küçük bir ayna, saç tokası (kızın arkadaşları için), kız için elbiselik kumaş, ayakkabı ve terlik bir heybeye konur. Heybeyi oğlanın akrabaları atla kız evine götürür. Bu heybeye Galyet adı verilir. Galyeti getirenlere kız evince gömlek, çamaşır gibi hediyeler ve bahşiş verilir. Buna “nişan karşılığı” veya “galyet karşılığı” adı verilir.
Masrafın görüldüğünden sonraki pazar günü nişan yapılır. Artık birçok aile nişanda erkeğin de gelmesine göz yummaktadır. O gün, erkek evinin aldığı bütün altınlar ve diğer alınan eşyalar askılara asılır ve gelenlere gösterilir. Nişanda gelenlere lokum ve şeker gibi yiyecekler dağıtılır. Bazı aileler limonata, şerbet gibi içecekler de ikram eder.

Düğün

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=244604&RESIMISIM=Dugun1

Düğünler, genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında yapılın Yaz ve kış ayları genellikle iş aylarıdır; yazın tarlada pamuk ve mısır, kışın ise zeytin işi vardır.Düğün sırasında yaşanacak olan kargaşaya rastlamaması için nikah birkaç gün hatta birkaç hafta önceden yapılır. düğün başlamadan bir hafta önce damat herkesin görebileceği bir direğe bayrak asar. Bayrak asarken iki el ateş edilir. Bozdoğan Olukbaşı köyünde bayrak saygın bir kişi olarak kabul edilen “bayraktar” adı verilen kişi tarafından dikilir. Bayraktara bu iş karşılığında hediyeler verilir. Düğün davetiyeleri bir hafta önceden dağıtılır. Düğünde yemek pişirmede kullanılacak odun önceden hazırlanmıştır.
Cuma-Pazar arası yapılan düğünlerde cumartesi günü kına gecesi yapılır. Kız evinin yakınları kızın arkadaşları kız evinde toplanır, çengi eşliğinde oynarlar. Gelin kına gecesi için özel bir elbise veya gelinlik giyer. Gecenin ilerleyen saatlerinde oğlan evinden kına gelir. Tepsi içinde karıştırılan kına çiçeklerle ve mumlarla süslenir. Gelinin başına “pullalı” adı verilen bir örtü örtülür, el ve ayaklarına kına yakılır. Kına yakılırken gelini ağlatmak amacıyla ağıtlar söylenir ve gelin ağlatılır. Buna “gelin ağlatması” adı verilir. Artan kına misafirlere dağıtılır.

Bazı köylerde gelin alma işlemi süslenmiş bir atla yapılmaktadır. Gelin atın üzerine bindirilmeden önce damadın annesi tarafından hazırlanan buğday, pirinç, leblebi, nohut, şeker, para karışımı bereket getireceğine inanılarak gelinin başından atılır. Damat genellikle gelin almak için kız evine gitmez evde bekler. Gelin ata bindirilerek damadın babasına teslim edilir. Bab iki kez evlenmişse atı çekemez. Bir kez başı bozulduğu için bu hayra yorulmaz.
Bazen damat gelini teslim alamadan önce kız yakınları ve kendi arkadaşları tarafından sınava tabi tutulur. Kızgın toprağın üstünde yalın ayak oynama, kahve pişirme, davetlilere ikram etmek için dut toplama gibi sınavlardan geçer. Damada o an ne yaptırılacağı davetlilerin insiyatifine kalmıştır.
Düğünler Karpuzlu'da, çalgılı ve mevlütlü olmak üzere iki türlü yapılır. Eğer çalgı ile yapılacaksa, çalgılar birkaç hafta önceden tutulur. Mevlütle yapılacak düğünlere gelecek olan hocalara da önceden haber verilir. Çalgılı düğünlerde çoğu kez içki verilir. Bu hazırlıklar da önceden yapılmalıdır. Günümüzde, Karpuzlu merkezde düğünler balo yapılmaktadır. Köyde de olsa, eğer evlenecek olan eşler memur ise yine balo yapılır. Balo yapılsa bile, cumartesi ve pazar günleri konuklara yemek verme adeti hala kalkmamıştır. Bu ara, erkek evi, kız evinin davetiye dağıtması için, iki ya da üç çuval şeker gönderir.

Gerdek gecesi damar gelini konuşturmak için yüzgörümlüğü takmak zorundadır. Gerdek öncesi alınan abdestin suyu evin çeşitli yerlerine serpilir. Böylece gelin ve damadın mutlu ve akıcı bir hayat yaşayacaklarına inanılır. Ertesi gün kahvaltı sonrası aile büyüklerinin elleri öpülür. Oğlan evi akrabalarına ziyaretler yapılır. Gelin bu ziyaretlerde gömlek, iç çamaşırı vb. hediye dağıtırken kendisine de hediye alanlar tarafından para takılır. Düğündne bir hafta sonra da kız evi ziyaret edilmekte ve bu ziyarete damadın anne, baba ve yakınları da katılmaktadır. Bu ziyarete“ kız arkası” denilmektedir.
(AKTAKKA, Nuri- DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını)

4- ÖLÜM

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=244604&RESIMISIM=mezartas1

Ölüm olaylarında gömme işlemleri dinsel törenle yapılır. Ölüm gerçekleştikten sonra merhumun üzerine bıçak veya süpürge konulur. Ceset yıkanır, çenesi ve ayakları bağlandıktan sonra tabuta konulur.Mezarlık yakınsa tabut omuzdan omuza geçerek mezarlığa kadar taşınır. Tabut taşınırken günahı az olduğuna inanılan düşkün yardıma muhtaç biri gömme işleminin tamamlanmasıyla toprağa serpilmesi için su dolu bir testi taşır. Cenaze kadınsa testinin üzeri başörtüsüyle, erkekse havluyla örtülür. Aynı zamanda tabutun baş tarafına da bu örtüler konulur.

Kazılan mezara yatırılan cesedin üzeri tahta ile örtülür. Tahta üzerine sazlıktan yapma hasır ve çalı da konulduktan sonra toprak atmaya başlanılır. Ölü toprağı
serpilirken kullanılan kürek elden ele geçmez. Küreği alan kişi birkaç kürek toprak attıktan sonra küreği yere bırakır ve almak isteyen yerden alır. Cenaze namazı mezarlıkta kılınır. Cenaze daha sonra, yine dinsel kurallar doğrultusunda gömülür. Mezarlık dönüşünde cenaze evinde, törene katılanlara az da olsa yiyecek bir şeyler ikram edilir. Cenaze sahiplerinin üzüntülü oldukları ve herhangi bir şeyle ilgilenemeyecekleri düşünüldüğünden komşular tarafından yiyecek ve diğer gereksinimler karşılanır.

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=244604&RESIMISIM=mezartas2

Ölüm sonrası cenaze sahibleri üç veya yedi hayrı, kırk lokması ve elli iki mevlüdü yapılır. Eğer ailenin durumu iyiyse bütün hayır günlerinde yemek yapılır ve gelen konuklara dağıtılır. Üç veya yedi hayrında helva, pide, pilav ve tavuktan oluşan yemek misafirlere ikram edilir. Bu hayırların yapıldığı günlerde mevlüt okutulması adettendir.

Kırkında lokma yapılır, misafirlere ve komşulara dağıtılır. Maddi durumu iyi olmayan aileler, sadece elli ikinci gün hayrında yemek verir ve mevlüt okutur. 52. günde mevlüt okutulması ve yemek verilmesinin sebebi ise ölünün burnunun 52 günde bedeninden ayrılarak toprağa düştüğü inancıdır. Hayırlarda Kuran okunur, gül suyu dağıtılır ve şeker, şerbet, tatlı ikram edilir.

Ölen kişinin yakınları her dinsel bayramın arife günü mezar başında Yasin ve Kur'an-ı Kerim okur, okutturur. O gün mezarın üzeri her mevsim yeşil kalan bir ağaç olan mersin ağacının dalları ile süslenir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:48

Halk Edebiyatı

Atasözleri ve Beddualar

ATASÖZLERİ

Aydın çukuru, altın çukuru.
Aydın yaylası, incir yaylası.
Dağ, dağ üstüne olmuş; hane, hane üstüne olmamış.
Bağ dua değil çapa ister.
Pekmez gibi malın olsun, sineği koçarlıdan gelir.
Pis boğazla boş boğaz dertten kurtulmaz.
Akan çay her zaman kütük getirmez.
Karacasu’da bardak yaparlar, akşama kalmadan Kuyucak’da kulpunu takarlar.
Ekmeğini katığına denk eden aç kalmaz.
Erinden evvel kalkan avrat, deh demeden giden at, ne murattır ne murat.
Çifitçinin karnında kırk tane gelecek yıl vardır.
Sinekte bal, tembelde mal aranmaz.
Kaza gelmez hak yazmayınca, bela gelmez kul azmayınca.
Bir tutam ot deveyi hendekten atlatır.
Acı patlıcanın kırağı çalmaz.
Çiftçi yağmur yağarsa, testici yağmur yağmazsa der.
Düğün el ilen, harman yel ilen olur.
Saç sefadan, tırnak cefadan büyür.
Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.
Her çiftçinin karnında kırk tane gelecek yıl vardır.
Aba ile ürkütüp yaba ile saymak.
Aç gözlü doymuş, tok gözlü doymamış.
Duvarı nem, insanı gam çürütür.
Deli, çınara çıkmış yıldız toplamış.
Deli kıza nikah tutmaz.
Eldeki gömlek eskimez.
Ersiz olmuş, evsiz olmamış.
El eli yursa, el yüzü yur.
İmam evinden aş, ölü gözünden yaş çıkmaz.
Kadersiz köpek kurban bayramı günü Yahudi mahallesine gezmeye gidermiş.
Kız anasının kulağı delik olur.
Saç sefadan, tırnak cefadan büyü.
Tuzsuz aş, ağrısız baş olmaz.
Uzunda akıl olsa, kavakta koza olurdu.
Aba ile ürkütüp yaba ile saymak.
Aç gözlü doymuş, tok gözlü doymamış.
Duvarı nem, insanı gam çürütür.
Deli, çınara çıkmış yıldız toplamış.
Deli kıza nikah tutmaz.
Eldeki gömlek eskimez.
Ersiz olmuş, evsiz olmamış.
El eli yursa, el yüzü yur.



BEDDUALAR

Yüzünü şeytan görsün.
Dilini eşek arısı soksun.
Cehennemin dibine git.
Başını ye inşallah.
Zıkkımın kökünü ye.
Gözünü toprak doyursun.
Allah müstehakını versin.
Naha ciğerinden yan.
Yediğin ekmek gözüne dizine dursun.

KAYNAKLAR:
AKDOĞAN, Hüsnü, 2004, Aydın, İzmir: Tibyan Yayıncılık, sayfa 86.
AKTAKKA, Nuri-DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
MUSLU, Mehmet Ali, 1985, İlçemiz Çine, İzmir: Hür Efe Matbaası. Sayfa 58


Bilmeceler ve Deyimler

BİLMECELER

Alçaçık boylu, kadife donlu (Patlıcan)
Bilmece bildirmece dil üstünde kaydırmaca (Dondurma)
Dağdan attım parlaanmaz, illa yumruğa dayanmaz (Soğan)
Yer altında sakallı dede (Pırasa)
Ben giderim, o gider (Gölge)
Ben dururum o duru (İz)
Ufacık mezar, dünyayı gezer. (Ayakkabı)
Uzun oluk, dibi delik. (Baca)
Dağa gider seslenir, eve gelir yaslanır. (Balta)

Deveden büyük
pireden küçük,
baldan tatlı,
zehirden acı. (İncir ağacı, incir çekirdeği, incir, incirin sütü)

Dağdan gelir dak gibi
Kolları budak gibi
Eğilir bir su içer
Böğürür oğlak gibi ( Araba)

DEYİMLER

Canı geçmek (şekerleme yapmak)
Paşaya kelle yetiştirmek (çok acele etmek)
Katığı yanında zeytin gündeliği(bedava çalışmak)
Yememiş içmemiş yetiştirmiş( hemen gidip başkalarına söylemiş)
Ocağına incir ağacı dikmişler(ocağını södürmüşler, her şeyini yok etmişler)
Eski hasır gerilip durur, anasının evi görülüp durur.(aslı ne olduğu belli)
Hacı ahmedin ak deve, varı geli yok yere. (boşuna uğraşmak)
Elen –telen etmek. (har vurup harman savurmak)
On dönüm bostan yan gel Osman (biraz geliri olan çalışmıyor.)
Turbun büyüğü heybede (asıl bundan sonra olacakları gör)
Düğün evinin tefçisi ölü evinin yasçısı( gülenle gülen, ağlayanla ağlayan ve aynı zamanda iki yüzlü ve yalaka anlamında)
Bir çuval inciri berbat etti.
İki dirhem bir çekirdek.
Öfkeyi eşeğinden alamayan, semerinden alırmış.
Uyku-dünek yok. (rahat, huzur yok).
Culaf olmak (parçalanıp ezilmek)
Hameştaşı gelmek (ucu ucuna yetmek)
Kuzu satımı, kız satımı (nişanlanma ve evlenme nin belli bir zamanı olduğu)
Ölümü komşu evine göndermek (tehlikeyi kendinden uzaklaştırmak)
Yeninden alıp yakasına yamamak (ihtiyaçlarını kendi kendine karşılamak, idare etmek.)
Yemeyip içmeyip yetişdimek
Atınan apayı dövüşdümek (iki samimi insanı birbirine düşürmek)
Acı yavan kuru soğan ( Ne bulunuyorsa, elde yiyecek olarak ne varsa.)
Gödüğünü unutmaz, çiğnediğini yutmaz (Hafızası cok iyi olanlar için söylenir)
Kırk develi yörük oğlu gibi dengelmek (Hiç bir şeyi umursamadan yan gelip yatmak)
Dilden dikiden annımımek (Kendi kafasının erdiği şekilde davranmak, kimseyi dinlememek)

KAYNAKLAR:

AKTAKKA, Nuri-DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
MUSLU, Mehmet Ali, 1985, İlçemiz Çine, İzmir: Hür Efe Matbaası. Sayfa 58
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:49

Dualar ve Fıkralar


DUALAR

Sular kadar ömrün olsun.
Allah ne muradın varsa versin.
Allah size de göstersin.
Allah tuttuğunu altın etsin.
Ölmüşlerin ruhun adeğsin.
Allah bir yastıkta kocatsın.
Her şey gönlünce olsun.
Allah yardımcın olsun.
Evine buğday yağsın.

FIKRALAR

“Köylünün biri Çine’ye pazara gidecekmiş ama şehre gidecek atı eşeği arabası yokmuş. Bir ara komşusundan istemeyi düşünmüş, komşusuna gitmiş.
- Mehmet Efe, Çine’ye gidecektim de sana bir şey diyecektim, demiş. Komşusu:
- Buyur, de komşum, deyince:
- Sana eşek diyecektim, demiş. Hiçbir kızgınlık belirtisi göstermeyen komşusu:
- De oğlum de. Hazır ağzını açmışken başka diyeceklerin varsa onları da de. Diye cevap vermiş.
“İki avcı uzun bir süre dolaştıktan sonra, biri elinde simsiyah bir kuşu sallayarak gelir:
- Bak bir bıldırcın vurdum.
- Boşversene, o bıldırcın değil karga.
- Hayır bıldırcın. Sadece dün vurduğum eşinin yasını tutuyor o kadar.”
“Köylünün biri oğlunu şehirden evermiş. Oğlan bir süre sonra şehre göçmüş. Kendine göre iş bulup çalışıyormuş. Bu arada bir de erkek çocuğu olmuş. Adam hem pazardan masrafını almak hem de torununu görmek için şehre gitmiş. Tabi gelirken heybesini hediyelerle doldurmuş. Her ne yaptıysa gelinine yaranamamış. Şehre indiğinde doğruca oğlunun evine gitmiş. Daha eve girerken gelininin memnun olmadığı belli oluyormuş. Odaya geçmişler. Adam torununu kucağına alıp okşarken bir ara gelin:
- Oğlumun dedesi geldi, gelmeden gidesi geldi, demiş.
Adam çok içlenmiş, öfkelenmiş ama sezdirmemeye çalışmış. O da:
- Dedesinin adı Durali, bugünde buralı, yarında buralı demiş.”


“Doktor yolda karşılaştığı hastasına sorar:
- Geçen gün size verdiğim ilaç iyi geldi mi?
- Evet, neden sordunuz?
- Ben de aynı hastalığa yakalandım da.”

“Lüks lokantada sonradan zengin olan müşterinin yanına gelen kemancı sormuş:
- Bir serenat ister miydiniz?
- Hayır, teşekkür ederim. Ben yemeğimi daha önce ısmarlamıştım.”


Epeyce varlıklı bir köylü kendisine bir çift iskarpin almış. Eskiyeceğinden korkarak pek giymezmiş. Bir gün kasabaya giderken köyden çıkıncaya kadar giymiş. Sonra çıkarıp eline almış. Kasabaya yaklaşınca tekrar giymiş. Akşamüzeri kasaba dönüşünde geç kalmış. Gece ayakkabıları eline alıp hızlı hızlı yürüken hava da kararmış. Alacakaranlıkta ayağına kazık batmış. Epeyce de canı yanmış. Kanlar içindeki ayağının acısını düşünmeden:
- İyi ki ayakkabılar ayağımda değildi demiş.”

KAYNAKLAR:

AKTAKKA, Nuri-DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
MUSLU, Mehmet Ali, 1985, İlçemiz Çine, İzmir: Hür Efe Matbaası. Sayfa 58
?, (Mart 1990), “Mizah Köşesi”, Meşale, 1, 53.


Efsaneler


Kızlarhisarı

“Alabanda kralının çok güzel bir kızı vardır. Herkesin gözü bu güzel kızdadır. Alabandalı iki sanatçı kıza talip olurlar ve kraldan isterler. Kral birisine kente su getirmesini, ötekine de senato binasını yapmasını söyler. Ancak ikisinin de aynı anda işe başlamalarını, üstlendikleri işleri önce kim bitirirse kızı ona vereceğini bidirir. İki sanatçı büyük aşkları uğrunaher güçlüğe göğüs gererek heyecanla işlerine başlarlar. Suyu getirecek olan o kadar hızlı çalışır ki, işinin bitimine ramak kaladaha ötekinin ki yarıyı bulmamıştır. Normal koşullarda kızı alamayacağını anlayan ikincisi kendien göre plan uydurur. Büyük para ver mücevherat vererek aracılar bulur. Aracı büyük bir yalan düzer. Doğruca suyu getirecek olana gider. Seneto binasının çoktan bittiğini, dolayısıyla kızın mimara verildiğini söyler. Suyu getirecek olan, büyük şaşkınlık içinde bir an duraklar. Dolu dolu olan gözlerinden sızan yaşlar, yanaklarından aşağıya, titrek dudaklarına iniverir.bir an nerede olduğunu ne yaptığını bilemeyecek hale gelir. Sonra kalkar doğrulur. Etrafına, bir şey ararcasına bakınır. Sonra yerde yatan balyozunu alır, havaya fırlatır. Balyoz daha havada iken altına dikilir. Hızla inmekte olan balyoz adamı paramparça eder. Bir başka söylentiye göre de adam kendi yaptığı İncekemer’den aşağıya atlayarak intihar eder. Böylece rakipsiz kalan mimar kızı alır. O günden beri senato binasına Kızlarhisarı denilmektedir.”

Medusa Efsanesi

Dünyanın, Tanrılar tarafından yönetildiği çağlarda, güzelliği dillere destan, bütün tanrıları kendisine aşık eden Medusa adında bir kız yaşarmış. Yeryüzünde bütün kadınlar bu güzelliği yüzünden Medusa'yı kıskanırmış. Medusa, kendisini Tanrılara adamış ve iki kız kardeşi ile birlikte baş Tanrı Zeus'un en sevdiği kızı Athena'ya ait bir tapınakta yaşarmış. Phorkus ve Keto'nun kızları olan bu üç kız kardeşten diğer ikisi ölümsüzmüş. Kendi tapınağında yaşayan bu güzel kızı gören Athena da kızın güzelliğinden etkilenmiş ama kendisini daha güzel ve zeki bulduğu için de pek fazla önemsememiş. Athena, Zeus'un kardeşi olan denizlerin efendisi büyük Poseidon ile evliymiş. Güçlü ve ölümsüz Tanrı Poseidon da karısı Athena'nın tapınağında yaşayan bu güzeller güzeli kıza aşık olmuş ama Tanrılar katında bir ölümlüye aşık olduğu için küçümsenmekten korktuğu için aşkını gizlemiş. Bir gün Athena, Poseidon'un Medusa'ya karşı ilgisini öğrenmiş. Poseidon bunu şiddetle reddetmiş ve Tanrıça Athena'ya da yeryüzü ve gökyüzünde ondan daha güzel ve alımlı hiçbir canlının olmadığı üzerine yeminler etmiş. Athena da Poseidon'un bu söylediklerine inanarak olayı çok fazla büyütmemiş. Ancak yine de bir türlü çıkaramamış aklından Medusa'yı.

Poseidon, tutkusuna yenik düşmüş ve bir gün gizlice girdiği sevgilisi Athena'nın tapınağında, güzeller güzeli Medusa'ya zorla sahip olmuş. Medusa harap bir halde tapınakta kalmaya devam etmiş. Athena bu olayı duyunca kendisini aşağılanmış hissetmiş. O kadar kızmış ki Medusa'yı çok acı bir şekilde cezalandırmaya karar vermiş. " Onlara da önce büyük acılar çektirmeliyim. Tıpkı benim çektiğim gibi." Demiş. Medusa ve kız kardeşlerini birer ifrite çevirmiş. Dünyalar güzeli Medusa ve kız kardeşlerinin artık yüzleri o kadar çirkinmiş ki kimse bakmaya tahammül edemiyormuş. Medusa'nın o güzelim saçlarının her bir teli yılana dönüşmüş. Bununla yetinmeyen Athena, Medusa'ya bakmaya çalışan herkesin taşa dönüşmesini neden olmuş. Medusa'yı öldürmek için Argos Kralı Akrisios'un kızı Danae'nin, Zeus'tan olma oğlu Perseus'la yani üvey kardeşiyle işbirliği yaparak Medusa'nın kafasını kesmeye karar vermiş. Perseus üvey kız kardeşinin bu isteğini hemen yerine getirerek keskin kılıcıyla zavallı Medusa'nın yılan saçlı kafasını bedeninden ayırmış.

Ancak Athena'nın bilmediği bir şey varmış. Medusa, Poseidon'un kendisine zorla sahip olduğu gece Poseidon’dan hamile kalmış. Medusa öldüğü anda Poseidon'un Medusa'nın rahmine bıraktığı çocukları Pegasus ve Chrsyar, Medusa'nın cansız bedeninden dışarı çıkıvermişler. Athena, denizler tanrısı Poseidon'dan olma bu iki kardeşi kendisine köle yapmaya karar vermiş. Kardeşlerden Chrsyar'ın iyi bir savaşçı olacağını düşünen Athena onu kendisine, kanatlı beyaz bir at olarak doğan Pegasus'u da Korinthos şehrinin kralı Glaukos'un oğlu Bellerophone'e vermiş. Pegasus'u ona vermesinin nedeni de Bellerophone'nin ağzından ateşler saçan, aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu Khmimaira adında bir canavarla savaşmaya gidecek olmasıymış. Athena, uzun zamandır bu canavarla savaşmak için yardım isteyen Bellerophone'a Pegasus'u vererek yardım çağrılarına da kayıtsız kalmadığını göstermiş böylece. Bir taşla iki kuşa vurmuş. Athena "Pegasus, Bellerophone için bu savaşta oldukça işi yarar, ne de olsa denizler Tanrısı güçlü Poseidon'un oğlu" diye düşünmüş. Bellerophone, Pegasus'u iyi bir savaşçı olarak eğitmiş ve çok güzel bir dostluk kurulmuş aralarında. Zamanı gelince de Bellerophone kanatlı atı Pegasus'a binerek Khimaira ile savaşmaya gitmiş. Pegasus canavarın ağzından fışkırttığı alevlerin kendilerine ulaşamayacağı bir yüksekliğe çıkmış. Bellerophone da canavara havadan oklarıyla saldırmış, kurşun ve demir karışımı oklarının birbiri ardına fırlatmış.

Canavarı oklarla öldürmenin imkansız olduğunu anlayan Bellerophone, Tanrıların kutsadığı mızrağını kaldırmış ve canavar Khimaira'nın en zayıf yeri olan çenesine saplamış. Canavar Khimaira'nın ağzından fışkırttığı alevler mızrağın kurşun ucunu eritince de kurşun canavarın boğazından içine doğru akmış ve canavar oracıkta ölüvermiş. Bellerophone canavarın cansız bedenine gururla bakmış. Yakın dostu büyük ve güçlü Tanrı Poseidon'un oğlu Pegasus'la birlikteyken yenemeyeceği hiçbir düşman olamayacağını düşünmüş. Bellerophone bu büyük zaferinin sarhoşluğu içinde kendinden geçmiş ve artık kendisini de bir Tanrı olarak görmeye başlamış. Yerinin de Tanrıların yaşadığı Olympos Dağı'nın zirvesi olduğunu düşünerek oraya doğru yola çıkmış. O sırada Olympos'taki tahtında olup biteni izleyen Tanrıların Tanrısı Zeus, Olympos'a doğru kanatlı atıyla gelen Bellerophone'u görünce çok kızmış ve bir atsineği göndererek Pegasus'u ısırmasını emretmiş. At sineği Zeus’tan aldığı emirle birlikte hızla Bellerophone ve Pegasus'un yanına gitmiş ve Pegasus'u ısırmış. At sineğinin ısırmasıyla canı çok yanan Pegasus çırpınınca sırtındaki Bellerophone'u da düşürmüş. Pegasus ise yükselmeye devam etmiş, Olympos'un tepesine varmış. Zeus buraya kadar gelebilen bu kanatlı beyaz atı çok sevmiş ve kendisinin silahlarını taşıyan bir hizmetkar olarak yanına almış. Bellerophone ise tanrılara karşı işlediği bu büyük günahının cezasını ölene kadar insanların ondan iğreneceği bir şekilde çirkin, kör, sakat olarak geçirmeye mahkum olmuş.

Nal İzi

“Alabanda kentinin yapısında kullanılan blok taşlardan bazıları üzerinde nal izi bulunmaktadır. Halkın inancına göre Hz. Ali dini ve mistik inançla Alabandaya saldırmış. Savaş o kadar şiddetli olmuş ki küheylan, bastığı taşlarda ayak izlerini bırakmış. “

Ahmet Gazi Camii

“Eskiçine köyündeki Ahmet gazi Camiinin dış duvarları tamamlanmış, sıra kubbenin yapımına gelmiştir. Halk caminin bitimini sabırsızlıkla beklemektedir. Kubbe bir gece bir bütün olarak caminin üzerine konuvermiş. Halk kubbenin Allah tarafından kondurulduğuna inanmaktadır.”

Çocuklu Kaya

Akçaova bucağının belen mevkiinde gövdeden birbirine bitişik iki insanı andıran sivri bir kaya vardır. Kuzeye bakan bu iki kayadan doğudakinin gövdesine yapışık küçük bir kaya daha bulunmaktadır. Bu küçük kaya da annenin kucağındaki çocuğu temsil etmektedir.
Vaktiyle bir kadının teknesinde ekmeklik hamur yoğururken küçük çocuğu da yanlarında oynuyormuş. Bir ara çocuk kendi pisliği ile de oynamaya başlamış. Sonra pis ellerini hamur teknesine batırmış. Allah, kutsal nimeti koruyamayan anne, baba ve çocuğunu o anda taş haline getirmiş. Bu yüzden kayaya “Çocuklu kaya” denmekte ve çocuklar yanlış davranışlarında “Allah seni de taş eder” diyerek korkutulmaktadır.

Çine Çayı

Efsaneye göre bütün güzel sanatların tanrısı olan Apollon, yeryüzünün bu güzel köşesinde saz çalarak dolaşır. Diğer tanrılara ve ölümsüz perilere neşeli dakikalar yaşatırmış. Birgün bu yöreye bir ölümlü gelip yerleşmiş. Elinde hiçbir gökyüzü tanrısının ve perilerin bugüne kadar görmediği uzun bir kavalı varmış. Ölümlü uzun kavalı öyle güzel üflüyor, ona öyle etkili nağmeler çıkartıyormuş ki herkes vecd ile dinliyormuş. Periler ölümlünün, sazını Apollon’dan daha güzel ve daha dokunaklı çaldığını birbirlerine fısıldamışlar. Üstelik sazının da Apollon’un sazından daha etkileyici ve büyüleyici olduğunu söylemişler. Bu sözler Apollon’un kulağına kadar gitmiş. Çok öfkelenen ve gazaba gelen Apollon, ölümlüyü tanrıların huzurunda yarışmaya davet etmiş. Şimdiki Çine Çayı’nın vadisinde yarışmaya başlamışlar. Ölümlü sazını o kadar güzel üflemiş, o kadar dokunaklı çalmış ki buna tanrılar bile şaşmış. “Artık ölümlünün üstünlüğünü kabul et Apollon, sazını senden çok daha güzel çalıyor” demişler.

Ölümlünün üstünlüğünü bir türlü içine sindiremeyen Apollon tanrısal gücü ile ölümlünün derisini diri diri yüzdürmüş, onu Hades’in yanına göndermiş. Bu olaya periler o kadar üzülmüş, o kadar göz yaşı dökmüşler ki akan gözyaşları nehir olup akmış. Perilerin gözyaşlarının oluşturduğu Çine çayı o günden peri hala durmadan akarmış.”

KAYNAKLAR:

AKTAKKA, Nuri-DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
MUSLU, Mehmet Ali, 1985, İlçemiz Çine, İzmir: Hür Efe Matbaası. Sayfa 58
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:49

Maniler

MANİLER

Yemenimin uçları
Çıkama yokuşları
Benim bir sevdiğim var
Yedi dağın kışları

Bahçenizde gül var mı?
Gül dibinde yol var mı?
Akşam evinize gelsem
Sofranızda yer var mı?

Başında al yemeni
Öldürdün zalım beni
Eller ne derse desin
Alacağım ben seni

Deniz dibi kafesli
Etrafları cam fesli
Benim yarimi sorarsan
Al kravatlı mor fesli

Karşıda aydın Dağı
Sevdiğimin saç bağı
Gel güzel sevişelim
Geçirmeden bu çağı

Yar seni seveceğim
Çöz koynundan zinciri
Hediye yollayayım
Sana aydın inciri.

Salının pazarında
Güzeller incir tartar
Aydın güzel memleket
Adamın ömrü artar

Minarede ezan var
Ezan değil gezen var
Gündüz gelme gece gel
Gomşulardan güden var.

Karanfilin moruna
Ölüyorum uğruna
Teyze kızına söyle
Doğru gitsin yoluna

İnme kuyu derindir
Böğün hava serindir
Guyucak yansa kül olsa
Gine yarim benimdir.

Evimiz var dırbızan
Gelen aylar ırmızan
Kak gidelim sevgilim
Anan buban duymadan

Pamuğu çapaladım
Gece gündüz ağladım
Merak etme sevdiğim
Ben bohçamı bağladım

Bağa girdim üzüme
Çubuk değdi gözüme
Benden utanan gızlar
Elek gersin yüzüne

Portakal dilim dilim
Darılmış benim gülüm
Ben gülüme ne dedim
Kurusun ağzım dilim

Pampır gelir Aydın’dan
Garlı dağın ardından
Yörük çoban ne bilir
Bu sevdanın dadından

Sevdiğim Nazillili
Hem güzel hem işveli
Böyle kızı almayan
Ya ahmaktır ya deli



KAYNAKLAR:
AKDOĞAN, Hüsnü, 2004, Aydın, İzmir: Tibyan Yayıncılık, sayfa 86.
AKTAKKA, Nuri-DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
MUSLU, Mehmet Ali, 1985, İlçemiz Çine, İzmir: Hür Efe Matbaası. Sayfa 58
Özdemirhan, ( Kasım 1988), “Maniler”, Aydın Eli, 5, 22.


Masallar



Dokuz Arap

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berberi develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken dokuz tane arap kardeş varmış. Bunlardan biri ne yaparsa öbür dokuzu da onu yaparmış. Birbirlerinden hiç ayrılmazlarmış. Dokuz Arap, bir gün topluca para kazanmış ve bu parayla ne alalım diye düşünmüşler.
"Et alsak kemiği var, kelle alsak temizlemesi zor, en iyisi mi biz bununla ciğer alalım." demişler. Ciğer almışlar, yıkamışlar, kavurmuşlar. Sofraya oturmuşlar. Yiyecekleri zaman bir tanesi,

“Hani su?” demiş. Bakmışlar testi boş. Bir tanesi,

“Haydi sen doldur gel.” demiş.

“Yoo, ben gidince ciğeri siz yiyeceksiniz değil mi? Hep beraber gidelim.” demiş. Kalkmışlar hepsi birden kapıdan çıkmışlar, o sırada komşuları görmüşler.

“Komşu biz suya gidiyoruz, ciğeri kavurduk, ocağın başına kapattık, anahtarı da kapının üzerine koyduk. Biz gelinceye kadar bakalak oluver.” demişler. Bunlar uzaklaşınca komşuları kapıyı açmış, ciğeri bir güzel yemişler. Kabın içine de karasineklerin büyüklerinden doldurmuş, kapağı kapatmışlar. Bizimkiler sudan gelmişler, hemen sofraya oturmuşlar. Ciğerin üzerindeki kapağı bir açmışlar ki ne görsünler? Bütün sinekler vız vız diye üzerlerine doğru uçmuyor mu?

“Vay, siz bizim ciğerleri yediniz haa” diyerek hepsi birlikte sinekleri kovalamaya başlamışlar. Sokakta sinekleri kovalarken sineklerden bir tanesi ciğeri yiyen komşunun suratına konmuş. Sineği vuralım derken adamcağızı alnından vurup yere sermişler. Sonra da hep birlikte sineklere

“Oh olsun, bir sizden gitti, bir bizden.” demişler.

Tembel Kız

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir karı koca varmış. Bu karı kocanın bir kızı olmuş. Kız, el bebek gül bebek büyütülmüş ama hiç iş öğrenmemiş. Bunun için adına “Tembel Kız” denmiş. Bu kız o kadar tembelmiş ki, yerinden kalkmaya üşeniyormuş. Anası babası ona bir gelberi yaptırmış. Kız da oturduğu yerden işini gelberi ile yapıyormuş. Kızın evlilik çağı gelmiş. Anası babası kızı bir avcıyla evlendirmiş. Avcı ava gitmiş, bir ördek vurmuş. Eve gelmiş, ördeği temizlemiş, ateşe koymuş. Tekrar ava gitmek üzere hazırlanmış, karısına

“Ateşe ördeği koydum yanmasın bak.” demiş. Tembel Kız,

“Olur.” demiş ama yerinden bile kalkmamış. Aradan uzunca bir zaman geçmiş. Dilenci eve gelmiş Tembel Kız’a

“Hanımcığım Allah rızası için bir dilim ekmek” demiş. Tembel kız da

“Yan tarafta mutfakta geç de al” cevabını vermiş. Dilenci mutfağa girmiş. Bakmış ocakta ördek kaynıyor, almış ördeği, torbasına koymuş. Tencerenin içine de ayaklarındaki pis çarıkları atmış. Gelmiş Tembel Kız’ın yanına.

"Bak hanımcığım, ekmek aldım Allah razı olsun. Şimdi sana bir türkü söyleyeyim de ben gideyim." demiş ve türküyü söylemiş.

Senin gaga benim torba içinde
Benim çarık senin çorba içinde
Sen yat kaba yatak yorgan içinde
Ben yiyecem gagayı orman içinde

Dilenci türküyü böyle söylemiş, çekip gitmiş. Aradan bir zaman geçmiş, kızın avcı kocası gelmiş. Karısına

“Ördek pişti mi? demiş. Karısı olup biteni anlatmış. Bak bana bir türkü söyledi. Sana deyiverem demiş. Türküyü söylemiş. O zaman avcı kocası durumu anlamış, karısına kızıp azarlamış. Ondan sonra tembel kız tembelliği bırakmış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.

KAYNAKLAR:
AKTAKKA, Nuri-DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
maviş
Yönetici
Yönetici
maviş



AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: AYDIN-09   AYDIN-09 - Sayfa 2 Empty6th Mayıs 2010, 02:50

AYDIN-09 - Sayfa 2 Rg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=265661&RESIMISIM=galeri1web
Şehir Merkezi - AYDIN


Aydın Tanıtım Filmi


Aydın Tanıtım Filmi






AYDIN NOSTALJİ



http://www.4shared.com/document/z24yzrrs/Aydin_Nostalji.html
__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
AYDIN-09
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2
 Similar topics
-
» İclal Aydın
» İclal Aydın Albümleri
» TÜRKÜLERLE TÜRKİYE -AYDIN - 09
» Aydın Öztürk - Zifir Saçlarını Savur İçimde

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: EĞİTİM - E BOOK -EDEBİYATIMIZ - TÜRK TARİHİ VE KÜLTÜRÜMÜZ - YURDUMUZ :: YURDUMUZ :: İl İl Türkiyemiz-
Buraya geçin: